Mürid Adabı

Mürid Adabı

Şeyhlerle beraberlik kişinin seyrüsülüküne, ahlakına ve şahsiyetine etki eder,”? Bir kimse ruhen etkilenerek ve amel bakımından tabi olarak birliktelik yaptığı kişinin vasıflarına bürünür.

Tasavvuf şeyhlerinin halkasına giren kimsenin onlara ve müridlerine karşı edep ve hürmetini muhafaza etmesi gerekir. Çünkü onlar devamlı Allah Teala ile beraberdir. Onlarla beraberlik, Hak Teala ile beraberliktir. İmam Ebu Hafs en-Nisabüri (R.A) şöyle buyurmuştur:

“Tasavvuf tümüyle edeptir. Her vaktin ve her makamın bir edebi vardır. Vaktin edeplerine riayet eden, büyüklerin makamına ulaşır. Edeplere riayet etmeyen ise Allah Teala’ya yakın olduğunu zannettiği halde uzaktır, kabul edilmeyi umduğu halde reddedilmiştir.”

Allah dostlarının hepsi şu hakikatte ittifak etmiştir:

“Edebi olmayanın seyrüsülükü olmaz. Seyrüsülükü olmayan ise vuslata eremez. Edepli kimse kısa zamanda büyüklerin makamına ulaşır.”

Nitekim sahabiler de (R.A) cehalet karanlıklarında iken Resulullah’la (SAV) birliktelik yaparak yüce makama nail oldu. Tabiin de (R.A) sahabilerle birliktelik yaparak yüce bir makamı elde etti.

İbn Acibe (K.S) şöyle buyurmuştur:

“Allah’a yemin ederim ki kazanan ancak edep ve hürmeti ile kazanmıştır. Kaybeden de ancak bu ikisini yitirmesiyle kaybetmiştir.” Büyüklerden biri şöyle buyurmuştur:

“Müridler, usulü ve şeyhlere ittiba etmeyi terk ettikleri ve hevâlarına göre seyrüsülûk yapmaya çalıştıkları için vuslattan mahrum kalırlar. Böylece onların seyrüsülûkü uzar. Hatta bir mürid seyrüsülûk yaparken hiçbir şey elde edemeden vefat edebilir.”

Şeyh Ruveym b. Ahmed (K.S) şöyle buyurmuştur:
Amelini tuz, edebini un gibi yap.
Müridin şeyhine veya diğer müridlere karşı riayet etmesi gereken birçok edep vardır. Burada hepsine değinmek zor olduğundan bu edeplerden bir kısmını zikredeceğiz.

Müridin Şeyhine Karşı Adabı

Mürid şeyhinin yanına gitmeden önce abdest almalıdır. Çünkü abdest, feyiz almayı artırır. Ayrıca bütün günahlarından tövbe edip ilim iddiasını ve dünyevî bağları kalbinden atmalıdır.

Şeyhinin yanına mütevazi, itaatkâr ve başı öne eğik bir halde girmelidir.

Sağ elini öpmelidir.

Yanından ayrılırken geriye doğru adım atarak uzaklaşmalıdır.

Yanındayken ayakta beklemelidir. Şeyhi kendisine otur derse işaret ettiği yere oturmalıdır.

Elini öpeceği sırada şeyhinin seccadesine basmamalı, eliyle katlamalıdır.

Şeyhinin yanında kalbine farklı şeyler getirmemelidir. Çünkü bunlar onun kalbine geldiği gibi şeyhinin de kalbine yansıyabilir ve o da bundan rahatsız olur.

İçinden şeyhinin yanından ayrılmayı geçirmemelidir.

İzni olmadan konuşmaya başlamamalıdır.

Yüzüne uzun süre bakmamalıdır. Çünkü bu edebe aykırıdır. Aksi takdirde şeyhinin heybeti kalbinden düşer ve aldığı feyiz kesilir.

Seyrüsülûk talebinde sadık olmalıdır.

Şeyhi onun eksikliğini dile getirdiğinde veya diğer müridlerin yanında azarladığında yahut imtihan ve musibetlere mâruz kaldığında ona karşı kalbini muhafaza etmelidir.

