Mürşid-i Kamil Kimdir
Şeyh, Seyda, Hace, Hoca Ne Demektir?
Peygamberimiz’in (S.A.V) vefat etmesiyle bu din sona ermedi. Daha da güçlendi. Çünkü Allah, insanlara olan rahmet nurunu tamamlayacaktır. Bu yüzden insanlar, rahmet deryasından çok daha fazla istifade edebilmek için sahabileri aradılar, buldular. Onlardan, Resûl-i Ekrem’den [saiiaiiahu aleyhi vesellem] aldıkları ilmi sorup öğrendiler. Onlara “tabiin” ve daha sonra gelenlere ise “tebeu’t-tabiin” adı verildi.
Daha sonraki devirlerde insanlar, Hz. Peygamberin [saiiaiiahu aleyhi vesellem] nuründan giderek uzaklaştılar. Bu işi bilen ve anlayanların sayısı azaldı; ama hiçbir zaman yok olmadı ve olmayacaktır da … Eskiden şeyhler vardı; Resûlullah’ın (SAV) irşadını insanlara öğreten bu zatlara “şeyh” denilirdi. Şeyh demek Arapça’da “yaşlı, tecrübeli insan” demektir. Doğuda ilim ve irfan sahibi büyük alimlere de bu manada “seyda” denilir.
Orta Asya’da şeyhler gibi büyük zatlara ise “hace” denilirdi. Hacegan da haceler demektir. Günümüzde bu kelimenin halkımız arasındaki söyleniş şekli “hoca” olmuştur. Şimdi biz hoca denilince ne anlıyoruz? Bakınız isimler ne kadar da değişmiş! Ancak önemli olan isimler değil, o ismin taşıdığı gerçek sıfattır. Esas gaye hocaların, maneviyatta yetişmiş insan olmasıdır.
Buna göre şeyh, hace, mürşid-i kamil, veli ve evliya günümüzde sadece adı kalmış olan sıradan bir hoca anlamına gelmiyor. Bu sıfatı gerçek anlamda taşıyan kişi, nefsin isteklerinden kurtulmuş kimse demektir. Ve bir başkasını, kendi görüp geçirdiği yerlerden, nefsin kurduğu tuzaklardan gayet güvenli bir şekilde ve emniyet içinde Allah’a (C.C) götüren ilim sahibi zat demektir. Çünkü nefis belasını tanıyamayan kimse, bir başkasını da dinen irşad edemez.
“Aleyhinde konuşuluyor olması, tasavvufun hak olmadığını göstermez. Baksanıza, dinin güneşi Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve getirdiği hak dinin hakkında bile ne kadar ileri geri konuşan olmuştur. Ve kıyamete kadar da olacaktır. Onlar bilmiyorlar ki kendilerinin bu güzel din hakkındaki yalan ve iftiraları, onun daha güzel ve sağlam bir şekilde yayılmasına vesile olmaktadır. Tasavvufun aleyhindeki iftiralar da onun saf ve temiz bir hal alarak yayılmasına sebep oluyor.” (Seyyid Muhammed Raşid Bilvanisi hazretleri K.S)
İnsan-ı Kamil Mürşid-i Kamil Kimdir?
İnsan, manen yetişmiş olmayınca başkasına tesiri de kalmıyor. Yanına istediğin kadar git gel, faydası olmuyor. İnsanın manevi ilerlemesi olmuyor. Peki, bütün bunlar geçmişte olmuş; şimdi neden olmuyor? Maneviyatta iyi yetişmiş şeyhlerin sayısı çok azdır. Kamil mürşidlerin sayısı fazla değildir.
Maneviyatta iyi yetişmiş evliya zatlardan insan hemen etkileniyor. Onun taşıdığı sevgi ve muhabbet insana hemen tesir ediyor. İşte o zaman ruhumuz manen lezzet almaya başlıyor. “Bu insanda bir şey var” demekten kendimizi alamıyoruz. Aslında görmediğimiz halde bir şeyler (duygular, heyecanlar) içimize girmeye başlıyor. Manen yetişmiş insan demek, nefsini kemale erdirmiş mümin demektir.
