Vade farkı, alışverişte ödemenin belirli bir süreye yayılması sebebiyle ödenecek miktara ilave edilen fark anlamında kullanılır. Birisi helal, diğeri haram olan iki farklı vadelendirme işlemi vardır ve halk arasında her ikisine de “vade farkı” denilmektedir.
Helal Uygulama
Birincisi, bir malı vadeli olarak, peşin fiyatından daha fazla bir bedel ile satma şeklindedir. Böyle bir alışveriş caizdir ve helaldir.
1.Örnek: Bir esnaf, mallarını hem peşin hem de vadeli olarak satmaktadır. Peşin satışlarda belirlediği fiyatları, vadeli satışlarda kullanamamaktadır. Piyasadaki enflasyon buna müsaade etmemektedir. Bundan dolayı esnaf, vadeli satışlarda, enflasyonun sebep olacağı kıymet kaybını üç aşağı beş yukarı tahmin ederek peşin fiyatından farklı fiyatlar belirlemekte ve vadeli satışlarda bu fiyatları kullanmaktadır. Mesela, peşin fiyatı 10 lira olan bir malı iki ay vade ile 12 liraya, dört ay vade ile 13 liraya, sekiz ay vade ile 16 liraya satabilmektedir.
Örnekteki esnafın, vadeli satışlarda, peşin fiyattan daha fazla miktarda fiyat tespit etmesi caiz ve helaldir. Vadeli satışlarda vade dolayısı ile belirlenen ve peşin fiyattan fazla olan yeni fiyatlarla mal satmak, faizli bir işlem yapmak değildir. Önemli olan, bu fiyatların, normalin üzerinde olmamasıdır. Çünkü normalin üzerinde kâr sağlamak, tahrimen mekruhtur ve akitten (alışveriş anlaşmasından) sonra müşterinin talebi üzerine, yapılmış olan bu akit bozulabilir.
Vadeli satışlarda satıcı, peşin fiyatı ile vadeli fiyatları ayrı ayrı belirten bir liste ilan edebilir.
2 Böyle bir durumda müşteri, listede belirtilen bir fiyatı ve vadeyi tercih edip satıcıya teklif eder. Satıcı da bunu kabul ettiği taktirde akit (alışveriş anlaşması) meydana gelmiş olur. Vadeli bir satışın geçerli olabilmesi için satılan malın “mevcut ve belli” olması, satış bedelinin, vade ve taksitlerin belirlenmiş olması şarttır.
Haram Uygulama
“Vade farkı” ifadesinin kullanıldığı ikinci mana ise, borçlu olan bir kimsenin borcunu ödeyememesi halinde alacaklısından yeniden süre istemesi ve alacaklısının bu süre için asıl borcun yanında ek bir para veya maddi menfaat sağlaması anlamındadır. Bu anlamdaki vade farkı kesinlikle faizdir ve haramdır. Kaynaklarımızda bu faize, “ribe’n-nesîe” denir.4
Örnek: Satın aldığı bir malzeme için beşinci ayın birinde ödemek üzere 300 lira borçlanan Selim, beşinci ayın biri geldiğinde içine düştüğü maddi sıkıntı sebebi ile borcunu ödeyememiştir. Selim, borçlu olduğu dükkan sahibi Hakan’a gidip, borcunun biraz daha ertelenmesini ister. Hakan da her ay için borç miktarının yüzde yirmisi kadar vade farkı almak şartı ile erteleyebileceğini söyler.
Örnekteki Hakan’ın yeni vade sebebi ile istediği her ay için borç miktarının yüzde yirmisi, kesinlikle faizdir ve bunu alması haramdır. Selim’in de bunu vermesi haram olur. Selim, bütün imkanlarını değerlendirerek 300 milyon liralık borcunu ödemeye çalışmalıdır. Buna rağmen borcunu ödeyemediği taktirde beşinci ayın birinde 300 milyon liranın kıymeti ne ise, daha sonraki tarihlerde o kıymeti ödemek zorundadır. Yani alacaklı olan Hakan, alacağını daha sonraki bir tarihte, mesela sekizinci ayda tahsil ederken, beşinci ayın birinden itibaren enflasyonun sebep olduğu zararı Selim’e tazmin ettirir. Enflasyonun sebep olduğu zarar, faiz değildir; bilakis Hakan’ın asıl parasıdır.
Önemli Bir Nokta
Bu örnekte bir şeye daha dikkat çekmek istiyoruz. Borçlu olan Selim, borcunu zamanında ödemelidir. İmkanı olduğu halde borcunu ödemeyen kişi, Peygamber (A.S.) Efendimizin tabiri ile zulüm yapmaktadır; dolayısı ile zalimdir, borcunu geciktirmesi haramdır. Allah, zalimleri sevmez.
Vadesinde ödenmeyen borçlarda, avukatlık, icra gibi masraflar borçluya aittir.6 Çünkü borcunu geciktirerek bu tür işlemlerin yapılmasına o sebep olmuştur. Günümüzde, ödenmeyen borçlar için uygulanan vade farkının enflasyon miktarını almak helaldir. Çünkü bu, alacaklının asıl parasıdır. Fakat enflasyon miktarını sağlam ölçülere göre tespit etmek gerekir. Bu tespit edilemediği taktirde paranın kıymetini en iyi bir şekilde muhafaza edebilecek altın gibi başka bir ölçü kabul edilebilir.
1- es-Serahsî, el-Mebsut, c 13, s 8, Çağrı y., İstanbul 1983.
2- es-Serahsî, el-Mebsût, c 13, s 8.
3- İbn Hümam, Fethu’l-Kadir, c 5, s 466-469, Daru İhyai’t-Türas’l-Arabî, Beyrut; Şirbinî, Muğni’l-muhtâc, c 2, s 12- 21, Matbaa-i Mustafa el-Baba el-Halebî, Mısır 1958.
4- İbn Abidin, Reddu’l-Muhtar, c 5, s 172, Kahraman y., İstanbul 1984.
5- Buhari, İstikraz, 12; Müslim, Musakât, 34.
6- Ticaret ilişkilerinde ilke olarak “malın teslimi ile ilgili çıkabilecek masraflar satıcıya, borcun ödenmesi ile ilgili çıkabilecek masraflar ise borçluya aittir.” Geniş bilgi için bkz: Hamdi Döndüren, Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihali, s 254-257.[/emphasis]
Kemal Süleymanoğlu