Vesveseye karşı önlem
“Şüphesiz, muttaki olanlara, şeytandan bir vesvese geldiğinde, (Allah’ı hatırlayıp, geleni) iyice düşünürler ve onun (rahmani mi, şeytani mi olduğunu) hemen anlayıverirler.”( A’raf, 7/20I)
Yüce Rabbimiz, kalplerin cilasının takva, gıdasının zikir olduğunu bildiriyor. Kalp, zikrin nuru ile hayrı-şerri birbirinden ayırt edebilir. Hiç şüphesiz gerçek zikre edeb ve takva ile geçilebilir; kul takva sayesinde zikirde muvaffak olur. Allah korkusu ile elde edilen edeb ve güzel ahlak, insana iman selametini ve ahiret saadetini temin eder.
Vesvese, boş bir yaygaraya benzer. Mü’min her duyduğuna inanamaz; her sese yönelemez. Hele duyduklarını değerlendirmeden katiyyen amel edemez. Onların doğruluğunu ilim ve insafla ölçer; değerlendirir.
Sonuçta dinin usul ve edeblerine uymuyorsa kaldırır atar. Kalbe gelen düşünceler, dinin helal ve haramını bildiren hükümler ile değerlendirilir; onlar helal ise haktandır, alınır. Haram ise, şeytandandır, kaçılır. Şu halde, insan ve cin şeytanlarından gelen fısıltı, fikir ve davetleri tanımak için herkese farz olan temel ilimleri bilmek gerekir.
Cahil insan, şeytanın maskarası olur. Helali haramı birbirine karıştırır; hurafeye din diye sarılır. Her türlü cereyana kapılır; şeytanlar da onu istediği gibi kullanır. Bu, halden Allah-u Teala’ya sığınırız.
Şeytandan gelen vesveselere karşı nasıl davranacağımızı Resulullah (s.a.v) Efendimiz şöyle öğretmiştir:
“Şeytan sizden birisine gelir ve: “Yeri kim yarattı, göğü kim yarattı, şunu kim yarattı, bunu kim yarattı?” diye sorar. Kul da hepsine: “Allah yarattı” diye cevap verir. Sonunda: “Peki, Allah’ı kim yarattı?” diye kalbe bir soru atar. İçinde böyle bir soru bulan kimse, onun şeytandan olduğunu bilsin, hemen soruya son versin, Eûzu besmele çekip Allah’a sığınsın ve: Ben Allah’a ve Onun peygamberlerine iman ettim desin.“( Konu ile ilgili hadisler için (bkz: Buhari, Bedü’l-Halk, 11; Müslim, iman, 209-217; Ebu Davud, Sünnet, 18.)
Eğer benzeri soruları insan şeytanları sorarsa yine aynı şekilde davranmalı ve onlara karşı: “Allah birdir, O hiç kimseye muhtaç değildir, doğurmamış, doğurulmamıştır, hiçbir şey Ona denk değildir.” manasındaki “ihlas” suresini okumalıdır.( ilgili hadis için bkz: Ebu Davud, Sünnet, 18 (No:4722).)
Şeytanın vesvese yolu ve şekli çoktur. Kendisi mü’minin kalbini çelemez ise, insanlar içinden seçtiği şeytan tipliler ile bunu başarmak ve kalbi karıştırmak ister. Bunun için yemin etmiştir ve bunu gerçekleştirmek için Allah’dan mühlet almıştır. Şeytan mü’minlerin azılı bir düşmanıdır. O bize saldırdıkça biz de Yüce Rabbimize kaçmalı, zikredip O’na yalvarmalıyız.
“Felak” ve “Nas” sureleri bize bunu öğretiyor. Allah’u Teala, “Nâs” suresinde şeytanı “hannas” olarak tanıtmıştır. Hannas, kalbi boş bulunca ona saldıran, kalp zikre geçince de hemen sinip kaçan demektir. Hz. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, şeytanın bu halini şöyle anlatmıştır:
“Şeytan, vesvese vermek için insanın kalbine hortumunu uzatır; eğer o Allah’ı zikrederse hemen sinip kaçar. Allah’ı zikretmeyi unutursa kalbi iyice sarıp bir lokma gibi yutar. İşte bundan sonra vesvese vermeye başlar.”( Ebu Ya’la, Müsned, VII, No:4301; ibnu Kesir, Tefsir, VIII, Nas suresi tefsiri. Benzer bir haber için bkz: Hakim, Müstedrek, II, 541.)
“Şeytan onlara galebe çalmış ve onlara Allah’ın zikrini unutturmuştur.”( Mücadele, 58/19) ayeti, zikirden gafil olanların, şeytanın tuzağına düşeceğini belirtiyor.
Allah’u Teala, insanın azılı düşmanı olan şeytanın şu itiraflarını bize bildirmiştir: “Yemin ederim ki, onları sapıtmak için senin dosdoğru yolun üzerine oturacağım. Sonra muhakkak ki; onların önlerinden, arkalarından… geleceğim onları saptıracağım”( A’raf, 7/16-17)
Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, imana ve hayırlara koşanların yolunu şeytanın nasıl kestiğini şöyle belirtmiştir:
“Şüphesiz şeytan, insanoğlunu hak yoldan ve hayırlardan saptırmak için onun yollarında oturur. Önce islam yolunun üzerinde oturur ve ona: “Sen dinini ve babalarının dinini terk edip müslüman mı oluyorsun? sakın İslam’a girme!” der.
Müslüman olacak kimse, şeytana isyan ederek islam’a girer. Sonra onun hicret yolunda karşısına çıkar ve kendisine: “Yerini yurdunu terk edip hicret mi ediyorsun?” der. O da şeytanı dinlemeyerek hicret eder.
Sonra, cihada giderken yine yoluna çıkar ve: “Cihada mı gidiyorsun; o, bir meşakkat ve malın zayi olması demektir. Hem savaşacaksın, hem öldürülebilirsin; hanımını başkası nikahlar, malını paylaşırlar, vazgeç bu işten” der.
O da şeytanı dinlemeyerek cihada gider. Kim şeytana karşı bu şekilde davranır ve o halde ölürse, Allah’u Teala’ya, onu cennete koyması hak olur.“( Nesai, Cihad, 19; Ahmed, Müsned, III, 483)
Ölene kadar yakamızı bırakmayacak bu sinsi düşmandan korunmak için devamlı Yüce Mevlanın yardımını istemeliyiz. Onu aklımızla değil, ancak İlahi destek, aşk ve zikirle defedebiliriz. Rasululah (s.a.v) Efendimiz’in şu beyanları bunu gösteriyor:
“Sizden her birinizin bir şeytanı vardır.” Bunun üzerine Ashab-ı Kiram:
“Sizin de şeytanınız var mıdır? Ya Rasulullah?” diye sorunca, Allah Rasulu (s.a.v):
“Evet, benim de şeytanım var. Ancak, Allah ona karşı bana yardım etti ve teslim olup emrime girdi.” buyurdu.( Ahmed, Müsned, l, 375)
Demek ki şeytan tek başımıza yenilecek bir düşman değildir.
Dilaver Selvi
Ehli Sünnet İnancı
Mürşid ile Tevbeye Mecbur muyuz?
Antika ve Porselen Tamiri Antika Hastanesi