Yakub-i Çerhi Hazretleri
Nakşibendi silsilesinden Yakub-i Çerhi Hazretleri, bundan sekiz yüz sene kadar evvel yaşamıştır. Karısı tarafından kırk sene boyunca mütemâdiyen eziyet ve hakaretlere hedef olmuştur. Karısı ona daima, ‘papaz, kâfir adam’ diye eziyet ederdi. Bu mübârek zât da ona hiç karşılık vermez, daimâ iyilikle mukabele eder ve bu hâlini hiç bozmazdı.
Bir gün karısı, “Ben bu adamla geçinemeyeceğim”, diyerek yemeğine zehir karıştırdı. Hazret de bile bile o yemeği yedi. Yarım saat sonra, vefatına yakın yakazaten Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizin yüz yirmi dört bin enbiyâ ile birlikte teşrîf ettiklerini gördü. Resûlüllah aleyhisselavati vesselam efendimiz:
“Ey Yâkub! Rabbü’l-âlemîn’den murâdın var ise dile, bizler de âmin diyeceğiz” buyurdu. Yakub-i Çerhi hazretleri de:
“Yâ Râb! Kendim için bir isteğim yoktur, hâcetim yoktur. Bana eziyet etmesi ve hakârette bulunması ve hattâ ölümüme sebep olması yüzünden imânsız gidecek olan karımın affını dilerim” dedi ve duası anında kabul oldu.
“Yâ Râb! Bu inâyetin azdır. Bana ihsân ettiğin kırk senelik kutupluk nimetini ve rütbeyi o hâtûna da ihsân buyurmadıkça kabul etmem. Ona kutupluk pâye ve makâmını ihsân et” dedi ve bu duası da kabul edildi. O anda karısının kalb gözü açıldı ve normalde kendisinin ebedî cehennemlik olduğunu ve imansız surette âhirete intikâl edeceğini ve kocasının duâsı ile kurtulduğunu ve bu kadar mânevî ihsânâta onun duası ile kavuştuğunu görünce mahcûbiyetinden:
“Ben ona neler yaptım, o bana neler ihsân etti. Bu sırrın hikmetini kimse bilemeyip, eceliyle öldü sanacaklar” diye türlü türlü mülâhazalar sebebi ile kalbi parça parça oldu ve kahrından dolayı kocasından önce vefât etti. Bu sırrın ve hikmetin hakîkatını hiç kimse bilemeyip, karı ve kocayı beraber defnettiler. Bir kaç gün sonra hazretin keşif sahibi yüksek talebeleri kabrini ziyâret ettiler.
“Yâ hazret-i üstâd! Kırk sene kutupluk makâmında vâzife gördünüz, yüzbinlerce ümmeti hidâyete sevkettiniz. Cenâb-ı Hakk bu müddet içinde ne gibi amelinizden râzı oldu? Bizlere tavsiye et de, ona göre amelde bulunalım” demeleri üzerine:
“Evlatlarım! Kırk sene kutupluk ve mürşitlik yaptım. Bu kadar ümmeti Allah’ın izniyle hidâyete sevk ettim. Bu amellerden dolayı Cenâb-ı Hakk bana nazar-ı iltifâtta bulunmadı. Şayet kötü ahlaklı ve kâtil karımı affetmemiş olsaydım, bu kutupluk ve mürşitlikten azledilip, cehenneme müstehak olacaktım. Aman evlatlarım en büyük tavsiyem, kötülüklere kötülük ile karşılık vermemenizdir.
Allahü teala, kötülük edene iyilik etmekten başka ibâdeti kabul etmiyor. Kötülük edene iyilik yapmayan kimse, kırk sene ravza-i mutahhara’da, kırk sene de Kâbe’de dünya kelâmı söylemeden ibâdette bulunsa, melekler adedince sevâplar işlese ve binlerce hac edâ etse, Allahü Teâlâ kabul etmiyor. Çünkü, kötüye kötülük ile karşılık verdiğinizde onun tamamen batmasına sebep oluyorsunuz. Onu tümüyle nefsani bir hayata mahkum ediyorsunuz.
Bir kimse öfke anında, beş dakika sabredip karşısındakini affederek, iyilikle mukâbelede bulunsa, Âdem’den şimdiye kadar ne kadar insanın ibâdeti varsa, onların, sevâba müstahak kabul edilmiş amelleri miktârınca, Cenâb-ı Hakk ona sevâp verir. Cenabı Allah (Celal celalühu) “Sabredenlere hesapsız ecir vereceğim” diyor. Bu sebeple sizlere tavsiyem, bu meseleye çok dikkat etmenizdir”.
Allâhü Teâlâ’nın sana nasıl davranmasını istiyorsan, mahlukatına da öyle davran..
İnsanların sana nasıl davranmasını istiyorsan, insanlara da öyle davran…