Seyyid Taha Hazretleri
Gavsı Geylani’nin torunlarından.. Kur’an-ı Kerimi hatim ve hıfz ettikten sonra ilim tahsiline başladı. Süleymaniyye, Kerkük, Revandız, Erbil, Bağdad ve daha birçok medreselerde büyük alimlerden ders almış, ilim ve fenleri ikmal edip, icazetle Süra (Berdesur) gelerek, bir medrese tesis edip tedrisata devam buyurmuştur. Bir çok ulema ve ezkiya yetiştirmiştir. Kendileri o havalide “Alleme” olarak iştihar etmiş, tanınmıştır.
Bir gün rüyada görürler. Dağdan bol bir su akıyor ve herkes ondan içmeye koşuyor. Seyyid Taha ise suyu kaynağından içmek için dağın tepesine tırmanıyorlar. Bir de ne görsün; Suyun kaynağında Allah’ın (C.C) Resulü (S.A.V).. Tüm sular onun mukaddes parmaklarından akmakta… ve tüm coşku ile suyu asli kaynaktan içiş…
Nihayet babası ve annesi gibi en yakınlarına danışıyorlar:
-“Ne yapayım?”
Ardından cedleri Abdülkadiri Geylani’nin (K.S) türbelerinde derin murakabe… Gelen hitap:
-“Oğlum Taha: Benim tarikatım çok büyüktür, ama şimdi ehli kalmadı. Sen hemen Mevlana Halid’e teslim ol ve onun yoluna gir.”
Mevlana Halid, Seyyid Taha’yı, Abdullah Dehlevi’nin kendisini beklediği gibi beklemekte… Büyük ikram ve itibar. Seyyid Taha hazretlerine özel bir ev tutuyorlar ve onu, tam seksen gün hususi bir murakabe altına alıyorlar. Sekseninci gün her şey tamam Mevlana Halid buyuruyorlar:
“Artık yerine dönebilir ve irşat makamına geçebilirsin! Yürü bu yol senin…”
Sülûk ve terbiye esnasında Hazreti Mevlana, Seyyid Taha hazretlerine dağdan istinca taşları getirtti. Hülefa ve etba’ı arasında, bu hal, taaccüble karşılanır, Hazreti Mevlana Resulü Ekrem’in (S.A.V) Ehl-i Beytine çok fazla bağlı olduğu halde Seyyid hazretlerini dağa göndermesindeki hikmet nedir? diye tereddüt hasıl olur, Mevlana hazretleri ise bu hususta konuşmaz, sükut ederdi.
Seyyid Taha hazretleri hilafetle müşerref olup Berdesüra hareket edeceği zaman, Hazreti Mevlana büyük bir cemaat ile teşyi ederler. Arz-ı veda eder. Mevlana’nın ayrılmış olduğunu hissedip, atına binmek istediğinde üzenginin bir kimse tarafından tutulduğunu anlamış, bakmış ve görmüş ki, üzengiye yapışan ve onu tutan bizzat Mevlana’nın kendisidir. Estağfirullah deyip, geri çekilmiştir. Hazreti Mevlana, Seyyid Taha hazretlerine hitaben: “Bir zaman nefsin terbiyesi için size dağdan taş getirtiyordum.
Şimdi Resul-i Ekremin Ehl-i Beytine olan bağlılığım hasebiyle, üzengini benden başka kimse tutamaz. Siz de imtina edemezsiniz” 0 da sıkılarak, emir edepten üstündür sözü gereğince ata biner ve şehrin dışına kadar, binlerce alim, salih, mürit ve halkın katıldığı uğurlama merasimi ile gîder.
Mevlana durup elindeki dizginleri de, Seyyid Taha’ ya verip, bundan sonra dizginlerin senin elindedir. Terbiye ve yetişmede kusur etmedin. Cenab-ı Hak yardımcın, büyüklerin ruhları sığınağın olsun, buyurur. Rabıta etmenin çokluğundan boynundaki kemik dışa doğru eğilmiş görünürdü.
Nehri kasabası 1750 hane iken, hiçbir evde yemek söz konusu değildi. Hepsi tekkeden yer, içerdi. Mürşidinin tavsiyelerine binaen devlet ricali ile temas buyurmazlar, ancak bazı Müslümanların zararını önlemek üzere mektup yazarlardı. Halbuki başta Sultan Abdülmecid Han olmak üzere bütün devlet ricali her emirlerine amade idi.
Seyyid Taha hazretleri zamanında, İran Şahı, Şemdinan’a yakın 145 pare köyü, her şeyi ile beraber Seyyid Taha’ya bağışlar. Bu haberi kendisine getirdiklerinde, bir an başını eğer ve sonra kaldırıp: “Elhamdulillah” der. İran Şahı ölünce oğlu bu köyleri geri alır.
