Hatme-i Hacegan
Denkleri bağlar gibi kapılar örtülür, yalnızca daha önceden yol hazırlığını yapmış olanlar diz dize halkalanır sonsuzluk kervanının son katarında. “Estağfurullah”, yolculuğun başlama komutudur. Yürüyüşümüzü zorlaştıracak, hızımızı kesecek bütün ağırlıklar yine “estağfirullah” komutuyla terk edilir. Masivaya dalmamak, şeytanın çağırdığı yollara sapmamak için gözler kapatılır.
Farkında olsak da olmasak da dünya üzerinden geçip giden birer yolcuyuz hepimiz. Tuttuğumuz yoldan, yürüyüşümüzden sorguya çekileceğiz. İmtihanımız bir yol tercihinden ibaret.
Rasul-İ Ekrem s.a.v.’in, Abdullah İbn Mes’ud r.a. ve yanındaki sahabi topluluğuna, elindeki çubukla toprağa çizip işaret buyurdukları üzere bir “Allah’ın yolu” var bir de “şeytanın her biri üzerinde durup insanları çağırdığı yollar” var. Gerçi En’am suresinin 153. ayetindeki gibi “sırat-ı müstakime, yani Allah’ın dosdoğru yoluna uymak, bizi Allah’ın yolundan ayıracak başka yollardan sakınmak” konusunda birçok defa uyarılmışız. Kitap bunun için inmiş, Peygamber s.a.v. bunun için gönderilmiş, Dinimizin hükümleri, Sünnet, tasavvuf, güzergahı ayet ayet işaretlenen en doğru yolu tarif etmiş insanlara.
Fakat insan unutabilen, şaşırabilen bir varlık. Bu yüzden şeytana kanıp dünyaya aldandığı, nefsine yenik düştüğü oluyor Yanlış yollara sapabiliyor. Yolun doğrusunu bilmek, sırat-ı müstakimde bir kere bulunmak yetmiyor üstelik. Dosdoğru yolda sürçmeden, sağa sola kaymadan sürekli yürümek, her adımda yolun doğruluğundan emin olmak da gerekiyor.
Böyle sağlıklı ve sürekli bir yol tutuş zikirle mümkün. Zikir bir uyanıklık, kendinde olma, hatırlama hali. insanın Yaratıcısını, yaratılış maksadını, Elest Bezmi’ndeki ahdini, ölümü, ahireti, hesabı hatırlaması, hep akılda tutmasıdır zikir Onun için Kur’an zikirdir, Rasulullah s.a.v.’in tebliği zikirdir, namaz zikirdir. Onun için Efendimiz s.a.v., Veda Hutbesi’nde bir kere daha ikaz etmiştir Müslümanları: “Size iki şey bıraktım. Onlara sıkıca yapıştığınızda hiçbir vakit sapıklığa düşmezsiniz. Onlardan biri Allah’ın Kitabı, öteki de Peygamberinin sünnetidir.”
Hatme duasını okuyup mp3 olarak dinleyip takip etmek için ve hatme duasını da bilgisayarınıza indirmek isterseniz buraya tıklayın.
Hatme-i Hacegan
Buna rağmen insan yakasını gafletten büsbütün kurtaramaz, Dünya yolculuğunda ne zaman, hangi adımının kabir çukuruna isabet edip vücudunu toprağa karacağını da bilemez, Ahiret saadetini gölgeleyecek bir sapma, bir kötü akıbet tehlikesi hep başının üzerindedir. Öyleyse sürçtüğünde tutup kaldıracak, şaşırdığında istikametini düzeltecek vesileler lazımdır insana. Bu vesilelerle ona kim olduğu, nereden gelip nereye gittiği sürekli hatırlatılmalıdır. Ancak Kuran ve Sünnet ışığında yol alabileceği, istikamet sahibi velilerin ayak izlerini takip etmekle yoldan çıkmayacağı tembihlenmelidir.
Tasavvuf büyükleri işte bu hatırlatma ve tembihin devamlılığı için, yine ayet ve hadislerden hareketle değişik zikir usulleri öğretmiş bağlılarına. “Hatme-i Hacegan” dediğimiz halka zikri bunlardan biri, ‘Beni anın ki ben de sizi anayım” (Bakara, 152) hitabı mucibince Allah katında anılma şerefine ulaşma, hidayete nail olma talebinin ifadesi, “Ayakta, otururken, yanları üstünde iken Allah ‘ı zikreden” (Al-i İmran, 191) akıl sahiplerinin kafilesine katılma gayreti…
Esasen “oturdukları bir meclisten Allah’ı zikretmeden, Hz. Peygamber s.a.v.’e salat ve selam okumadan kalkan cemaat için bir zarar yazılacağım bilen ceddimiz, bulundukları her meclisin sonunda dua etmeyi, zikri, salat ve selam okumayı adet haline getirmiştir. Nitekim Hacegan silsilesinin sertacı Abdülhalik Gücdüvanî k.s. hazretleriyle başlayıp bugüne kadar gelen Hatme-i Hacegan usulü, Nakşibendiyye bağlılarının sohbet meclislerinin hatimesinde, yani sonunda yapılan bir zikirdir. “Hatme” yahut “hatm” diye adlandırılmasının bir sebebi bu. Diğer sebebi ise hatme esnasında okunan Fatiha ve ihlas-ı Şerifeler… Fatiha, “esas’ül-Kur’an”dır. Efendimiz s.a.v. de “ihlas suresini okumanın Kur’an-ı Kerim’in üçte birinin okumak gibi” olduğunu haber vermiştir. Dolayısıyla Fatiha veya üç ihlas okumak Kur’an-ı Azimüşşan’ın icmalen, kısaca hatmedilmesidir.
