Kalp ilahi huzuru arar
Göz, kulak, el, ayak halka bakan pencerelerdir. Ancak terbiye olursa Hakk’a bakar. Terbiye olmazsa, göz eşkiyanın da gözüdür. Gözün ne suçu var? Gönlünü agart ki, gözün isabetli görsün. Göz neferdir. Suç akılda ve kalptedir. Nefis terbiye olmazsa, akılla kalp de beş kuruş etmez.
Hakk’a bakan pencereye gelince, o kalptir. O ruhtur, sırdır, hafidir, ahfadır, nefistir. Allahu Tealâ’nın azametini bu beş pencere ile tanırız.
Kalp, huzur-u ilâhîye ve Allahu Tealâ’nın azametine gark olmak ister. Kalp Allahu Tealâ’yı bilme, tanıma ve sevmede nihayetsiz bir istidad ile yaratılmıştır. İnsanın kalbi kainatın genişliğini içine alabilecek kabiliyettedir. Ama ıslah olmazsa, o kalp dünya muhabbetine gark olur. Kimisi malına, kimisi makamına, kimisi siyasetine…
Kalp fotoğraf makinası gibidir. İster eşkıyanın, ister kötü kadının, istersen Kâbe’nin resmini çek. Makina’nın suçu yoktur. Suç veya sevap onu çeken eldedir.
Nefsini ağartırsan, kalp Hakk’ın azametini, ilâhî muhabbeti ve marifeti çeker. Terbiye etmezsen, fuhşiyatı, hıyaneti, zulmaniyeti çeker.
“Kalp, Allahu Tealâ’nın azametini bilecek kadar yüksek kabiliyette yaratılmıştır” dedik. Ama insanoğlu bu yüksek kabiliyetini dünyaya dağıtıp parçaladığından, azamet-i ilâhîyeyi idrak edemez. Dünyada ilgilendiği her bir şeyle sevgi bağı kurar; mecazı muhabbetlerle gönlünü dağıtır. O sevdiği şeylerin hepsi, bir gün onu terkettikleri zamanda da feryada başlar.
Ey Allahu Tealâ’yı unutup binlerce sevgililer icad eden kardeşlerim! Allah’ı unutarak sevdiğin herşeyin seni bırakıp gideceğini unutma! Gençliğini sevdiysen ihtayarlayacak. Güzel yüzünü sevdiysen, yaşlanıp buruşacak. Dünyadaki sevgililerin seni bıraktıklarında edeceğin feryat yerine, ebedi muhabbet olan Allah sevgisi ile neşeye, sevince gark ol!..
Ruh, ilâhî aşkı ister. Yunus Emre’nin bütün ilâhîleri ruhun bu arzusunun dile gelişidir. Allahu Tealâ gönlünü ilham ile doldurmuş, söylemiş, söylemiş… Yediyüz senedir de biz söylüyoruz, bitmiyor. Yoksa eline kalem kagıt alıp, ne yazayım diye oturmamıştır. Keza Hz. Mevlâna’nın yirmibeşbin beyitlik Mesnevi-i Şerif’i de aşkla söylenmiştir.
Ahfa, izmihlâl ister. İzmihlâl yokluktur. Mademki Halik-i Zülcelâl var, onun azameti yanında ne getirsek yok mesabesindedir; ‘yoktur’ diyemem.
Allahu Tealâ’nın azametine yaratılmış olan bütün mükevvenat şahittir. Ama azamet-i ilâhiye ile mukayese olduğu zaman yok mesabesindedir.
Şu halde, Allahu Tealâ’dan gayrıyı yok görecek kadar fena, yani yokluk makamına girmek lazımdır. Buna ‘fenafillâh’ denilir. Yani Allahu Tealâ’nın azametinde yok olmaktır. Gözünden, gönlüden Allahu Tealâ’dan gayrıyı çıkarmaktır.
Mehmet Ildırar
Kalp ilahi huzuru arar