Haberi Seyyid Taha’ya getirdiklerinde yine başını eğer, bir an sonra kaldırır ve “Elhamdulillah” buyurur. Halife Köse: “Efendim, köyleri size hediye ettikleri zaman da hamd ettiniz, geri aldıklarında da hamd ettiniz. Hikmeti nedir? diye arz edince: “Hediye ettikleri zaman kalbimi yokladım. Dünya malına sevinmediğini gördüm, bunun için hamdettim. Şimdi geri aldıklarında, yine kalbime baktım. Hiç üzüntü bulunmadığını gördüm. Yine hamd ettim” buyurdu.
İlimde öyle şöhret sahibi idi ki, rahle-i tedrisatlarında zamanın büyükleri devamlı bulunmaktaydı…
Hırsızın biri, Seyyid Taha hazretlerinin ambarına girip, bir çuval un çalmak ister. Çuvalı doldurur, fakat kaldıramaz. Yarıya kadar boşaltır, yine kaldıramaz. Kaldırmak değil, çuvalı yerinden bile oynatamaz. Biraz daha boşaltır, yine kaldırıp götüremez. O sırada Seyyid Taha hazretleri ambara gelir:
“Ne o çuvalı kaldıramıyor musun? Yardım edeyim buyurur.” Hırsız, Seyyid Taha hazretlerini görünce donakalır. Bir şey diyemez. Seyyid hazretleri çuvalı kaldırıp hırsızın sırtına verir ve: “Bunu al git bizim adamlarımız görmesin, belki canını yakarlar. Bir daha ihtiyacın olursa ambara değil bize gel.” buyurup onu gönderir. Hırsız tövbe edip, sadık müritlerinden olur.
Seyyid Taha hazretlerinin kayınpederi Nehri kadısı İdi. Bu mübarek damadını o kadar çok severdi ki, kabrinin, onun kabrinin girişine yapılmasını ve: “Seyyid Taha hazretlerinin kabrini ziyaret etmek isteyen Hak aşıkları benim mezarımın üstüne bassın da geçsinler. Belki mübarek Taha’yı ziyaret edenlerin toprağına deyen ayaklarımın yüzü suyu hürmetine Allahü Teala beni affeder, yahut Onu ziyarete gelenlerin ayaklarına mezarımın toprağı değmekle teberrük ederim..” buyurdu. Ve gerçekten o mezar Seyyid Taha hazretlerinin mezarının tam girişindedir.
Berzenci seyyidlerinden Seyyid Musa (K.S.) kervan başı olarak İran’a giderken, gayet sarp bir yerde, katırı yoldan düşüp, uçuruma yuvarlanırken, “İmdat ya Seyyid Taha!” diye yalvarır. Hayvan olduğu yerde kalır. Çekip yola çıkarırlar. Bir müddet sonra ziyaret için Nehri’ ye gelir. Seyyid Taha hazretleri: “Ya Seyyid Musa, bir katır için bizi İran’a çekiyorsunuz buyurur. Seyyid Musa cevaben: “Efendim hazretleri, dünyada katırımıza bakmazsanız, ahiretde bize nasıl bakarsınız” diye latife eder.
Sultan Abdülmecid Han zamanında İstanbul’da Remil ilmi yaygın idi. Padişahın emri ile zamanın kutbul ferdi nerede ve kim olduğu araştırılmış, neticede kutb-ül ferdin hazreti Seyyid Taha olduğu tespit edilmişti. Bunun üzerine padişah tarafından Seyyid Taha hazretlerine yazılmış ve İstanbul’a davet buyurulmuştur. Seyyid hazretleri ise “Remle itimat tahminidir. Bu hususta İstanbul’a gelmem mümkün değildir. Padişah ısrar ederlerse, başka bir tarafa hicret edeceğim.” diye kesin cevap vermiştir. Zira Mevlana Halid hazretleri bütün halifelerini devlet ricali ile görüşmekten men buyurmuşlardır.
Seyyid Taha hazretlerinin iki oğlu vardı. Biri genç yaşta vefat etti. Bu oğlunun ismi Habibullah’tı. Bu oğlunu çok severdi. Diğer oğlu Seyyid Ubeydullah hazretleri olup,babasından istifade ettikten sonra, amcası Seyyid Muhammed Salih hazretlerinden hilafet alarak, amcasından sonra büyük bir salabetle Nehri makamını irşat ve hükümdarlıkla idare etmişti.
H.1269 yılında ebediyete göç var…
Mübareğin alnı geniş, kaşları kesif (sık), iki kaşlarının arası açık, mübarek gözleri siyah, yüzleri müdevver, lihyeleri top, kametleri mu’tedil bir nur parçası idi.