Bir mürşid arayışına giren mürid, zikri geçen Muhammedi vârisin şartlarının şeyhinde olduğunu ve ona tâbi olanların da ibadet, ilim, ahlâk ve İlâhî marifetleriyle öne çıktıklarını gördükten sonra şeyhinin kâmil, irşad ve terbiye hususunda da tam bir ehliyet sahibi olduğuna, şeyhinin ve tarikatının da en faydalı şeyh ve tarikat olduğuna inanmalıdır. Çünkü inancı bu şekilde olmazsa kalbi başka bir şeyhe ve tarikata yönelir. Böylelikle ondan aldığı feyiz kesilir. Başta elde ettiği fayda yok olur ve İlâhî yardım kapısı kapanır.

Mürid şeyhinden istifade edebilmesi için ona hürmet göstermeli ve onu zamanındaki tüm insanlardan daha fazla sevmelidir. Zira şeyhe karşı asıl edep ona olan muhabbettir. Şeyhini nefsinin sevdiği bütün şeylerden daha çok sevmeyen kimse tarikatta ilerleyemez.

Büyükler, muhabbetin şartı olarak müridin şeyhi hakkında ileri geri konuşanlara karşı kulağını tıkaması gerektiği hususunda ittifak etmiştir. Mürid, kimsenin şeyhini kınamasını kabul etmez. Hatta bütün halk, hep bir ağızdan onu şeyhinden soğutmak istese de başaramaz. Kalbinde şeyhinin muhabbeti öyle bir hale gelir ki yiyecek ve içecek bir şey bulamadığında şeyhine bakmakla yetinir.

Mürid, hal, vâkıat (manevi olay), keşif ve kerametini şeyhinden gizlememeli, kendisine sorduğu tüm sorulara cevap vermelidir. Tövbe ve istiğfarla üstesinden gelemediği bir havâtıra (kalbe gelen düşünceye) müptela olursa onu şeyhine anlatmalıdır.

Bu düşünce şeyhi veya tarikatı yahut nefsinin düşünceleri hakkında olsa bile yine de şeyhine söylemelidir. Hatta bir doktor gibi o düşünceyi giderip tedavi etmesi için bunları hemen şeyhine anlatmalıdır. Aksi halde kalbinde o düşünce bulunduğu sürece feyiz kapısı ona kapanır.

Ayrıca mürid şeyhe düşüncesini söylemeyip, “Şeyhim keşif sahibidir, benim durumuma vâkıftır” da dememelidir. Çünkü şeyh keşfi yorumlamada bazen yanılabilir. Evliyanın keşifte yaptığı hata müctehid fakihlerin ictihadda yaptığı hata gibidir.

  • Mürid, şeyhinin saklı kalması gereken sırlarını gizlemelidir.
  • Şeyhinin sözünden insanlara yalnızca anlayacakları kadarını aktarmalıdır.
  • Mürid şeyhinin sevdiğini sevip, buğzettiğine buğzetmelidir.
  • Bir kimseden şeyhi hakkında hoşuna gitmeyen bir şey duyduğunda bunu gidip şeyhine anlatmamalıdır. Gücü yettiğince güzel bir şekilde ve delillerle cevap vermelidir. Bu münkir kişi düşüncesinden dönmezse ondan uzaklaşmalı ve onunla birlikte olmamalıdır.
  • Şeyhi bir konuyu onunla istişare ettiğinde işi ona bırakmalıdır. Fakat şeyhi istişarede ısrar ederse, “Belki iş şöyledir, fakat sizin düşünceniz daha doğru ve güzeldir” demelidir.
  • Şeyhi davet etmedikçe onunla birlikte bir şey yememelidir.
  • Zaruri bir durum olmadıkça önünde yürümemelidir.
  • Şeyhinin uyuduğu yerde uyumamalıdır. Yastığını, teşbihini kullanmamalıdır. Bunları onun yanındayken de o yokken de yapmamalıdır.
  • Şeyhinin şahsî bardağından içmemelidir. Yerinde oturmamalıdır. Ancak şeyhi emrederse bunları yapabilir.
  • Mürid, şeyhinin huzurunda takkesiz olmamalıdır.
  • Şeyhinin bulunduğu tarafa doğru ayaklarını uzatmamalıdır.
  • Şeyhinin gördüğü bir yerde abdest almamalıdır.

