Mürid Adabı
Şeyhlerle beraberlik kişinin seyrüsülüküne, ahlakına ve şahsiyetine etki eder,”? Bir kimse ruhen etkilenerek ve amel bakımından tabi olarak birliktelik yaptığı kişinin vasıflarına bürünür.
Tasavvuf şeyhlerinin halkasına giren kimsenin onlara ve müridlerine karşı edep ve hürmetini muhafaza etmesi gerekir. Çünkü onlar devamlı Allah Teala ile beraberdir. Onlarla beraberlik, Hak Teala ile beraberliktir. İmam Ebu Hafs en-Nisabüri (R.A) şöyle buyurmuştur:
“Tasavvuf tümüyle edeptir. Her vaktin ve her makamın bir edebi vardır. Vaktin edeplerine riayet eden, büyüklerin makamına ulaşır. Edeplere riayet etmeyen ise Allah Teala’ya yakın olduğunu zannettiği halde uzaktır, kabul edilmeyi umduğu halde reddedilmiştir.”
Allah dostlarının hepsi şu hakikatte ittifak etmiştir:
“Edebi olmayanın seyrüsülükü olmaz. Seyrüsülükü olmayan ise vuslata eremez. Edepli kimse kısa zamanda büyüklerin makamına ulaşır.”
Nitekim sahabiler de (R.A) cehalet karanlıklarında iken Resulullah’la (SAV) birliktelik yaparak yüce makama nail oldu. Tabiin de (R.A) sahabilerle birliktelik yaparak yüce bir makamı elde etti.
İbn Acibe (K.S) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a yemin ederim ki kazanan ancak edep ve hürmeti ile kazanmıştır. Kaybeden de ancak bu ikisini yitirmesiyle kaybetmiştir.” Büyüklerden biri şöyle buyurmuştur:
“Müridler, usulü ve şeyhlere ittiba etmeyi terk ettikleri ve hevâlarına göre seyrüsülûk yapmaya çalıştıkları için vuslattan mahrum kalırlar. Böylece onların seyrüsülûkü uzar. Hatta bir mürid seyrüsülûk yaparken hiçbir şey elde edemeden vefat edebilir.”
Şeyh Ruveym b. Ahmed (K.S) şöyle buyurmuştur:
“Amelini tuz, edebini un gibi yap.”
Müridin şeyhine veya diğer müridlere karşı riayet etmesi gereken birçok edep vardır. Burada hepsine değinmek zor olduğundan bu edeplerden bir kısmını zikredeceğiz.
Müridin Şeyhine Karşı Adabı
Mürid şeyhinin yanına gitmeden önce abdest almalıdır. Çünkü abdest, feyiz almayı artırır. Ayrıca bütün günahlarından tövbe edip ilim iddiasını ve dünyevî bağları kalbinden atmalıdır.
Şeyhinin yanına mütevazi, itaatkâr ve başı öne eğik bir halde girmelidir.
Sağ elini öpmelidir.
Yanından ayrılırken geriye doğru adım atarak uzaklaşmalıdır.
Yanındayken ayakta beklemelidir. Şeyhi kendisine otur derse işaret ettiği yere oturmalıdır.
Elini öpeceği sırada şeyhinin seccadesine basmamalı, eliyle katlamalıdır.
Şeyhinin yanında kalbine farklı şeyler getirmemelidir. Çünkü bunlar onun kalbine geldiği gibi şeyhinin de kalbine yansıyabilir ve o da bundan rahatsız olur.
İçinden şeyhinin yanından ayrılmayı geçirmemelidir.
İzni olmadan konuşmaya başlamamalıdır.
Yüzüne uzun süre bakmamalıdır. Çünkü bu edebe aykırıdır. Aksi takdirde şeyhinin heybeti kalbinden düşer ve aldığı feyiz kesilir.
Seyrüsülûk talebinde sadık olmalıdır.
Şeyhi onun eksikliğini dile getirdiğinde veya diğer müridlerin yanında azarladığında yahut imtihan ve musibetlere mâruz kaldığında ona karşı kalbini muhafaza etmelidir.
