Mearic Suresi
Kuranı Kerim’in 70.suresi olan Mearic Suresi
Mekke’de nâzil olan bu sûre, 44 âyettir. Adını, üçüncü âyetindeki “el-meâric” kelimesinden almıştır. Mearic, “ma’rec”in çoğulu olup “yükselme dereceleri” demektir.
“Huzuruna yükselmenin birçok yolu” diye çevirdiğimiz meâric (tekili: mi‘rec) “yükselme vasıtaları” demektir. Bazı müfessirler bu kelimeye, “meleklerin yükseldiği gökler, Allah’ın mahlûkata lutfettiği nimetlerin mertebeleri, cennetteki dereceler, mânevî ve ruhanî mertebeler” gibi açıklamalar getirmişlerdir (Elmalılı, XIII, 5352).
Bir kısım müfessirler ise meârici mecaz olarak insanı Allah’ın varlığını kavramaya ve O’nunla mânevî yakınlık kurmaya götüren yollar olarak yorumlamışlardır (bk. Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, XXIX, 56; Esed, III, 1186).
Bizim “istedi” diye çevirdiğimiz surenin ilk kelimesi “sormak” mânasına da geldiği için bunu “Birisi … sordu” şeklinde çeviren ve anlayanlar da olmuştur.Rivayete göre müşriklerin ileri gelenleri, Hz. Peygamber’e, alaylı bir üslûpla, haber verdiği azabın gelip gelmeyeceğini, gelecekse bunun ne zaman gerçekleşeceğini soruyorlardı. Bir rivayete göre bu soruları soran Nadr b. Hâris idi. 2. âyet bizim tercih ettiğimiz mânayı desteklemektedir.
Buna göre inkârcılar Hz. Peygamber’in getirdiği kitap doğru ise Allah tarafından başlarına taş yağdırılmasını veya büyük bir ceza ile cezalandırılmalarını istemişlerdi. Müşriklerin, aslında alay ve inkâr yollu ortaya koydukları bu tür sorularına ve isteklerine cevap olmak üzere 2. âyette, onlar ihtimal vermese de, vakti geldiğinde Hz. Peygamber’in haber verdiği azabın mutlaka gerçekleşeceği, bunu hiç kimsenin önleyemeyeceği bildirilmiştir.
Müfessirlere göre 4. âyette geçen “ruh”tan maksat Cebrâil’dir; “miktarı elli bin yıl olan gün”den ne kastedildiği konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bazı müfessirler buradaki elli bin yılı dünyanın ömrü, bazıları kıyametin oluş süresi, kimileri de âhirette kulların hesap vereceği süre olarak açıklamışlardır.
Bir görüşe göre kıyametin müddeti inkârcılar için elli bin sene, müminler için sadece bir günün muayyen bölümü kadar sürecektir. Elli bin senenin, âhiret hayatının toplam süresi olduğunu ileri sürenler de vardır. Ancak bize göre bu yorumların hiçbirinin kabul edilebilir bir mesnedi ve gerçekliği yoktur.
Bir önceki âyette geçen “huzuruna yükselmenin birçok yolu bulunan” şeklindeki ifadenin ardından burada da “Melekler, miktarı elli bin sene olan bir gün içinde O’na yükselmektedirler” buyurulmuştur. Görüldüğü gibi bu ifadenin kıyamet ve uhrevî hesapla, dünya veya âhiretin süresiyle bir ilgisi yoktur; sadece meleklerin Allah’a yükselmesinden söz edilmektedir.
Şevkânî’nin naklettiği bir yorumda da belirtildiği gibi bu âyetteki elli bin sayısı bu mertebelerin ne kadar yüce olduğunu zihinlerde canlandırmayı amaçlayan temsilî bir anlatımdır (V, 332; krş. Hac 22/47).
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla.
- Bir soran inecek azabı sordu:
- İnkârcılar için;ki onu savacak yoktur,
- Yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından.
- Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.
- (Resûlüm!) Şimdi sen güzelce sabret.
- Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar.
- Biz ise onu yakın görmekteyiz.
- O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur.
- Dağlar da atılmış yüne döner.
- Dost, dostu sormaz.
- Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını,
- Karısını ve kardeşini,
- Kendisini koruyup barındıran tüm ailesini
- Ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın.
- Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir.
- Derileri kavurup soyar.
- Yüz çevirip geri döneni, (kendine) çağırır!
- (Servet) toplayıp yığan kimseyi!.
- Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır.
- Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder.
- Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir.
- Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar,
- Ki, onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;).
- Mallarında, belli bir hak vardır,
- Sâile ve mahrûma(vermek için).
- Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar;
- Rab’lerinin azabından korkanlar,
- Ki Rab’lerinin azabı(na karşı) emin olunamaz;
- Irzlarını koruyanlar
- Ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz;
31.Bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir,
- Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler;
- Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar;
- Namazlarını koruyanlar;
- İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar.
- (Resûlüm!) O kâfirlere ne oluyor ki, sana doğru koşuyorlar?
- Bölük bölük sağından ve solundan(gelip etrafını sarıyorlar)
- Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?
- Hayır (hiç ummasınlar!) Şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar, imana gelmediler).
- Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim gücümüz yeter:
- Şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez.
- Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar.
- O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar.
- Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde.İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!
Mearic Suresi
Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi