İmam-ı Rabbani
“Doğurması yaklaşmış develer başıboş bırakıldığı” zaman (kıyamet günü) yerin neresidir? Evler harap olduğu zaman evin nerededir? Menziller dümdüz, boş ve kuru bir toprak haline getirildiği zaman senin menzilin neresidir? Mekânların izi silindiği zaman senin mekânın neresidir? Bütün haberler gittiği zaman, senin haberin nedir? Bakanların baktıkları şeyler kopup düştüğü zaman neye bakacaksın?
Düşünmeye fırsat kalmayan zamanda ne düşüneceksin? Facialar vuku bulduğu zaman nasıl sakınacak, nasıl korunacaksın? Sabıra ve teselliye yol olmadığı zaman nasıl sabredeceksin?
Şimdi fırsatın varken ağla. Çocuğunu yitirmiş kadının dövünüp ağlaması gibi ağla. Ülfet edilen aziz dostların, büyük hayırlı haleflerin yok olmasına, bizi saran büyük insanların çıkıp gitmesine, şefkatli şeyhlerin ahirete intikaline, çarpıcıların meydanı boş bulmasına, titreten fırtınaların esmesine, yıkım tayfunlarının birbirini takip etmesine, dünyadan elini çekmişlere kahredenlerin ortaya çıkışına, rezilliğini ortaya koymaktan utanmayanlara ağla…
Ağla ki, nereye gideceksin, nereden geldin.
Hülyalar dağılmış, kalbler ürpermiş, akıllar parçalanmış, bütün haberler kalkmıştır. Sen helak çukurlarındasın. Batan yıldızlardansın, karışmış yollardansın. Karanlık sana gideceğin yolları şaşırtmış. Allah’ın arz ve seması başının üstüne gelmiş ve sonra bu seni karanlıkların daha da karanlığına, dalgalarla çalkalanan derin bir denize batıracak!
Öyle deniz ki, her deniz ve her derinlik onun yanında hiç kalır. İnsan o deniz içinde bir damla gibi kalır. Seni dalgalarının kesafeti içine atar. Büyük heybeti ve çalkantısı ile seni kaldırıp kaldırıp çarpar.
Seni orada o kahredici şeylerden, cereyan eden hadiselerden kim kurtaracak?
Kardeşim;
Seni kusura sevk edeni, eksik yapmaya veya ara vermeye çağıranı terk etme hususunda nasılsın? Allah’tan ayrı kalman yakışık alır mı hiç? Sırrının O’ndan yüz çevirmesi, kalbinin O’ndan boş olması, içinin O’ndan dönmesi layık mıdır? Allah’ın sana verdiği ilim ve şerefli menzil ile dünyaya yönelenlerden yüz çevirmen, gerek içten, gerek dıştan onlara buğzetmen, senin üzerine düşen bir haktır.
Allah bizi ve seni kendine ihlâs için seçtiklerinden ve kendine yaklaştırdıklarından eylesin. Öz akıl sahibi, edip, anlayışlı, matlubu arıyan, mahbubu seven, öğretilmiş, huzura yaklaştırılmış, ünsiyyet etmiş kimseye hiç yakışır mı ki, dünyayı kendine çeke yahut bir an için bile olsa dünyaya uya!
Hele efendisini, mevlâsını işitmiş iken? O Mevlâ ki seçkin kullarının en yücesi ve peygamberlerinin efendisine şöyle demiş:
“Kendilerini sınamak için, dünya hayatının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme! Rabbin’in rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır.”
Allah’ı sevmeyen, O’na uymayanla ülfet etmen yaraşır mı?
Kardeşim;
Gözünü, kalbinin basiretini onlara bakmaktan yum, onlarla buluşmak, öyleleriyle dost olup ülfet etmek gibi düşüncelerden içini koru. Vallahi Allah kendinden uzak durana dost olmaz ve kendisine buğzedene yönelmez. O’nun küçülttüğünü ve azalttığını büyüteni büyütmez. Ancak bundan vaz geçerse başka… Bunu yakînen bil ve Hak’tan yüz çevirenlerin makamlarını hor gör.
Bundan sonra ey kardeşim, eğer kaba söyledimse de, bu söylediklerimi dinle ve kalbinin bu mektubumda yazmış olduğum şeylere uyması için sabır zahmetine katlan. Çünkü öğütleşmek ve açıkça söylemek, göz yumup ses çıkarmamaktan iyidir.