Şeyh de nefsin isteklerinden kurtulmuş kimse demektir. Ve bir başkasını, kendi görüp geçirdiği yerlerden gayet güvenli bir şekilde, emniyet içinde Allah’a (C.C) götüren kişi demektir. Çünkü nefis, çeşitli arzularla her an doludur. Nefsin binlerce arzusu, isteği, vardır; bunları yok etmek lazımdır. Fakat nefsin arzusu, Allah Teala’nın muradı ile çatışmadığı müddetçe zararı yoktur. Mesela insanın kendi ailesi varken, bir başka hanımla gönül eğlendirmesi zinaya yaklaştırır. Bu, nefsin bir arzusudur.
Kalbimizle Allah Teala’nın birliğini Resûlullah’ın (S.A.V) peygamberliğini ve diğer iman esaslarını kabul eden her insan müslüman demektir. Ama her müslümanın bir de nefsi vardır. İnsan müslüman da olsa heva ve hevesleri uğruna günaha girebilir, her hoşuna gideni yapmak isteyebilir. O zaman kendisine menfaati olanı olmayanı nasıl ayırt edecek?
Mesela hem müslüman hem de yalan söylüyor, hırsızlık yapıyor, haram işliyor, emanete hıyanet ediyor, verdiği sözde durmuyor ise bu konuda kendisi nasıl kemale erecek? Bu sadece kitaplardan okumakla olmuyor. Bu hastalıklardan kurtulmadıkça bir müslüman, olgun bir mümin olamaz; müslüman olan kimsenin bulunduğu makam, mevkii ne olursa olsun! Çünkü ad önemli değil, insanın taşıdığı sıfat mühimdir.
Müslümanlık sıfatı, ancak kamil olmakla, manen ilerlemekle gerçekleşir. Kur’an ve Sünnet’in istediği insan, kamil mümindir. Biz onun için Allah’ı (C.C) tanıyan ve bilen birini yani şeyhi, kamil mürşidi arıyoruz. Resülullah’ı (S.A.V) sadece şeklen değil, onun sevgisini ve muhabbetini bize aktaracak manen olgun insan görmek istiyoruz. Bunun için de mürşid-i kamilin yanına gidiyoruz. Dinde ilerlemek isteyen, dini daha güzel yaşamak isteyen insanlar, tasavvufa girmekle bu yolu kabul etmişler demektir. İnsan kendi kendine ahlakını güzelleştiremiyor. Ahlakı güzelleştirmek, işte bu kamil zatların, mürşidlerin ve kamil şeyhlerin görevidir.
Evet, insanoğlu bazı olaylar karşısında biraz kendini frenleyebilir; ancak tamamen önüne geçemez. Biraz antrenman yapılarak, az da olsa pekala yol alınabilir. Ama iyi bir sporcu olmak için, işi iyi bilen bir hoca ile sürekli çalışmak lazımdır. Çünkü nefis terbiye görmedikçe ıslah olmaz. Nefsin, bize nerede neyi başımıza iş olarak açacağını anlamamız lazımdır. Ancak nefsi ıslah olan kimse insan-ı kamil olur.
Bir mürşid-i kamil veya kamil şeyh, insanı terbiye ederse kişinin namazdaki huşûu o zaman artar. Yaptığı işlerdeki kişinin manevi olgunluğu da çoğalır. Yaptığı işler yarım yamalak olmaz. Ancak tedavi görmek için gittiği manevi doktor, gerçekten bu konularda yeterli değilse kişi kemale eremez.
Din sadece kitaplardaki okunan ilim değildir. Din üç kısımdır. Önce ilim gerekir. Onu amel ile tamamlamak lazımdır. İlim ve amel ise ihlası meydana getirir. İhlas ise tasavvufun konusudur. Mürşid-i Kamillerin ve kamil şeyhlerin uzmanlık alanıdır. Bunun usullerini de yaşayarak ve kişilere yaşatarak öğretirler. Mürşid-i Kamiller ve kamil şeyhler, namazı sadece şekil olarak kılmamak, yanlış amellerle ömrü heba etmemek ve yapılan işlerde ihlası elde etmek için bize yol gösterirler, rehberlik yaparlar. İlmi kaynağından almamızı sağlarlar. İbadetleri, dinen daha sağlam yapmamızı, dinde ihlas sahibi olmamızı sağlarlar.
