Seyyid Sibgatullah Arvasi Hz.
Asılları Bağdat’tan gelme.Babası Seyyid Lütfullah, Onun babası Seyyid Abdurrahmani Kutub, Onun babası Seyyid Abdullah Veli, Onun babası Seyyid Muhammed, Onun babası Seyyid Muhammed, Onun babası Seyyid Muhammed, Onun babası Seyyid İbrahim, Onun babası Seyyid Muhammed Kutub, Onun babası Seyyid Kasım-i Bağdadi el Hüseyni ve taa O…
Kendileri bu yolda gavsiyet makamına ulaştı. Buraya geldiklerinde Bitlis’in Hizan ilçesine yerleşip yaşadılar. Lakapları Gavsı Hizani.
Gavs Hazretleri H.1245 tarihine kadar İslami ilimlerle meşgul oldu. Bu tarihte Van’da bulunan Şeyh Muhyiddin ile tanışıp ondan tarikat aldı. Şeyhi vefat edince Gavs Hazretleri Cizreli Şeyh Halid’in yanına gidip ona hizmet etti. Nihayet o da vefat edince halifesi olan Şeyh Salih-i Sipiki’ nin yanına gitti ve hilafet aldı. Bunlardan başka Bitlis’ li şeyh Musa ile şeyh Abdulkadir’ den de istifade etmiştir.
Bu arada Gavsın oğlu Şeyh Bahauddin ve Halifesi Seyda-i Taği’nin rivayetine göre Gavs Hızır (A.S.) ile tanışıp ondan da istifade etti.
Böylece koca bir on yıl büyük zatlarla geçti. Ardından Seyyid Taha, Gavs’a “Evine dön” diye haber gönderir. İşte nihai dönüş ve asli hedef…
1268 de Seyyid Taha vefat edince bir müddet oğlu Seyyid Salih’ in hizmetine devam etti. Onun da vefatından sonra Gavs bu yolda kendine bırakılan nurlu halkaya oturdu ve hizmet etti.
Seydai Taği’nin oğlu Hazret (Muhammed Diyauddin), Gavsın katibinden naklen şöyle anlatıyor: “Gavs’ı Hizani’nin dedelerinin bulunduğu köylerde hiçbir oyun aleti olmadığı gibi, kendinde bir çalgı bulunan kimsede oralardan geçemiyordu. Onların çoğu ata binmiyor, sakal ,tıraş etmiyor, nihayet güzel elbise giymemek, sigara içmemek adetlerinden idi. Hatta meclislerinde sigara içilmesine müsaade etmezlerdi. Oturdukları yerler ya camii, ya medrese ya da tekke idi…
Gavs’ın ;
1. Şeyh Celalüddin
2. Şeyh Bahaüddin
3. Sultan Veled
4. Seyyid Bahri
5. Seyyid Burhaneddin
(Bu üçü çocukken vefat eylemişlerdir)
6. Şeyh Hamza
7. Seyyid Nur Muhammed
8. Şeyh Hasan adında sekiz oğulları vardı.
Gavs, Şeriata çok bağlı idi. Öyle ki, ta’viz vermek onun için söz konusu olamazdı.
Bir gün Seydayı Taği sorar: “Efendim tarikattan maksat nedir?” Cevap:
-“Tarikattan maksat, şeriatın istikametidir.”
Seydai Taği: “Öyle ise filankesten şeriata daha bağlı kimse yoktur.” Gavs sinirlenerek:
-“O abdest alırken yüzünü dört defa yıkıyor.” dedi.
Bir gün de oğlu Şeyh Bahaüddin sorar:
-“Siz olmasanız biz ne yapalım?” Gavs:
-“Şeriata müracaat edin, şeriata uygun olanını yapın.” buyurdular…
Sordular:
-“Sofi kime derler?” Cevap:
-“Sofi, tavus kuşu gibi olana derler. Nasıl ki, tavus kuşu, ayaklarının siyahlığını görünce vücudunun güzelliğini görmez. Sofi de, bu düşünce ve bu hal üzere olmalı. Bunun aksi olarak iyi haline bakmak, kibir ve gurura sebep olur.” Sordular:
-“Mürit tarikattan nasıl çıkar?” Cevap:
-“Mürit tarikattan iki şekilde çıkar, biri, büyük günahlarda ısrar, ikincisi; ben tarikattan çıktım” demekle… Buyurdular ki:
-“Mesh-i Sari Peygamberimiz (S.A.V)’in hürmetine, ümmeti Muhammed’ten (S.A.V) kaldırılmıştır.. Bütün ümmeti davet de (Bu tabir, Peygamberimizin (S.A.V) peygamberliğinden, kıyamete kadar dünyaya gelecek olan cin ve insanlara şamildir.) bu nimete dahildir.