Bir mürşid arayışına giren mürid, zikri geçen Muhammedi vârisin şartlarının şeyhinde olduğunu ve ona tâbi olanların da ibadet, ilim, ahlâk ve İlâhî marifetleriyle öne çıktıklarını gördükten sonra şeyhinin kâmil, irşad ve terbiye hususunda da tam bir ehliyet sahibi olduğuna, şeyhinin ve tarikatının da en faydalı şeyh ve tarikat olduğuna inanmalıdır. Çünkü inancı bu şekilde olmazsa kalbi başka bir şeyhe ve tarikata yönelir. Böylelikle ondan aldığı feyiz kesilir. Başta elde ettiği fayda yok olur ve İlâhî yardım kapısı kapanır.
Mürid şeyhinden istifade edebilmesi için ona hürmet göstermeli ve onu zamanındaki tüm insanlardan daha fazla sevmelidir. Zira şeyhe karşı asıl edep ona olan muhabbettir. Şeyhini nefsinin sevdiği bütün şeylerden daha çok sevmeyen kimse tarikatta ilerleyemez.
Büyükler, muhabbetin şartı olarak müridin şeyhi hakkında ileri geri konuşanlara karşı kulağını tıkaması gerektiği hususunda ittifak etmiştir. Mürid, kimsenin şeyhini kınamasını kabul etmez. Hatta bütün halk, hep bir ağızdan onu şeyhinden soğutmak istese de başaramaz. Kalbinde şeyhinin muhabbeti öyle bir hale gelir ki yiyecek ve içecek bir şey bulamadığında şeyhine bakmakla yetinir.
Mürid, hal, vâkıat (manevi olay), keşif ve kerametini şeyhinden gizlememeli, kendisine sorduğu tüm sorulara cevap vermelidir. Tövbe ve istiğfarla üstesinden gelemediği bir havâtıra (kalbe gelen düşünceye) müptela olursa onu şeyhine anlatmalıdır.
Bu düşünce şeyhi veya tarikatı yahut nefsinin düşünceleri hakkında olsa bile yine de şeyhine söylemelidir. Hatta bir doktor gibi o düşünceyi giderip tedavi etmesi için bunları hemen şeyhine anlatmalıdır. Aksi halde kalbinde o düşünce bulunduğu sürece feyiz kapısı ona kapanır.
Ayrıca mürid şeyhe düşüncesini söylemeyip, “Şeyhim keşif sahibidir, benim durumuma vâkıftır” da dememelidir. Çünkü şeyh keşfi yorumlamada bazen yanılabilir. Evliyanın keşifte yaptığı hata müctehid fakihlerin ictihadda yaptığı hata gibidir.
- Mürid, şeyhinin saklı kalması gereken sırlarını gizlemelidir.
- Şeyhinin sözünden insanlara yalnızca anlayacakları kadarını aktarmalıdır.
- Mürid şeyhinin sevdiğini sevip, buğzettiğine buğzetmelidir.
- Bir kimseden şeyhi hakkında hoşuna gitmeyen bir şey duyduğunda bunu gidip şeyhine anlatmamalıdır. Gücü yettiğince güzel bir şekilde ve delillerle cevap vermelidir. Bu münkir kişi düşüncesinden dönmezse ondan uzaklaşmalı ve onunla birlikte olmamalıdır.
- Şeyhi bir konuyu onunla istişare ettiğinde işi ona bırakmalıdır. Fakat şeyhi istişarede ısrar ederse, “Belki iş şöyledir, fakat sizin düşünceniz daha doğru ve güzeldir” demelidir.
- Şeyhi davet etmedikçe onunla birlikte bir şey yememelidir.
- Zaruri bir durum olmadıkça önünde yürümemelidir.
- Şeyhinin uyuduğu yerde uyumamalıdır. Yastığını, teşbihini kullanmamalıdır. Bunları onun yanındayken de o yokken de yapmamalıdır.
- Şeyhinin şahsî bardağından içmemelidir. Yerinde oturmamalıdır. Ancak şeyhi emrederse bunları yapabilir.
- Mürid, şeyhinin huzurunda takkesiz olmamalıdır.
- Şeyhinin bulunduğu tarafa doğru ayaklarını uzatmamalıdır.
- Şeyhinin gördüğü bir yerde abdest almamalıdır.