Anasayfa Önemli Şahsiyetler Kâ’b bin Züheyr ve Kaside-i Bürde’nin hikayesi

Kâ’b bin Züheyr ve Kaside-i Bürde’nin hikayesi

Bir gece rüyâsında gökten bir ip uzatıldığını, ipe tutunmak için elini uzattığı halde, onu tutamadığını görmüştü. Bu rüyâsını, ahir zamanda gelecek olan peygambere kendisinin yetişemeyeceğine yormuştu.

tarafından Nasihatler.Com
7 dakika Okuma süresi
A+A-
Orjinale Dön

Kâ’b bin Züheyr

Kâ’b bin Züheyr, yedinci asırda yaşamış olan Arap şairlerindendir. Yaşadığı dönem, İslamiyet öncesi dönemin sonları ile İslamiyet’in ilk yıllarına denk gelir. Kâ’b bin Züheyr’in asıl ünü, Müslüman olduktan sonra yazdığı “Kaside-i Bürde” adlı şiirinden gelir. Bu şiir, İslam dünyasında çok önemli bir yere sahiptir ve yüzyıllardır okunmaktadır.

Kâ’b bin Züheyr’in Hayatı

Kâ’b bin Züheyr, büyük bir şâirdi. Babası Züheyr, sayılı Arap edip ve şâirleri arasında yer alırdı. İki oğlu Kâ’b ile Büceyr’i de kendisi gibi edip ve şâir yetiştirmişti.

Şâir Züheyr bin Ebî Sülmâ, Ehl-i kitap kimselerin sohbetine devam ederken, âhir zamanda bir peygamberin geleceğini onlardan işitmişti.

Bir gece rüyâsında gökten bir ip uzatıldığını, ipe tutunmak için elini uzattığı halde, onu tutamadığını görmüştü. Bu rüyâsını, ahir zamanda gelecek olan peygambere kendisinin yetişemeyeceğine yormuştu.

Bu sebeple vefatından önce oğullarına, “Gelecek olan peygambere iman ediniz!” diye vasiyette bulunmuştu.1
Kur’an’ın fesahat ve belagatı karşısında gözleri kamaşan birçok kuvvetli edip, şâir ve hatip, İslâmiyetle müşerref olmuştu. Bununla beraber, şirkte direnen, Peygamberimiz (s.a.v.) ile Müslümanlara karşı besledikleri kin ve düşmanlığı şiir ve hitabeleriyle dile getirmekten geri durmayanlar da vardı.

Kâ’b bin Züheyr bunlardan biri idi. Babasının ölümü üzerine, şöhretine kendisi vâris olmuştu. Kardeşi Büceyr, Resûl-i Ekrem safında yer almışken, Kâ’b bir türlü şirkten vazgeçmiyordu. Zaman zaman yazdığı şiirleriyle Efendimizi ve Müslümanları hicvederek, onları üzüyordu.

Bir gün yine kardeşi Büceyr’e Müslüman olmasından dolayı duyduğu kin ve kızgınlıkla inkâr saçan bir şiir yazıp göndermişti. Büceyr (r.a.), şiiri Peygamber Efendimize okuyunca, son derece müteessir oldular. Kâ’b’ın şiirleriyle Müslümanlara hakareti artık tahammül sınırını aşmıştı. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Ashabına şu emri verdi:

“Kim Kâ’b bin Züheyr’e rastgelirse, onu öldürsün! Kanı şu andan itibaren mübah kılınmıştır.”

Bu müsaadenin verilmesinden sonra, Kâ’b’ın uğrayacağı âkıbet şüphesiz dehşetli olacaktı. Bunu düşünen kardeşi Büceyr, son bir defa kendisini ikaz edip nasihatta bulunmak üzere bir mektup yazdı. Bundan kurtulabilmenin tek çaresinin de ancak, Hz. Resûlullaha gelip af dilemek olduğunu bildirdi.3

Mektubu alan Kâ’b, yerinde duramaz bir hale gelmişti. Âdeta kocaman yeryüzü kendisine dar gelmeye başlamıştı. Her an son nefesini verecekmiş gibi ecel teri döküyordu. Aleyhinde verilen bu karar üzerine, kurtulamayacağını anlamıştı. İki şeyden birini tercih etmek zorundaydı: Ya şirkte devam edecek ve ele geçmemek için köşe bucak kaçacaktı, veyahut Hz. Resûlullahın huzuruna çıkarak sadakât elini uzatıp, o âna kadar yaptıklarından pişmanlık duyduğunu itiraf edecek ve af dileyecekti.