Siyah Kıl
Tasavvufta şeyh ile kastedilen, insanları Allah yoluna sevkeden Allah (C.C) dostu olan mürşid-i kamillerdir.
Fatih’in mürşidi Akşemseddin hazretleri (K.S) şeyhleri bize tanıtırken şeyhin en önemli vasfının “bedeninde siyah bir kıl” bulunmamasıdır, diye tarif etmiştir. Mademki şeyhtir, yaşlıdır; onun üzerinde artık siyah kıl olmaz. Bu ne demektir?
Tasavvufta siyah kıl, benliğe, enaniyete ve nefse işarettir. Kamil olan şeyhte kibirden, nefisten, şehvetten ve gazaptan ortaya çıkan birtakım nefsi özellikler olamaz. Siyah kıl beşeriyet vasfıdır; yani nefsin arzu ve isteklerinin olması anlamına gelir. Demek ki günümüzde güya şeyh olarak gösterilen kimi cahil kimseleri, gerçek şeyhlerden ayırt eden birtakım özellikler vardır. Kamil şeyh, haris olamaz. Kindar olamaz. Zinakar olamaz. Haramı helal, helali de haram yapamaz.
Üç türlü şeyh vardır:
1. Amel bakımdan şeyh (Tasavvuftaki kamil şeyhler ve mürşid-i kamiller),
2. İlmi açıdan şeyh (Zahiri ilimleri tahsil etmiş İslam alimlerine şeyh denir),
3. Makam ve mevki yönüyle şeyh (Özellikle Araplar arsında bilinen kabile büyükleri).
EVLİYA, VELİ, KUTUB ve GAVS NE DEMEKTİR?
Evliya, “veli” kelimesinin Arapça’daki çoğul şeklidir, “veliler” demektir. Veli kelimesi, Arapça dil kuralına uygun olarak alim, kadir gibi mübalağalı ism-i fail/öznedir. Buna göre veli, bilerek günah işlemez, ibadetlerinde devamlı kimse demek olur. Sözlük manası ise Allah’a (C.C) yakın olan kişidir. İbadetlerinin çokluğu ve ihlasının kuvvetli oluşu sayesinde Allah’a (C.C) yaklaşmış müslümandır. Veli olan zat günahlardan sakındığı gibi kalbine gafleti dahi getirmez. Kur’an’da evliyalar hakkında şöyle buyrulur:
“Bilesiniz ki Allah’ın dostlarına (hiçbir) korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de” (Yunus 10/62).
Evliya olmak isimden ziyade sıfat ile ilgili bir yüce ahlaktır. Evliyanın en önemli özelliği görüldüklerinde yüce Allah’ı hatırlatmasıdır. Mürşid-i kamiller görüldüklerinde insanın aklına ahiret, Allah’ın azameti, cennet, cehennem, “Benim sonum ne olacak?” gibi düşünceler gelir. Bunun sebebi nedir? Çünkü evliyanın tertemiz kalpleri, Allah’a (C.C) irtibatlı olduğu için ruhaniyetleri devamlı olarak Rabbü’l Alemin’in birliğini yayar. Mesela bir gül demeti düşünün; vazoya konulduğunda kokusu mis gibi yayılır.
Evliyanın görülmesi de işte aynen bunun gibidir. Veliler duaları makbul, kullukları halis, insanlara hizmetleri Allah (C.C) rızası için olan samimi müslümaniardır. Karşılık beklemezler. Bütün hayatları, Allah Teala’nın rızasını tahsil etmek, azametine ulaşmak içindir. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V) onları şöyle medhü sena etmiştir:
“Allah dostları (kamil mürşidler de) görüldüklerinde Allah’ı hatırlatırlar.”
Ahmet ÇAĞIL – Mehmet ILDIRAR
Mürşid-i Kamil Kimdir
Yorumlar kapalı.