Yazının Devamı

          • Mürid, şeyhi başlamadan nâfile namaza başlamaz; birlikte başlamalıdır.
          • Mürid, şeyhinin yanındayken oturuşunda edebe riayet etmelidir. Ayrıca şeyhinin yanında çok oturmamaya dikkat etmelidir. Aksi takdirde şeyhi gözünde sıradanlaşır ve kalbinden ona olan hürmet gider. Bu durumda şeyhin bereketinden mahrum kalır.
          • Mürid, huzurdan kalkarken sırtını şeyhe dönmeden ona yönelerek kalkar ve duvar gibi bir şeyin arkasına geçene kadar yüzünü dönmez.
          • Mürid, şeyhinin odasına girdiğinde şeyhi orada değilse, oradaymış gibi edepli bir şekilde oturmalıdır.
          • Şeyhi hayattayken de vefat ettikten sonra da kalbinde ailesinin, müridlerinin ve onu sevenlerin muhabbetini bulundurmalıdır. Mümkün mertebe şeyhinin sevinip razı olacağı işler yapmalıdır.
          • Mürid, şeyhinin yanından ayrılmak istediğinde müsaade almalıdır.
          • Huzurunda uyumamak, esnememeli, bir şeye dayanarak oturmamalı veya bağdaş kurmamalıdır. Fakat şeyhi emrederse bunları yapabilir.

           

          • Mürid, farklı yorumlara çekmeden şeyhinin emrettiği bir şeyi bir an evvel yerine getirmeye ve yasakladığı bir şeyden de hemen kaçınmaya çalışmalıdır. Zira emir ve nasihati ilk anlamından farklı yorumlamaya çalışmak ve ertelemek istifadeyi kesen en büyük etkenlerdendir.
          • Mürid, şeyhinin telkin ettiği zikirleri yapmalı ve izninin olmadığı tüm virdleri terk etmelidir. Çünkü şeyh feraseti ile müride hangi zikrin uygun olacağını bilir. Bu feraset, Allah Teâlâ’nın nurundandır.
          • Mürid, bâtınî ve zâhirî temizlikte, hallerinde ve dinî konularda şeyhinin ahlâkı üzere olmak için gayret etmelidir.
          • Mürid, şeyhinin kalbini kendisinden soğutacak bir şey yapmamalıdır. Zira şeyhin rızası Allah Teâlâ’nın rızasını gerektirir ve gazabı da Allah Teâlâ’nın gazabını gerektirir. Bu durum babanın durumuna benzer. Fakat şeyh babadan daha üstündür. Çünkü o sadece Allah Teâlâ’nın emrettiklerini emreder.
          • Mürid, şeyhinden keramet göstermesini istememelidir.
          • Zikrini değiştirmesini veya gördüğü bir rüyanın tabirini ya da başına gelen bir olay hakkında bir şey söylemesini talep etmemelidir. Aksine ihtiyacını söyler ve susar. Şeyhi ona cevap verirse onu dinler. Şeyhi cevap vermezse cevap vermek zorunda kalmasın diye yanından ayrılır ve bir beklenti içinde olmaz.
          • Mürid, şeyhinin bildiği bir ilmi başkasından öğrenmemelidir. Fakat şeyhi bilmiyorsa veya talim ile meşgul değilse birini tavsiye etmesi için kendisiyle istişare eder. Şeyhi birini tavsiye ederse hangi halde olursa olsun ondan öğrenmelidir. Şeyhi, “Dilediğin birinin yanında ilim öğren” derse mürid; tasavvuf ehli, mütevazi, halim, yumuşak kalpli, salih, ilmi ile amel eden bir âlim bulup ondan ilim öğrenir.

           

          • Şeyh, müridi yolculukta veya yolculuk dışında ilim ve zikir meclislerinde bulunması yerine tasavvuf ehlinin hizmeti için vazifelendirirse bundan sıkıntı duymamalıdır. Çünkü şeyh, müridini onun için hayırlı gördüğü hizmetlerde vazifelendirir. Mürid, şeyhinin bu görevlendirmesinden rahatsızlık duyarsa veya başka bir şeyle meşgul olmanın daha faziletli olduğunu düşünürse şeyhine verdiği ahdi bozmuş olur. Zira şeyh, Resulullah’ın (SAV) ümmeti adına vekilidir. Şöyle ki onları manevi makamlardan düşürecek şeylerden sakındırır ve onları ilerletip yüceltecek şeyleri de emreder. Bazen müridlerin istekleri, ucb (kendini beğenme), riya ve insanlar arasında şöhret ve övgüye sebep olabilir. Dolayısıyla hüsrana uğrayanlarla haşrolur.
          • Mürid, özellikle tasavvuf ehli olmayanların yanında şeyhinin emir ve yasaklarını iyi kavramalıdır, hatta işaretle bile anlamalıdır.
          • Şeyh müride gömlek, ayakkabı veya cübbe gibi bir şey hediye ettiğinde bu hediyeye hürmet göstermeli ve başkasına vermemelidir. Çünkü şeyhi verdiği bu hediyede dünya ve ahirette müride yetecek ve onu Allah Teâlâ’ya yaklaştıracak evliyaullahın bir sırrını saklamış olabilir. Hatta büyüklerin ahlâkından bir kısmını onun için bu hediyede bir araya getirmiş olabilir. Nitekim Resûlullah (SAV) Ebu Hureyre (RA) için bir elbisede birtakım güzellikler saklamış ve o elbiseye sarılmasını istemiştir. O da bundan sonra hiçbir şeyi unutmamıştır. Şeyhlerin yaptıkları faydasız değildir. Zira makamları boş işler yapmaktan yücedir.

          Yazının Devamı

                • Mürid, yalnızca şeyhine intisap etmekle ve yolunun doğruluğuna inanmakla yetinmemelidir. Emrettiği veya yasakladığı konularda ihmalkâr davranmamalıdır. “Şeyhimin nazarı, himmeti yeterlidir” dememelidir. Çünkü bu, tarikatı bilmemektir. Bazı sahabiler Resulullah’a (SAV), “Cennette seninle beraber olmak istiyorum” dediğinde Resûlullah (SAV) şöyle buyurmuştur:
                  “Çokça namaz kılarak bana yardımcı ol. “

                 

              • Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (SAV) sahabenin yalnızca peygambere güvenmeyip amel etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Resûlullah (SAV) başka bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur:
                “Ameliyle geri kalan kimse nesebi ile ilerleyemez. “
              • Mürid, şeyhinin ona dargınlığını kolay ve basit bir şeymiş gibi karşılamamalıdır. Tarikat ehli zatlar şöyle buyurmuştur: “Bir şeyh müridine darıldığında bu durum ona ağır gelip etkilenmez ve çabucak mürşidinin gönlünü almaya çalışmazsa Allah Teâlâ ona gazap eder.”
              • Şeyhi, müridinin isteklerine karşı çıkarsa mürid sabretmelidir. Zira bu, şeyhin müridden sadakat kokusu aldığını gösterir. Şeyh, bu sadakati fark etmeseydi ona karşı olmaz, yabancılara davrandığı gibi onun bu isteğini nezaketle karşılardı. Çünkü mürid, bin defa nefsini öldürmedikçe Allah Teâlâ’nın yolunda ilerleyemez. Zira nefse karşı yapılan her muhalefet bir ölümdür. Nefsin arzuları ise bitmez.

             

