Hazreti Asiye
Şu ihtiyar yeryüzü ne zulümler gördü. Nice çocuklar annelerinden ayrıldı. Nice masum yavruya kıyıldı. İşte Musa gibi bir yüce peygamberi doğuran büyük anne de böyle zorlu bir imtihanla baş başaydı.
Mısır meliki Firavun bir rüya görmüştü. Kâhinler rüyasının izahatını şöyle yapmışlardı: İsrâiloğulları’ndan biri çıkacak ve saltanatına son verecek. Öfkeden âdeta çıldıran zalim melik yeni doğan tüm erkek bebeklerin katlini emretmişti. Hz. Musa’nın pak annesi kundaktaki yavrusunun derdine düşmüştü. Zalimlerin eline düşer korkusuyla gözüne uyku girmiyordu.
Allah’a yalvarıyor, âdeta inliyordu. Cenâb-ı Hakk’ın yardımı bu tevhid ehli kadına yetişiyor ve çocuğu emzirmesi, korku anında ise suya bırakması emrediliyordu. Böylece bu, derecesi âli hanım, Allah tarafından ilhama muhatap alınmıştı. Hz. Musa’nın annesi huzur ve sekinet dolmuştu. Izdırabı ve korkusu izale olmuştu. Allah [celle celâluhû] onu şöyle teselli etmişti:
“Musa’nın annesine, ‘Onu emzir, bir tehlikeye uğramasından korktuğun zaman onu denize (Nil’e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve peygamberlerden kılacağız’diye ilham ettik”(Kasas 28/7).
Firavun’un askerlerinin çocuğu bulmalarından endişe ettiği bir vakit kalbine ilham olunan hakikate uyarak bebeği Nil nehrine, sandık içinde bıraktı. Artık onun için Allah’a tevekkülden başka bir yol kalmamıştı. Yüreğinin yangını olsun istemiyordu. O Mevlâ’nın kendisine gösterdiği yolda hareket etmişti. Yine de anne yüreği çırpınıyordu. Suyun içinde bata çıka yürüyen sandığı kısa sürede Firavun’un askerleri aldılar ve melikin yanma getirdiler.
Allah Teâlâ kundaktaki bu bebeği Firavun’un karısı Hz. Âsiye’ye sevdirdi. Allah bir işi murad etti mi elbette onun için bir vesile de yaratırdı. Asiye’nin evladı olmuyordu. Bulunan bebeğin kendi evladı olmasını istedi. Bu olay kitabımızda şöyle anlatılmıştır:
“Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı. Şüphesiz Firavun, (veziri) Hâmân ve onların askerleri hata yapıyorlardı. Firavun ’un karısı şöyle dedi ki: ‘Bana da, sana da göz aydınlığı (bir çocuk)! Sakın onu öldürmeyin. Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz. ’ Oysaki onlar (olacakşeylerin) farkında değillerdi”(Kasas 28/8-9)
Firavun Hz. Asiye’nin isteğini ve ısrarım dikkate alarak onun öldürülmemesine karar verdi. Hem kendi sarayında evladı gibi yetişecek biri saltanatına kastedecek kimse olamaz diye düşündü. Böylece Mevlâ Teâlâ bebeği çocukların öldürüldüğü bir dönemde bizzat Firavun’un sarayında, saray himayesinde korudu.
Allah Murad Etmezse Çocuk Emmez
Hz. Musa’nın (A.S) annesi ve kız kardeşi sandığı uzaktan gözetlemişlerdi. Firavun’un adamlarının aldığını görmüşlerdi. Annesi, bebeğinin son durumunu öğrenmek istiyordu. Endişesine hâkim olmakta zorlanıyordu. Hemen kız çocuğunu olanları gözetlemesi için gönderdi. Allah Teâlâ annenin gönlünü pekiştirmeseydi kendisini tutamayacak ve bebeğin sahibi olduğunu haykıracaktı. Ancak Allah Teâlâ çocuğun selâmeti için annenin kalbine sekine indirmişti.
Bu arada sarayda bir mucize gerçekleşti. Bebek henüz süt çağındaydı ve emmesi gerekiyordu. Ancak hiçbir bakıcının sütünü kabul etmiyordu. Acıktıkça çığıran bebek herkesi acil bir çare bulmaya zorluyordu. Bebek, Âsiye’nin himayesinde olduğu için âdeta koca saray seferber olmuştu ancak aciz kalmıştı. Mümin kullarına merhameti çok olan Rabbimiz Kur’an’da şöyle buyurmuştu:
“Biz, daha önce onun, süt analarını emmemesini sağladık ” (Kasas 28/12)
Evet, bu Allah’ın rahmetiydi. Çocuğun cansız bir şekilde ellerinde kalıvermesinden endişe eden saray ahalisi için kendi halindeki bir kız çocuğunun sözü umut oluvermişti. Çocuk annesinin bebeğe bakabileceğini söyledi. Âsiye bebeğin süt emip emmeyeceğinin denenmesi için kadını çağırttı. Kız çocuğu Musa’nın ablasından başkası değildi.
Sözü de öyle güzel bir yerde söylemişti ki kimsenin aklına başka bir şey gelmiyordu. Musa’nın annesi de süt emmesi denenecek kadınlardan yalnızca biriydi. Artık kundaktaki Musa (A.S) annesini bulmuştu. Kana kana emmeye başladı.