Ka’b akıllı davranıp ikinci yolu tercih etti. Zaten kardeşinden mektup gelir gelmez de iç âlemini bir pişmanlık duygusu kaplamıştı.

Uzun mesafeyi kısa zamanda katedip Medine’ye gelen Ka’b, Resûl-i Ekremin huzuruna çıktı. Peygamberimiz (s.a.v.), onu şahsen tanımıyordu. Kâ’b, bu durumu akıllıca kullandı. Peygamber Efendimizin, huzurunda diz çöküp mübârek elini tuttuktan sonra zekice şöyle bir teklifte bulundu:

“Kâ’b bin Züheyr, tövbe etmiş ve Müslüman olarak huzuru saadetinize gelmek istiyor. Ben, onu size getirsem, ona emân verir, tövbesini ve Müslümanlığını kabul eder misiniz?”

Kâ’b, şiirleriyle Müslümanları üzmekten vazgeçer ve bundan pişmanlık duyup Müslüman olursa, artık Resûl-i Kibriyâ ile arasında bir mesele kalmamış demekti. Nitekim, Resûl-i Ekrem bu teklife, “Evet!..” cevabı vererek bu kanâatını izhar buyurdu.

Bu cevap üzerine, Ka’b’ın mânâ âlemi birden bire parladı ve elini Hz. Resûlullahın elinden ayırmadan şehâdet getirdi:

“Şehâdet ederim ki, Allah’tan başka ilâh yoktur! Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed Allah’ın Resûlüdür.”

Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) ve etrafında bulunan sahabîler bir anlık bir hayrete kapıldıktan sonra, Peygamber Efendimiz (a.s.m.), “Sen kimsin?” diye sordu.

Kâ’b, “Ben, Kâ’b bin Züheyr’im Yâ Resûlallah” diye cevap verdi.

O sırada ashabdan biri ortaya atıldı. “Yâ Resûlallah! İzin ver de şu Allah düşmanının boynunu vurayım.” dedi.

Peygamber Efendimiz (a.s.m.), “Bırak onu! O, şu âna kadar içinde bulunduğu durumdan pişmanlık duymuş ve Hakka dönmüş olarak gelmiştir.” buyurdu.

Gönül ülkesi İslâmın manevî kılıcı ile fethedilen Ka’b hemen o anda Arap edebiyatında şaheser parçalar arasında yer alan “Banet Süâdü” isimli kasidesini Hz. Resulullaha’ sundu.

Ka’b, Resûl-i Ekrem ve Müslümanların kahramanlık ve yiğitliklerinden bahsederek kasidesine devam ediyordu.

Kaside içinde bir beyt var ki, Resûl-i Kibriyâ Efendimiz ondan son derece memnun olmuştu. O “Tâc Beyit” şuydu:

“Şüphe yok ki, Resûlullah doğru yolu gösteren bir nur, kötülükleri yok etmek için Allah’ın sıyrılmış keskin ve yalın kılıçlardan bir kılıçtır.”

Bu beyti duyan Hz. Resûlullah, o anda üzerinde bulunan mübarek bürdesini [hırkasını] çıkarıp bu büyük şâire hediye ederek memnuniyeti yanında tebrik ve takdirlerini de izhar etti.

Bundan sonra “Banet Süâdü” adlı kaside “Kaside-i Bürde” olarak anılmaya başlandı.

Ka’b bin Züheyr, Hz. Resûlullahın bu hediyesi ile her zaman, her yerde iftihâr ederdi. Ömrünün sonuna kadar onu yanında muhafaza etti.

Bir seferinde Hz. Muâviye, on bin dirhem vererek onu almak istemişti.

Ka’b, “Resûlullahın hırkasını giymek hususunda kimseyi nefsime tercih etmem.” diye cevap vermişti.

Fakat Hz. Muaviye, Ka’b’ın vefatından sonra bu arzusuna nâil oldu. Mirasçılarına yirmi bin dirhem göndererek, Hz. Resûlullahın bu mübarek Hırka-i Saadetlerini kendilerinden aldı.