Allah indinde olana arzusu kuvvetli olan kimse, muhakkak bedenini ve canını küçük düşürerek o hale ulaşmak ister. Arzusuna erişmek için hiçbir fedakârlık kendine zor gelmez.
O halde ey neciplerin menzillerinden, alimlerin derecelerinden, peygamberlerin izlerinde yürüyen imamların ahvalinden soran kimse! Mutasavvıfların usüllerinden olan herhangi bir sebebi terketmek, seni hidayet ve rüşd yolundan döndürür ve sana mani olur.
Seni kendisine yükseltecek amellerde Allah’a yönel. Ve bil ki, gerek az gerek çok olsun, her dünyayı elde etme düşüncesi ahiretine perdedir. Basiretin nüfuzlu olacağı sırada, bu düşünce fikrine bir hastalıktır. Öyle ise içini, mevcudiyeti sana noksanlık ve kusur getiren şeylerden temizle. Niyet ve ihtimamını halis kılarak içini saf ve temiz kıl. Kendini sırf maksadına, yetişmek istediğin şeye ver. Çünkü içinde, sırrında gizli olanı ıslah edersen, zahirdeki amellerin de muhkem ve güzel olur.
Tehlikesi az da olsa, tehlikeli bir şeye meyletmekten sakın. Çünkü seni açıkça güzel bir halden saptırır. Ahmakların en ahmakı odur ki, ebedî olan çoğu, fani olan aza değişir ve kendisini dünya işlerine daldırarak ahiret işlerinden alıkoyar.
Ey hallerin ve yolların üstününü arayan kimse! İlk önce yapacağın ve onunla Rabbine yaklaşacağın amel, dünyadan zühd; az olsun çok olsun, nefsin meylettiği her şeyden yüz çevirmendir. Çünkü nefsin meylettiği az şey dahi sırrında yer tutar, kalbine girip zikrine mani olur. Zikrine mani olan şey, kalbindeki dünya malı ve sevgisinden kuvvet bulur. İçinde ne derece dünya sevgisi varsa, maksadını idrak edip yetişmene o derece perde olur, seni ondan alıkoyar.
Ne zaman ki dünya alakaları kesilir, kalkarsa işte o zaman ameller müessir olur, kalbler korunur. Ama az da olsa dünyadan bir şey arzu etmekle, huzur ve anlayıştan uzaklaşırsın. Bu arzu, halin kemaline yetişmene engel olur. O halde ruhunu bundan sakındır. Az da olsa dünya malına meyilden kaçın. Fiilinde ve sözünde bütün gücünle ihlâsa sarıl…
Allahu Zülcelâl, dünyayı velilerinden boş kılmaz ve onu dostlarından yoksun bırakmaz ki onlar ile korumasına sebep kıldığı kimseleri muhafaza etsin ve onlarla kevnine sebep kıldığı kimseleri hıfzetsin.
Ben Mennan’dan niyaz ediyorum ki, fazlıyla bizi ve seni sırrına eminlerden eylesin, her açık ve perdeli şeyi bize göstersin. Esmâsı mukaddes olan Allah’ın, arzını, geniş mülkünü evliyasıyla ve kendini bilenlerle süslemiş ve onları en parlak nurunun yansıtıcısı kılmış olduğunu görüyorum. Allah’ın nuru, onlardan doğarak ariflerin kalblerine düşer.
Onlar, Behçet semasında nurları parlayan yıldızlar, güneşler ve aylardır. Onlar, Allah’ın hidayet yolunun işaret levhalarıdır. Mahlukata en çok onların faydası dokunur. Onlar, halka gelen zararları def ederler.
Kara ve denizin karanlıklarında yol gösteren, izlerine uyularak yol bulunan yıldızlardan daha hayırlıdır onlar. Zira yıldızların kılavuzluğuyla mallar ve bedenler kurtulur; halbuki alimlerin kılavuzluğuyla dinler (ruhlar) kurtulur. Dinini kurtaranla, dünyasını ve bedenini kurtaran arasında ne çok fark var..
İmam-ı Rabbani
Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V)
Mürşid ile Tevbeye Mecbur muyuz?
Vird Ne Demektir?
Cezbe Nedir, Ne Demektir? (1)
Yorumlar kapalı.