Nefsimiz ve Biz
Alimlerimizin beyanlarına göre herkesin vücudunda nefs bulunur ve hiçbir zaman oradan çıkmaz. Nefs , Allah’ın emridir, vücuda konulması bir hikmet ve bir ilâhi irade sebebiyledir. Bilinmelidir ki insan vücudundaki nefsin sıfatlarını değiştirmek yani kötü sıfatları iyi hale çevirmek mümkündür; bu da mücahede ve riyazet ile olur.
Tasavvufun gayesi, mücahede ve riyazet ile nefsi yenmektir. Sıfatları değişen nefs , emmareden levvameye , levvameden mülhimeye … yükselir. (Nefsin mertebeleri daha önce birçok farklı yazıda anlatılmıştı.)
Şeytan, insanın maddi ve manevi temizliği için elzem olduğu gibi, nefs de elzemdir. Ataullah İskenderî k.s. “el- Hikemü’l Ataiyye ” isimli eserinde buyuruyor ki: “Şeytan taharet mendili gibidir. İnsan vücudunu temizler. Şeytana itaat edenleri gördüm, kendilerine hiç faydası dokunmadı. Karşı duranları da gördüm, onlara hiçbir zararı dokunmadı.”
Nefs nasıl bir varlıktır? Ulemanın bildirdiğine göre nefs bir sıfat değidir . Bir varlıktır. Yani göz gibi kulak gibi bir yaratıktır. Haset, hırs, kin, nefret, kendini beğenme gibi haller onun sıfatlarıdır.
Allah Tealâ bize nefsin meselesini şöyle bildirmiştir:
“Bizim uğrumuzda mücahede edenlere gelince, elbette biz onlara yollarımızı gösteririz. Şüphesiz ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.” (Anke but , 69)
Buradaki mücahede nefsle mücahedeye de işaret eder. Hadis-i şerifte ise Rasulullah s.a.v. Efendimiz buyurmuştur ki:
- Küçük cihaddan büyük cihada dönmüş bulunmaktayız.
Sordular:
- “Ey Allah Rasulü , büyük cihad nedir?”
Buyurdu ki:
- “O nefs ile yapılan cihaddır .”
Bazıları nefsin ruh gibi olduğunu söylerler. Silsile-i Sâdât’tan Abdülhakim Hüseynî k.s. Hazretleri bu konuda şöyle buyurmuştur:
-“Nefs , iki başı olan kırkayağa benzer. Bir başı alnının ortasındadır. Öbürü de karnının altındadır. Alnı ortasındaki nefis vücudun baş ve gövde kısmına hükmeder. Gözler, kulak ve aklın birçok meseleleri onun tesirinde kalır. Karnın altındaki nefs de bulunduğu mıntıkaya hükmeder.”
Nefsimiz ve Biz
“Kötü huyların ve çirkin işlerin ortaya çıkmasına sebep nefstir . Nefsin böyle yaratılmış olmasının hikmeti ise kemalâta basamak olması, er kişi ile her kişinin ayırt edilebilmesidir.”
Nefs yaratılmışların en karanlığı ve en cahilidir. Allah’a ve Rasulullah’a karşı adeta harp eder. Allah Tealâ , emmare olan nefsine uyan için, “onlar nefsini ilâh edindi” buyurmuşur . Bu halden kurtulmanın ilacı nefsle mücadele ve onun isteklerine muhalefettir.
Alimlerimizin beyanına göre nefs ile şeytanın fitnelerinin farkı şöyledir: Dinin kötü gördüğü bir hale inat halinde gelişen arzu nefstendir. Bu sürekli haldeki meyil duruma göre halden hale giriyorsa, değişiyorsa, bu da şeytandandır.
Mürşid eli tutan nefs , emmareden levvameye girer. Levvamede bulunan kişi, günah işlediği zaman kendini ayıplar. Mülhime mertebesinde ise günahlardan kesilme başlar.
Allah Tealâ buyurmaktadır ki: “Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştırmış kimse için, şüphesiz cennet onun yegâne barınağıdır.” ( Naziat , 40-41 )
Bir diğer ayet-i celile de şöyledir: “… nefs aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş, müstesna…” (Yusuf, 53)
Hadis-i şerifte de şöyle buyurulmuştur : “Allah bir kuluna hayır murad ederse nefsinin ayıplarını ona gösterir.”
Hz. Şuayb a.s.’a soru soran bir kişi:
- Ben her türlü günahı işliyorum, Allah beni cezalandırmıyor, demişti.
Allah Tealâ da Şuayb a.s.’a şöyle buyurmuştu:
- Ey peygamber! O kimse günah işleyip duruyor. Günahlarından ötürü kederlenmiyor, vicdan azabı duymuyor. Günah günahı artırırken pişman olup tövbe etmiyor. Bu, benim ondan uzaklığımın, onu muaheze ettiğimin, cezalandırdığımın alameti değil midir?
Mehmet ILDIRAR
Nefsimiz ve Biz
Peygamberlik Sırası