Daha sonra bu mübârek hırka Emevilerden Abbasilere, onlardan da Yavuz Sultan Selim eliyle Osmanlılara geçti.

Bugün, Hz. Resûlullahın bu mübarek hırkası “Mukaddes Emânetler” arasında Topkapı Sarayının “Hırka-i Saadet” dairesinde muhafaza altında bulunmaktadır.

“Hırka-i Saadet, 1,24 metre boyunda geniş kollu olup siyah yünlü kumaştan yapılmıştır. İçi, kaba dokunmuş krem renk yünlü kumaş kaplıdır. Önünde, sağ tarafında 0,23 x 0,30 ebâdında bir parçası noksandır. Sağ kolunda da eksiklik vardır. Yer yer haraptır.” “Hırka-i Saadet, müteaddit bohçalara sarılmış olduğu halde (0,57 x 0,45 x 0,21) ebâdında üstten açılır çifte kapaklı altın bir çekmece içindedir.* Bunun üzerinde, Sultan Aziz tarafından yaptırıldığı ve şefaat talebini havi uzunca bir kitabe de bulunmaktadır.” “Bu çekmece ayrıca bohçalar içinde olarak büyük bir altın sandukaya konulur. Bu da Sultan Aziz tarafından yaptırılmış olup üzerinde ‘Lâ ilâhe illallah. Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li’lâlemin. Lâ ilâhe illallah el-Melikü’l-Bakkü’l-Mübîn Muhammedün Resûlullah Sadıku’l-Va’di’l-Emîn’ yazılıdır. Dört ayaklı kâidesi de altın kaplamalıdır.”10

Kâ’b bin Züheyr’in hayatı hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Ancak, kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Kâ’b bin Züheyr, İslamiyet öncesi dönemde önemli bir şairdi. Şiirlerinde, cesaret, kahramanlık, aşk ve doğa gibi konuları işlemiştir. Kâ’b bin Züheyr’in İslamiyet’i kabul etmeden önce yazdığı şiirlerde, İslamiyet’e ve Hz. Muhammed’e (s.a.v.) karşı bazı eleştiriler de yer almaktadır. Ancak, daha sonra Müslüman olmuş ve bu eleştirilerinden dolayı pişmanlık duymuştur.

Kaside-i Bürde

Kâ’b bin Züheyr’in en önemli eseri olan Kaside-i Bürde, İslamiyet’i kabul ettikten sonra yazdığı bir şiirdir. Bu şiirde, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) olan sevgisini ve bağlılığını dile getirmiştir. Kaside-i Bürde, aynı zamanda Hz. Muhammed’in (s.a.v.) özelliklerini ve İslamiyet’in güzelliklerini de anlatır. Kaside-i Bürde, yüzyıllardır İslam dünyasında büyük bir ilgiyle okunmaktadır. Bu şiir, aynı zamanda İslam edebiyatının en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir.

Kaside-i Bürde’nin Önemi

Kaside-i Bürde, İslam dünyasında çok önemli bir yere sahiptir. Bu şiir, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) olan sevgi ve bağlılığın en güzel ifadelerinden biri olarak kabul edilir. Kaside-i Bürde, aynı zamanda İslam edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. Bu şiir, yüzyıllardır medreselerde ve camilerde okunmaktadır. Kaside-i Bürde, aynı zamanda birçok şair ve yazara da ilham kaynağı olmuştur.

Kâ’b bin Züheyr’in Eserleri

Kâ’b bin Züheyr’in en önemli eseri Kaside-i Bürde’dir. Bunun dışında, İslamiyet öncesi dönemde yazdığı bazı şiirler de bulunmaktadır. Bu şiirler, divanında toplanmıştır.

Kâ’b bin Züheyr’in Kişiliği

Kâ’b bin Züheyr, cesur, kahraman ve yetenekli bir şairdi. Aynı zamanda, İslamiyet’i kabul ettikten sonra samimi bir Müslüman olmuştur. Kaside-i Bürde’de Hz. Muhammed’e (s.a.v.) olan sevgisini ve bağlılığını en güzel şekilde ifade etmiştir.

(Bu yazıda kısmen Sorularla İslamiyet sitesinden yararlanılmıştır.)

Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi

İlginizi Çekebilir

Bunları da beğenebilirsiniz