Bu Saray Kime Ait?
Kıssalar da Anlatılır ki:
Zengin olan kimselerden biri vefat eder. Geride kalan ailesi ve kızları iyice fakir kalıp muhtaç duruma düşerler. Çevredekilerin düşmanlık ve hakaretlerine mâruz kalmamak için vatanlarını terkedip başka bir yere göçerler. Vardıkları şehirde terkedilmiş bir mescide yerleşirler. Anneleri kızlarını mescitte bırakarak onlar için yiyecek aramaya çıkar. Şehrin ileri gelenlerinden bir müslümanın kapısını çalar ve durumunu ona arz eder. Fakat o kişi kadının doğru söylediğine inanmaz ve kendisinden söylediğini ispat edecek bir belge ister.
Kadın, şehre yeni gelmiş garip biri olduğunu söylerse de adam kadını eli boş geri çevirir. Daha sonra kadın bir Mecusi’nin yanına varır, durumunu ona anlatır. Mecusi kadının anlattıklarına inanır. Hanımını gönderip kız çocuklarını evine aldırır ve onlara fazlasıyla ikramda bulunur.
Gece yarısı olunca o müslüman kişi rüyasında kıyametin koptuğunu görür. Resûl-i Ekrem (S.A.V) Livâ-i hamd sancağını açmış altında oturmakta, yanında ise muazzam bir saray durmaktadır. Müslüman kişi,
-“Ey Allah’ın resulü! Bu saray kime ait?” diye sorar. Resûlullah da, “Bir müslümana” diye cevap verir. Adam,
-“Ben müslüman ve muvahhidim” deyince Peygamber Efendimiz,
-“Bunu ispatlayacak delil getir” der. Bunun üzerine adam şaşırıp kalır. Hz. Peygamber adama yoksul garip kadının durumu hatırlatır.
Adam kadını geri çevirdiği için üzüntü ve pişmanlık içinde uyanır. Hemen sıkı bir şekilde onu araştırmaya başlar. Nihayet aradığı yoksul kadının Mecusi’nin evinde olduğunu öğrenir. Gider Mecusi’den kadını ister fakat o vermek istemez ve,
-“Onlar sayesinde evime bereket geldi” der. Adam,
-“Sana 1000 altın vereyim, onları bana teslim et” der ama Mecusi yine reddeder. Adam zorla almaya kalkışınca Mecusi ona şöyle der:
-“Senin peşinde koştuğun şeye ben senden daha layığım. Rüyanda gördüğün köşk benim için yaratılmıştır. Müslümanlığın ile bana karşı övünüyor musun? Allah’a (C.C) yemin ederim ki ben ve evimde bulunan halkım bu kadın sayesinde müslüman olduk ve öylece uyuduk. Senin rüyanda gördüğünü ben de gördüm. Resûlullah (S.A.V) bana,
-“O fakir kadın ve kızları senin yanında mı?” diye sordu. Ben de,
-“Evet, ey Allah’ın resulü!” dedim. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz,
-“Köşk senin ve ev halkınındır” buyurdular.
Onun Gerçek Ashabından Olabildim mi Bilemem
Hısn bölgesinden gelen iki kişi yolda Selman-ı Farisi hazretlerine rastladı. Ona selâm verdiler ve şöyle dediler.
-“Biz, Selman adında bir zatı arıyoruz, tanır mısınız?”
-“Evet, benim.”
Gelenler çok şaşırdı. Tekrar sordular:
-“Biz, Allah Resulü Muhammed Mustafa Efendimiz’in (S.A.V) ashabı olan Selman-ı Farisi’yi arıyoruz.”
-“Evet, Selman-ı Fârisî benim. Ama onun gerçek ashabından olabildim mi bilemem.”
Bu sözler üzerine gelenler aralarında şöyle konuştular:
-“Galiba bizim aradığımız kişi bu değil, gidelim.”
Onlar gitmek üzere harekete geçtiklerinde Selmân-ı Fârisî (R.A) onlara şu sözlerle kendini tanıttı:
-“Selman-ı Farisi benim. Allah Resûlü’nü (S.A.V) gördüm. Onun meclisinde bulundum. Kendisiyle sohbet ettim. Ancak size şunu söyleyeyim: Kim efendimiz Muhammed’le cennete girmeye hak kazanırsa işte o insan, Peygamberimiz’in gerçek ashabından sayılır.”
Cüneyd-i Bağdadî ve Dilenci
Cüneyd-i Bağdadî (K.S) şu hâdiseyi anlatıyor:
Bağdat’ta Şûnîziyye Mescidi’nde oturuyordum. Bir cenaze namazı kılmak için bekliyordum. Bağdat halkı da derecelerine göre oturmuş, cenazeyi bekliyorlardı. O sırada bir fakir gördüm, üzerinde ibadet ehlinin alâmeti vardı. İnsanlardan bir şeyler dileniyordu. İçimden kendi kendime,
-“Keşke şu adam kendisini dilenmekten kurtaracak bir iş yapsaydı, onun için daha güzel olurdu” diye düşündüm. İşim bitince evime döndüm. Gece namaz, ağlama ve başka şeylerden gecelik virdim vardı. Bütün virdlerim bana ağır geldi. Uykum kaçtı. Oturdum. Oturduğum yerde uyku bastı, uyumuşum. Rüyamda o fakir adamı gördüm. Onu bir tepsi içine uzatmışlar ve bana,
-“Onun etini ye, sen onun gıybetini yaptın!” denildi. Durumu anladım ve,
-“Ben dilimle onun gıybetini etmedim, sadece içimden geçirmiştim” dedim. O zaman bana,
-“Sen, kalbinden geçirmek şeklinde de olsa kendisinden bu tür bir işe razı olunmayacak kimselerdensin. Git adamdan helâllik iste” denildi.
Sabah olunca adamı aramaya başladım. Onu, yıkama esnasında su içine düşen sebze yapraklarını toplarken gördüm. Kendisine selâm verdim. Bana künyemle hitap ederek,
-“Ey Ebü’l-Kasım, bir daha böyle bir şey yapar mısın?” diye sordu. Ben,
-“Hayır, yapmam” dedim. Bunun üzerine derviş,
-“Allah (C.C) bizi ve seni affetsin” dedi.
Ruhan Umut’un ayet ve hadislerle destekleyerek bir araya getirdiği menkıbeler “Seyrimde Bir Şehre Vardım” ismiyle Hâcegân Yayınları’ndan çıktı. Peygamberlerin, velîlerin işleri ve davranışları Kuran-ı Kerîm ve Hadislerin şerhi gibidir. Menkıbesiz kalan kişi elbette ki eksiktir. Menkıbe eksiğinizi bu kitapla tamamlayacaksınız. Onların dünyasına bir nebze de olsa girebilmek size yasama ve hâl ilmi üzerine önemli hikmetle sunacak. Bu kitapta sahih muhaddislerden dört mezhep imamına kadar geniş bir yelpazede bir kaynaklık ağı olduğunu göreceksiniz. Ruhan Umut ,mümkün olduğu kadar sade bir dille bizi onların dünyasına şaşırtıcı menkıbelerle girmemizi sağlıyor.