            • Mürid, şeyhinin kendisiyle tatlı konuşmasına aldanarak onun yanında en üstün makama geldiğini düşünmemelidir. Çünkü şeyhlerin idare hususunda kullandıkları üsluplardan biri de zayıf olan müridlerine karşı tatlı konuşarak, ihsanda bulunarak ve fazla emir vermeyerek onların kalplerini ısındırmaktır. Bu müridler tarikatta ilerlediklerinde şeyh dilediği gibi davranır; onları azarlayarak uyarabilir, güzel yiyeceklerden ve uykudan da alıkoyabilir.
          • Mürid, şeyhinin yaptığı işlere kalben itiraz etmemelidir. Tevil edebiliyorsa tevil etmelidir. Çünkü şeyh yaptığı işlere müridinden daha hâkimdir. Ayrıca müslümanlara nasihat etme hususunda da ahid sahibidir. Şeyhin hata yaptığı varsayılsa bile müridin şeyhinin emrine göre hareket etmesi daha doğru ve bereketli olur. Böylece Hz. Musa (AS) ve Hz. Hızır’ın (AS) kıssası ile teselli bulmuş olur. İtirazdan doğan mahrumiyetin ilacı yoktur ve giderilmesi de mümkün değildir. İtirazın zararlarından biri ise mürid için feyiz yollarının kapanmasıdır. İmam İbn Hacer el-Heytemî (RA) şöyle buyurmuştur: “Şeyhler için tevil kapısını açan, onların hallerini görmezlikten gelen, işlerini Allah Teâlâ’ya havale eden, kendi nefsiyle ilgilenen ve gücü yettiğince nefsiyle mücâhede eden kimsenin en kısa zamanda maksatlarına ulaşması ve muradına ermesi umulur.”
          • Şeyh birtakım fiillerini kendi makamı ve hali gereği yaptığından mürid, şeyhinin her fiilini, kendisi emretmedikçe yapmamalıdır. Çünkü şeyhin kendi makamı gereği yaptığı bazı fiilleri yolun başındaki mürid için öldürücü bir zehir olabilir, ilaçlar da böyledir. Bazı ilaçlar kimine fayda verirken o ilacın muhatabı olmayan bir başkasını zehirleyebilir.
          • Mürid zâhirî anlamda, ilim ve amelde üstün olsa da şeyhinin halife ve müridlerinden görevlendirdiği kişilerin söylediklerine itaat etmelidir.
          • Mürid şeyhi ile konuşacağı vakitleri bilmelidir. Bast (manevi ferahlık duyduğu) vakitlerinde onunla edep, huşû ve tevazu ile kendi mertebesi ve haline göre gereğinden fazla kelâm etmeden konuşmalıdır. Ardından şeyhinin cevabını dikkatli bir şekilde dinlemelidir. Aksi takdirde fütuhattan (manevi feyiz yoluyla gelen sırlar) mahrum kalır. Mahrum kaldığı şey ise ona tekrar çok nadir döner.
          • Şeyhinin meclisinde mürid, onun duyacağı bir şekilde alçak sesle konuşmalıdır. Zira büyüklerin yanında yüksek sesle konuşmak edepsizliktir. Mürid, şeyhine karşı söz ve hareketlerinde, soru ve cevaplarında rahat davranmamalıdır. Çünkü bu durum müridin kalbinden şeyhinin heybetini düşürür ve manevi ikramlardan mahrum kalır.
          • Bir kimse şeyhe bir soru sorduğunda mürid şeyhin huzurunda o kimseye cevap vermeye kalkışmamalıdır.
          • Mürid, bir mecliste şeyhinin müsaadesi yoksa kesinlikle konuşmamalıdır. Şeyhi yanında değilse kalben izin istemelidir. Bu da müridin yükselmesi için gereklidir. Zira o bunlara riayet ettiğinde şeyhi onu güzel bir şekilde terbiye eder, tezkiye suyundan ona içirir ve manevi bir sırla onu gözetir.
          • Mürid, şeyhinin meclislerine devamlı gitmelidir. Uzak bir beldede ise gücü yettiğince yine onu ziyaret etmelidir. Bu nedenle, “Terbiye edeni ziyaret etmek, terbiye olanı yükseltir” denilmiştir.
          • Mürid, şeyhinin hizmeti ve yardımına koşmalıdır. Çünkü ihlâs ve sadakat bununla bilinir. Şah-ı Nakşibend (K.S) şöyle buyurmuştur: “Ben bu tarikatı kitaplardan değil hizmetten aldım. Bu da hizmetin faydasıdır. Herkes bir kapıdan girer, ben ise hizmet kapısından girdim.”

          Tembih

          Mürid şeyhinin masum (günahsız) olduğunu düşünmemelidir. Zira şeyh ne kadar kâmil olsa da masum değildir. Çünkü masum olmak, peygamberlere özel sıfatlardan biridir. Şeyhin birtakım yanlışları olabilir. Fakat bu yanlışlarda ısrarcı olmaz.

          Ancak mürid şeyhinin bütün emir ve yönlendirmelerinde devamlı hata ihtimali de aramamalıdır. Aksi takdirde kendisini istifadeden alıkoymuş olur. Böyle davranan mürid, doktora gidip sürekli doktorun hata yapabileceğini düşünen hasta gibidir. Bu durum, hastanın doktora olan güvenini zayıflatır ve kalbinde doktora karşı şüphe oluşturur. Bu durumda olan biri doktorun söylediklerine kulak asmaz, iyileşmesi gecikir.

