Cenab-ı Mevla mealen şöyle buyuruyor:
Hz. Lut Peygamber kıssası
Sedum ve Amure halkı iyice azıttı. Hz. Lut (a.s) onlara şöyle seslendi:
“Siz, kesinlikle daha önce hiçbir milletten hiç kimsenin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz.
Siz hâlâ erkeklere (şehvetle) yaklaşacak, meşru yolu kapatacak, toplantılarınızda ahlak dışı işler yapacak mısınız? Allah’ı inkâr etmeyin, size bir mühlet verildiğini unutmayın.”
(Ankebût, 28-29)
Kavminin tek cevabı şu oldu:
“Hadi, doğru söylüyorsan başımıza Allah’ın azabını getir de görelim!”
(Ankebût, 29)
Bunun üzerine Hz. Lut Peygamber (a.s) şöyle dua etti:
“Ya Rabbi! Şu ahlakı bozan topluluğa karşı bana yardım et.”
(Ankebût, 30)
Allah Teâlâ onun duası üzerine kavmini helak etmeyi dileyince Cebrail, Mikail ve İsrafil (a.s) genç ve yakışıklı birer erkek suretinde önce Hz. İbrahim’e (a.s) gönderdi. Ona bir çocuğunun olacağını, yani Hz. İshak’ı (a.s) müjdelemek için gelmişlerdi.
Misafir olarak evine geldiler ve selam verdiler. Hz. İbrahim (a.s) de selamlarını aldı. Çok geçmeden bir sofra hazırlayıp kızarmış buzağı getirdi. Yemeğe el uzatmadıklarını görünce tedirgin oldu ve içine bir korku düştü. Çünkü düşmanca bir niyetleri olanlar ikram edilen yemekten yemezlerdi.
Bunun üzerine melekler kendilerini tanıtıp müjdeyi verdikten sonra şöyle dediler:
“Korkma! Aslında biz, suçlu bir kavme ceza vermek için gönderildik. Falan memleketin halkını yok edeceğiz, çünkü oranın halkı zulme saptı.”
Hz. İbrahim, “Ama orada Lut da yaşıyor,” dedi.
Melekler, “Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve karısı dışındaki bütün ailesini elbette kurtaracağız, karısı geride kalanlar arasında yer alacak,” dediler. (bkz. Ankebût, 31-32)
Elçi melekler, Hz. Lut’un (a.s) evine geldiklerinde, Hz. Lut onlara, “Siz tanınmayan, bilinmedik kimselersiniz.” dedi. Onlar ise, “Evet, öyleyiz. Ancak biz, insanların hakkında şüpheye düştüğü gerçeği sana getirdik. Sana hakikati bildirmek için geldik.” diye karşılık verdiler. (Bkz. Hicr, 61-64)
Bu sırada Hz. Lut’un (a.s) eşi, şehir halkına haber vererek, evlerine yakışıklı genç erkeklerin misafir olarak geldiğini söyledi. Bunun üzerine şehir halkı, sevinç içinde hızla Hz. Lut’un evine doğru koştu. Misafirleri kendilerine teslim etmesini istediler.
Hz. Lut (a.s) onlara şöyle dedi: “Ey kavmim! İşte, kızlarım. Sizin için en doğru olan, onlarla evlenmenizdir. Bunlar benim misafirlerim, onlara zarar vermeyin! Allah’tan korkun, beni mahcup etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mu?”
Ancak kavmi, “Biz seni yabancıları korumaktan men etmemiş miydik? Bu işlere karışma dememiş miydik? Ayrıca, sen de biliyorsun ki bizim senin kızlarında gözümüz yok. Biz ne istediğimizi çok iyi biliyoruz.” diyerek cevap verdiler.
Bunun üzerine Hz. Lut (a.s), “Keşke size karşı koyacak bir gücüm olsaydı ya da güçlü bir desteğe sığınabilseydim!” dedi.
Bunu duyan misafirler, “Ey Lut! Biz, Rabbinin elçileriyiz…” diyerek kimliklerini açıkladılar.
Onlar sana asla dokunamayacaklar.
Bu gece ailen hemen yola koyulsun. Sen de arkalarından git. Hiçbiriniz arkanıza dönüp bakmayın. Size emredilen yere doğru gidin. Geride kalanlar ise sabah vakti geldiğinde son ferdine kadar yok edilecek. Üzerlerine gökten alçaltıcı bir bela indireceğiz,” dediler. (Hûd, 78-81)
Kavmi, kapıyı zorlamaya devam ederken Allah Teâlâ onların gözlerini kör etti ve perişan bir halde evden uzaklaştılar.
Hz. Lut (a.s), karısı hariç ailesi ve kendisine iman eden az sayıda kişiyle gece yola çıkıp şehirden ayrıldı. Sabah olduğunda korkunç bir ses yayıldı. Ardından şiddetli bir zelzele oldu ve gökten taş yağmaya başladı. Sedum ve Amure şehirleri yerle bir oldu, azgın halkından kimse hayatta kalmadı.
Hz. Lût (a.s), ailesi ve müminlerle birlikte Medyen tarafına gitti. Sedum ve Amûre’de o zamandan sonra kimse yaşamadı. Bir ibret vesikası olarak bu şehirlerin bir kısmı Lût Gölü’nün altında, bir kısmı ise çevresindeki harabelerde günümüze kadar ulaştı.
Kıssa ve İbret
Allah Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’de haber verdiği kıssalar, bizler için önemli birer ibret vesikasıdır. Dünyevî arzulara kapılan, şehvetin esiri olan, ahlâk ve fıtratı bozulmuş, Allah Teâlâ’yı inkâr eden azgın toplulukların sonu, Hz. Lût’un (a.s) kavmi gibi olacaktır.
Nitekim Allah Teâlâ, bu kavmin helâkini bildirirken şöyle buyurmuştur:
“İşte o memleketten geriye, aklını kullananların yararlanabileceği açık bir ibret vesikası bıraktık.” (Ankebût, 35)
“İşte bunda ibret alacak olanlar için dersler vardır. Bakın, o harabeler bir yol üzerinde hâlâ duruyor. Onda da inananlar için bir ders vardır.” (Hicr, 75-77)
İstikamet ve Selamet
Dünya hayatı, geçici zevkler ve zorluklarla dolu bir imtihan yeridir. Allah Teâlâ’nın gönderdiği peygamberlere iman edip istikamet üzere kalan, türlü sıkıntılara sabır ve sebat gösteren kimseler, nihayetinde selâmete ereceklerdir.
Asıl kurtuluş, dünya hayatının geçici süslerine aldanmadan, Allah’ın rızasını gözeterek yaşamak ve O’nun gösterdiği dosdoğru yolda sebat etmektir.
Alıntı: Serhend Dergisi