Sofileri Kandıran en önemli husus
Sofileri kandıran en önemli husus, aklına geleni ilham zannetmektir. Oysa nefis kemale ermeyince, şeytan ve nefis kişiye hakim olur. Ama insan bunu anlamaz veya anlamak istemez. Vesvese nefisten; aldatma, baştan çıkarma, ayartma ise “iğva” şeytandan gelir. Allahu Teâla şöyle buyuruyor:
“Allah nefse fücuru (kötülük) ve takvayı ilham etmiştir. Nefsini kötülüklerden arındıran iflah olmuş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.”[eş-Şems, 8-10]
Şu halde peygamberler, veliler, salih kulların hepsi, şeytanın şerrinden daha ziyade nefsin şerrinden Allahu Teâla’ya sığınmışlardır. Kendisini nefsin heva ve hevesinden alıkoyanlara, Allahu Teâla cenneti vaat etmekte ve şöyle buyurmaktadır:
“Rabbinin makamından korkan ve nefsin hevasından (kendini) uzaklaştıran için ise şüphesiz cennet yegane sığınılacak yerdir.”(Nâziât, 40-41)
Nefsin hevası ahiret hayatında kula hiç fayda vermeyen, sadece dünyevi menfaatler için nefsin lezzet duyduğu, haz aldığı her şeydir. Ahiret hayatı için hiçbir faydası olmayan, yalnız dünya lezzetleri için olan şehevi hislere heva denir. Bunun için kim nefsini dünyanın lezzet ve şehvetinden uzaklaştırıra, o kişinin varacağı yer cennettir.
İşte nefsini, heva ve hevesinden.alıkoymak müminin en önemli vazifesidir. Nefsin hevası denilince burada anlatılan, beşer olarak yaptığımız ve ihtiyacımız olan işler değildir. Bir kulun, kulluğunu devam ettirebilmesi için zaruri olan ihtiyaçları, yemesi, içmesi, konuşması, evlenmesi, gülmesi…gibi durumlar heva ve heves değildir. Çünkü bunlar her kul için mubah olan davranışlardır.
Bütün bunları yaparken insanın nefsinin ayartması olabilir, insan, kamil olmayınca, nefis kalbe hakim olabilir. Bu durumda kulluk vazifesi unutulur ise bunun adı, heva ve hevese uymak olur. Onun için Rasulullah (s.a.v) Efendimiz bir muharebe dönüşü, kulluk vazifelerini unutmamaları gerektiğini ashabına şu sözleri ile hatırlatmıştır:
“Gerçek mücahid, nefsi ile mücadele edendir. “(Tirmizî. Cihad, 2; Ahmed, el-Müsned, VI, 22; el-Hâkim, el-Müstedrek, II, 144)
Yusuf (AS) köle olarak satıldıktan sonra, hem nübüvvetin sahibi hem de Mısır’ın sultanı olmuştu. Kur’an’ı Kerim’de:
“Ve böylece Yusuf’a orada dilediği gibi hareket etmek üzere ülke içinde yetki verdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Ve güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz” (Yusuf, 56) buyrulmaktadır.
Yusuf (A.S) Mısır’a sultan olunca, insanlar akın akın Yusuf (A.S)’ın yanına gittiler, istedikleri ihtiyaçları bol bol elde ettiler. Züleyha validemiz de Yusuf (A.S)’ın yanına gitmek isteyince, yanındakiler kendisine karşı çıktı. Ama o geçmişte olanları bir tarafa bırakarak:
” Hayır! Allah’tan korkan kimseden ben korkmam, dedi ve O’nun huzuruna vardı. Yusuf (A.S)’ın dünyalık mülkünü görünce İsyan etmesi sebebiyle hükümdarları köle, itaat ettiği için köleyi hükümdar yapan Allahu Teâla’ya hamd olsun’ dedi.(es-Suyûtî, ed-Dürrül Mensur, IV, 553)
Sofileri Kandıran en önemli husus
Bir insan, zaruri ihtiyaçlarının dışında gazabını ve şehvetini artıracak olursa nefsinin kölesi olur, zaruri ihtiyaçlarını Kur’an ve Sünnet’in ışığı altında karşılarsa o zaman nefsi, kendisine itaat eder. Bu durumda insanı helak eden ihtiyaçlar kula şifa olur.
Ama sofi nefsini kemale erdirmeyince, bütün isteklerinin Allah’tan geldiğini, dileklerinin hep masumane olduğunu düşünür. Halbuki arzu ve isteklerin pek çoğu nefsin aldatmacasıdır.
“Nefsi ıslah olmamış her iman sahibi, ayet ve hadise, alime, mürşide, hak ve hakikate karşı çıkar.”
Nefis sağ elinde Kur’an ayetlerini gösterirken, diğer elini koynuna sokar da orada zehirli bir hançer gizler. Bu hançeri yedikten sonra mümin elindeki Kur’an’ı, aklı, ruhu, kalbi katledilmiş bulur ama anlamaz. Akıl nurani, nefis ise kapkaranlıktır. ‘Niye akıl, hürriyeti seçemez? Bedenimde akıl nasıl oluyor da nefse mağlup oluyor?’ diye sorarsan şunu iyi anlamalısın:
Akıl Allahu Teâla’nın bir ikramıdır, nurdur. Nefis cehennemdendir, zulmettir. Akıl, bedende garip kalmıştır. Allah’ın sadece bir ikramı olarak konmuştur. Nefis ise ev sahibidir. Az önceki verdiğim misalde, öküzü kesen Allah’ı bulan akıldır. Onun için aklımızı nefsimize esir etmeyelim. Düşmanlara karşı vücudumuzu koruyacak olan kılıç, akıldır. Aklı olmayanın dini yoktur. Yani akıl yoksa, namaz, oruç, hac, zekat vermek gerekmez.
Akıl itaati gerektirir. Çünkü o, nerede konuşulup nerede susulacağım iyi bilir. Şu halde biz, irademizle itaatin dışında bir şey yapmaya muktedir değiliz. Bize düşen görev, aklı kullanarak nefsi ıslah etmek için bir mürşid bulmaktır.
Mehmet ILDIRAR
Sofileri Kandıran en önemli husus
Himmet
Peygamberlik Sırası
Mürşid ile Tevbeye Mecbur muyuz?
Cezbe Nedir, Ne Demektir? (1)
Seyda Hazretlerinin Bir Kerameti