Bir yürüyüş talimi
Hatme-i Hacegan, sırat-ı müstakimi sadece tarif etmekle yetinmeyip, aynı zamanda yürüyerek nasıl yol alınacağını gösteren bir peygamberi takip gayretidir. Yolu O’nun gibi, O’nun uyguladığı usul ve erkanla tutmanın talimidir. Denkleri bağlar gibi kapılar örtülür, yalnızca daha önceden yol hazırlığını yapmış olanlar diz dize halkalanır sonsuzluk kervanının son katarında. “Estağfirullah”, yolculuğun başlama komutudur. Yürüyüşümüzü zorlaştıracak, hızımızı kesecek bütün ağırlıklar yine “estağfirullah” komutuyla terk edilir, Masıvaya dalmamak, şeytanın çağırdığı yollara sapmamak için gözler kapatılır; kalp gözü, kılavuz silsilesinin son halkasında. bu kafilenin rehberinde odaklanır. Nihayet sılaya giden yolun kapışı “Fatiha” ile açılır ve yürüyüş başlar. Salavat-ı şerîfeler hem ritmimizi hem istikametimizi belirlemektedir. Şimdi, Her salavat-ı şerife Efendimiz s.a.v.’den bize kalan bir izdir. O izi sürüyor olmanın sevincidir, o sevinci yaşatana dua ve teşekkürdür. Fakat kolay değildir. Allah Rasulü s.a.v.’in izinden yürümek. Yorucudur, meşakkatlidir, Dizlerde takatin tükendiği, göğüslerde nefesin kesildiği olur. Tam bu demde “inşirah” süresiyle göğüsler genişletilir, yorulunca yeniden yol alma arzusu ateşlenir, “İhlas” okumak, yolun sahibinin, rotayı tayin edenin, bizi yürüyüşümüzle sınayanın huzurunda resmi geçit saadetini yaşamaktır. Yeniden “Fatiha” ve bu seferki kapı Cennet bahçelerine açılmaktadır. Yolun sonudur. Sonsuzluk kervanının peşinde cennette cem olunmuştur. İçtima vaktidir; tekmil gerekir.
Önce Rasul-i Ekrem s.a.v.’e salavat-ı şerifelerle tekmil verilir. Sonra, O’nun izine basarak yürüyen, böylece bu izlerin bugüne kadar muhafazasıyla bizim de yol almamıza vesile olan Sadat-ı Kiram’a… Okunan her salavat-ı Şerife, her “kaddesallahu sırruh” niyazı, yürüyüp yol eyleyenlere bir teşekkür olduğu kadar, “Sonsuzluk kervanı, peşinizde ben” kararlılığının da ikrarıdır.
En güzel söz, en güzel yol
Fakat Hatme-i Hacegan neticede bir yürüyüş talimidir. Ekseriya “Amme” yahut “Nebe” süresiyle, yani her vakit akılda tutmamız gereken o kaçınılmaz sonun, kıyamet gününün haberiyle biter. Bölük bölük mahşer yerine sevk edileceğiniz o gün “yevm’ül hak”tır. İnsan Rabbi’nin huzuruna varacak, tuttuğu yolun götürdüğü akıbetle karşılaşacaktır mutlaka. Bazen de “Tebareke” ile yani “Mülk” süresiyle nihayetlenir. Hatme-i Hacegan. Orada da, mülkü elinde tutan Alemlerin Rabbi’nin, güzel amellerle sırat-ı müstakim üzere yürüyüp yürümeyeceğimizi denemek için hayatı ve ölümü yarattığı beyan duyurulur. Madem bir deneme yahut imtihandır, uyarılmakla birlikte, ucu cennete veya cehenneme varan yollardan birini tercihte muhayyer bırakılmıştır insan.
İbn Mes’ud r.a.’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte. “Muhakkak ki en güzel söz Afİah ‘in Kitabıdır. En güzel yol da Muhammed s.a.v. ‘in yoludur.” buyurulur. İşte Hatme-i Hacegan, “en güzel yolda, en güzel sözleri” söyleyerek yürümenin talimidir. Sırat-ı müstakimi tercihin, yolun doğrusunu tutmanın imkanıdır. Hatme halkasından çıkıp gündelik hayat kat edilirden hangi izlerin gözetileceği bellidir artık. Çünkü yolun tarifi önceden alınmış, nasıl yürüneceği öğrenilmiştir.
Ve elbette ne kadar çok talim yapılırsa, yoldan çıkma ihtimali o kadar azalacaktır.
AHMET NAZİF YAŞAR