Mesh-i Ma’nevî ise: devam etmektedir. Mesh-i Ma’nevî de, kişinin hangi kötü sıfatı galip ise kalben o sıfatla meşhur olan hayvana döndürülür..Buyurdular:
-“Rabıta olmadan, fena fişşeyh olmaz, fena fişşeyh olmadan, fena firresul olmaz. Fenafirresul olmadan da Fenafillah olmaz, fenafillah olmadan da vusül olmaz…” Buyurdular:
-“Mürit şeyhini iyi taklit etmeli, ancak, şeyhin hallerinden bir hal, şeriata muhalif olduğunda, Mürit; Şeriata uyar. Mürşidi taklit etmez, lakin şeyhi inkar da etmez.” Ve ardından müridin mürşidi bütün halleri ile taklit etmenin zararından bahsederek, Sadatın şu sözlerini naklettiler: “Temkin sahibini taklit eden zındık olur.”
Buyurdular:
-“Tayy-i Mekan, akşamla yatsı arasında olur.”
Yukarıda Gavs hazretlerinin şeriata bağlılığından bahsetmiştik, yine ona ait bir olay; Zamanın şeyh taslaklarından biri, Hakk sahibi birini hakkını almaktan men edip, delil olarak da, insanların koyduğu bir kanunu (veya ananeyi) gösterdi.” diye bildirildi. Gavs hazretleri büyük bir kızgınlıkla
-“Bakın bakın… bu iki olay arasındaki çelişkiye bakın! Hem şeyhlik iddia ediyor, hem de Allah’ın (C.C) kanununa muhalefet edip, insanların koyduğu kaidelere uyuyor.”
Gavs’ın kerametleri saymakla bitmiyor. Yalnız biz, vefakarlığın nihai noktaya vardığı bir olayı zikredelim: “Bir kadının Gavs’ın bir müddet hizmetinde kalmış olduğu oğlu hastalanmıştı. Hastalık çok şiddetlenince, anne, Gavs’a gelerek evladının Allah’ın (C.C) izni ile şifa bulması için dua talep etti. Gavs: “Şifa olmaz” buyurdu. Kadın tekrar yalvarınca: Gavs: “fayda yok ölüm meleği gelmiş. 0, ruh almadan gitmez” dedi. Kadına bu söz de tesir etmeyip ısrarla yalvardı. Nihayet Gavs hazretlerini oğlunun yanına kadar götürdü. Ve gavs, çocuğun yerine ruhunu teslim etmeye karar verdi. Orada bulunanlar bir anda Gavs’ın renginin sarardığını hissettiler. Tam o anda Gavs’ın Hal sahibi bir müridi odundan geliyordu. Durumu görünce anladı, hemen yükünü sırtından indirip, ruhunu Gavs’ ın ruhuna feda ederek orada vefat etti. “Ardından Gavs da çocuk da iyileştiler…
Gavs, nihayet Kur’ani deyimle “herkesin tadacağı ölüm” ve “Te’hir ile akdim olunmayan ecel” gelip, H.1287 yılında ebediyet yolcusu olarak ebediyete uğurlandı. Ardında dört halife bıraktı.
Gavs’ın bıraktığı dört halife:
Bu yolun Gavs’tan sonra gelen köşe başı; Büyük Kutup, Şeyh Abdurrahmani Taği…
Gavs’ın oğlu; Şeyh Bahaüddin…
Meşhur müdekkik ve Muhakkik alim, kendisine ilminden dolayı zamanın şafiisi diye lakap takılan, hatta Gavs’ın zaman zaman, Seyda diye çağırdığı büyük zat Şeyh Halid-i Öleki…
Zamanında emsali çok az bulunan Şeyh Abdurrahmani Meczup…
Yorumlar kapalı.