        • Yazının Devamı

          Müridin Diğer Mürid Kardeşlerine Karşı Âdabı

          • Mürid, kardeşlerinin hata ve kusurlarına bakmamalıdır. Zira ârifler şöyle demiştir: “İnsanların herhangi bir kusuru kendisine görünen tasavvuf ehli bir kimse, şeytanî bir keşfe sahiptir. Bu keşfin Allah Teâlâ nezdinde bir değeri yoktur. İnsanların kusurlarına bakan ve bu kusurları kötüye yorumlayan kimsenin faydası azalır, sırrı bozulur ve şeyhinden istifadesi de yok olur.”
          • Mürid, Allah Teâlâ’nın kendisine ihsan ettiği şeylerden kendi ve kardeşleri için harcamalıdır.
          • Kardeşlerine kötü örnek olmamalıdır.
          • Tembellik yapmamalıdır. Dergâhın ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda kardeşlerine yardım etmelidir.
          • Zor işlerde kardeşlerine öncülük etmelidir.
          • Kendisine yardım edecek yakını veya ailesi olmayan kardeşlerinden biri dergâhta hastalanırsa ona hizmet etmelidir.
          • Kardeşlerinden biri diğerine haksızlık ettiğinde zalime karşı çıkmalı, mazluma da sabretmesini söyleyerek ihsanda bulunmalıdır.
          • Mürid kardeşlerine karşı kalbini kontrol etmelidir. Onlardan biri hakkında kalbi karıştığında bu durumu düzeltmek için gayret etmeli ve hakkında hüsnüzan beslemelidir.
          • Kardeşlerinden biri sekerat haline girdiğinde vefat edene kadar yanında bulunarak ona veda etmeli ve hakları için helâllik istemelidir.
          • Mürid gece her teheccüde kalktığında kardeşlerinin mağfiret bulmaları için onlara dua etmeyi unutmamalıdır.
          • Mürid özellikle kardeşine öfkeli olduğu zamanlarda onu hayırla anmalıdır.
          • Kardeşlerini edebe teşvik etmelidir.
          • Kardeşleriyle beraberken bir özrü yoksa onlardan ayrı yemek yememelidir.
          • Kardeşinin bir hatasını gördüğünde doğru bir üslupla nasihatte bulunmalıdır. İmam’Şâfiî (RA) şöyle buyurmuştur: “Kardeşine gizli bir şekilde nasihatte bulunan kimse, nasihatte bulunmuş ve ona fayda vermiş olur. Kardeşine alenen nasihatte bulunan kimse de onu rezil etmiş ve ona zarar vermiş olur.”
          • Mürid, kardeşinin günah içinde olduğunu görünce onu yalnız bırakmamalı ve ona nasihat etmelidir. Onu bu günahtan kurtarmak için kardeşi günaha düşmeden önceki gayretinden çok daha fazla gayret etmelidir. Zira o, bu durumdayken kendisini kurtaracak birine daha fazla ihtiyaç duyar.483 İmam İbrahim en-Nehaî (RA) şöyle buyurmuştur: “Kardeşinle ilişkini koparma ve günah esnasında onu terk etme. Çünkü o, bu günahı bugün de yapıyor yarın da yapacak.”
          • Mürid kimseye karşı öfkelenmemelidir. Zira öfke zikrin nurunu söndürür. İlim talebeleriyle münazara yapmayı ve mücadele etmeyi terk etmelidir. Çünkü münazara unutkanlığa ve kalpte hoş olmayan şeylerin oluşmasına sebep olur. Öfkelendiğinde veya ilim talebeleriyle mücadeleye girdiğinde haklı bile olsa istiğfarda bulunup özür dilemelidir. Kimseye aşağılayıcı bir gözle bakmamalıdır. Hatta gördüğü herkesi ya Hz. Hızır (AS) veya Allah dostlarından biri olduğunu düşünmeli ve ondan dua istemelidir.
        • Bu yazı Türkçe El Minhacüs Seni | Adabı Şeyh Seyyid Abdülhakim Elhüseyni adlı kitaptan alıntılanmıştır.

      Bu eseri satın almak isterseniz bu adrese tıklayın.

      Kitabın yazarı Gavs-ı Sani Seyyid Abdulbaki el Hüseyni Hazretleridir

Related posts

Tövbe ve sekiz şart

Nakşibendiyye İsmi

Üveysilik Nedir?