O an öyle bir sevinç yaşandı ki kimse süt annesinin gerçek annesi olduğunu düşünmedi. Firavun da çocuğun emmesinden memnun olarak annenin her gün çocuğu emzirmesine karar verdi. Kitabımızda bu hadise şöyle anlatılmıştır: “Böylece biz, anasının gözü aydın olsun ve üzülmesin, Allah’ın vaadinin hak olduğunu bilsin diye, onu anasına geri döndürdük. Fakat onların pek çoğu bilmezler” (Kasas 28/13).
Bataklıkta Açan Bir Gül
Böylece Hz. Âsiye Hz. Musa’nın ikinci annesi oluvermişti. Oysa Firavun gibi bir bedbahtın eşiydi. Hz. Musa peygamberliğini açıkladığı zaman, ona iman etti. İmanlı ve ihlâslı bir hanımdı. Kur’ân’ı Kerîm’de “Firavun’un eşi” şeklinde bahsedilerek yüce kitabımızda bahsedilen faziletli hanımlar arasında yer almaktadır. Hadis-i şeriflerde ise bizzat “Asiye” ismiyle anılır. Peygamber Efendimiz (S.A.V) onun faziletinden bahsetmiştir. Bir defasında şöyle buyurmuştur:
“Cennet kadınlarının en üstünleri Hatice bint Hüveylid, Fâtıma bint Muhammed, Meryem bint îmrân, Asiye bint Müzahim ’dir.”
İmanından dolayı zulme ve işkenceye uğrayan Hz. Âsiye bir dediği iki edilmeyen saray hayatının ardından yalnızca iman ettiği için kazıklara bağlanmış ve işkence görmüştür. Âsiye validemizin o musibet anında yaptığı içten dua biz müminlere ibret ve kandil olsun, yolumuzu aydınlatsın diye kitabımızda geçmektedir:
“Rabbim bana katında, cennette bir ev yap. Beni Firavun ’dan ve onun yaptığı işlerden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!” (Tahrîm 28/11). Âsiye annemiz şehadet makamına ulaşarak yaşadığı zulümden ve zalimler topluluğundan kurtulmuştur.
Dünyada Firavun gibi azgın ve gözü dönmüş bir zalimin eşi olmakla sınanan bu büyük hanımın cennet hayatında gönüller sultanı Peygamber Efendimiz’in zevcesi olacağı kaynaklarımızda yer alır. Âsiye validemizin duasını tekrar bir düşünelim. Ne içten bir duadır ki âlemlerin Rabb’i ve niyazları işiten Allah’ımız ona misliyle icabet etmiştir: O cennette bir ev yap demişti, Allah (C.C) cennetin en güzel evinde ona da yer vermiştir. O Firavun’dan ve zalimlerden kurtulmayı dilemişti. Hak Teâlâ ona insanlığın en hayırlılarını ebedî âleminde dost eyledi.
Ne güzel, ne kutlu bir son..
Dua Annenin Silahı
Bu iki hanımın imtihanları çok büyüktü. Evlatla, işkenceyle imtihan oldular. Sabredip, kararlılık göstererek Allah’a tevekkül ettiler. İmanlarından ve ahlâklarından taviz vermediler. Devamlı dua, niyaz ve yakarış içinde oldular. Allah Teâlâ da lûtfuyla dua ve yakarışlarına icabet etti. Hz. Musa’nın (A.S) annesi yavrusuna kavuştu. Asiye validemiz de talep ettiğinden çok daha fazlasına nail oldu. Onlar kulluk imtihanında muvaffak oldular ve artlarında bize ibretlik bir hayat hikayesi bıraktılar.
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Kullarım beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki) gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler”(Bakara2/186).
Âyet-i kerimede Allah Teâlâ bize çok yakın olduğunu ve dualara icabet ettiğini bildiriyor. O halde dua silahımızı her daim kuşanalım. Ellerimizi her daim semaya kaldıralım. Her türlü olumsuzluğu dualarımızla aşalım. Her türlü şerri dualarla def edelim. Her türlü güzelliği dualarda isteyelim.
Bununla birlikte duada sevdiklerimizi aman unutmayalım. Anneler duayı bıraktıklarında evlatlar duasız korumasız kaldılar. İmtihanları kaldıramadılar. İbadetlerini hakkıyla yapamadılar. İşlerine tutunamadılar. Evliliklerini yürütemediler. Çocuklarına bakamadılar. Kötü arkadaşlara, kötü meclislere karıştılar.
Onları duasız koymayalım. İcabet edilen samimi dualardan yavrularımızı, sevdiklerimizi esirgemeyelim. Allah Teâlâ ganidir, zengindir. Kadirdir, her şeye gücü yetendir. Hz. Musa’nın annesi ve Asiye validemizin dualarını kabul buyuran Rabbimiz bizim de yakarışlarımıza icabet edecektir, inşallah.
Selim UĞUR‘un
Saliha Hanımlar isimli kitabından aktarılmıştır.
Kitabı satın almak için tıklayın
Antika ve Porselen Tamiri Antika Hastanesi