Eşrefoğlu Rumi Hazretleri
“Gördün de bilemedin”
Şeyh Abdürrahim Tirsi hazretleri (K.S), müridlik yıllarında her zaman Sultan Eşrefoğlu hazretlerinden (K.S), ısrarla Hızır’ı (A.S) görmek ve sohbetiyle şereflenmek istediklerini bildirirlermiş.
Bir gün Eşrefoğlu hazretleri, Abdürrahim Tirsi’yi elma alması için pazara göndermiş. Abdürrahim Tirsi hazretleri pazardan elma alıp dergaha dönerken yolda bir dervişe rastlamış. Derviş,
-“Ne var sepetinde, aç da göreyim” demiş.
Abdürrahim Tirsi hazretleri (K.S) sepetini açınca, derviş hemen içinden bir elmayı aldığı gibi uzaklaşmış.
Dergaha varan Abdürrahim Tirsi hazretleri (K.S) elma sepetini getirip Eşrefoğlu hazretlerinin (K.S) önüne koymuş. Eşrefoğlu hazretleri,
-“Abdürrahim, bu elmaların biri eksik” demiş. Abdürrahim Tirsi hazretleri de,
-“Dervişin biri aldı” deyince,
-“Peki, neden yakalamadın, tutmadın dervişi” diye sormuş Eşrefoğlu hazretleri (K.S). Abdürrahim Tirsi hazretleri (K.S),
-“Kim olduğunu bilemedim” deyince Eşrefoğlu hazretleri şöyle buyurmuşlar:
-“Ya Abdürrahim, Hızır’ı görsem derdin de bilsem demezdin. Onun için gördün de bilemedin.”
Abdürrahim Tirsi hazretleri (K.S) bu sefer,
-“Keşke görsem ve bilsem” diye Eşrefoğlu hazretlerinden istemeye başlamış. Bir gece Eşrefoğlu hazretleri (K.S),
-“Abdürrahim, bu gece yaylaya git” diye buyurmuşlar.
Abdürrahim Tirsi (K.S), Eşrefoğlu hazretlerinin (K.S) emrini duyar duymaz yaylaya gitmek için yola koyulmuş. Sabahın erken saatlerinde de tepenin üzerinde bulunan Sıvıştı Çeşmesi’nin başına vardığında İznik’teyken kendisinden elma alan dervişi görmüş ve;
-“Hay efendim..” diyerek Hızır (Aleyhisselam) olduğunu bildiği dervişin ayaklarına kapanmış. Allah Teala’ya hamdü senalar ettikten sonra kendisinden dua istirham etmiş. Hızır (A.S)
-“Ya Abdürrahim, sen hizmetinde bulunduğun zatın kadir ve kıymetini çok iyi bil ve asıl onun hayır duasını al” dedikten sonra gözden kaybolmuş.
Bu hadisenin akabinde Abdürrahim Tirsi hazretlerinin Eşrefoğlu hazretlerine (K.S) olan bağlılığı daha da artmış. Onun yolunda canı gönülden mücahede yolunda gayret edip Sultan Eşrefoğlu hazretlerinin hayır dua ve himmetleriyle yüce makamlara vasıl olup, ilahi marifetlere ermiş. Eşrefoğlu hazretleri (K.S) kendisine hilafet vermiş.
Eşrefoğlu Rûmi’nin (K.S) ahirete intikalinden sonra uzun süre İznik’te Eşrefoğlu hazretlerinin dergahında müridleri irşad etmiş.
Kendisinden sonra irşada ehliyetli birçok halife yetiştirerek 926 (1520) yılında fena aleminden beka alemine göçmüş. Kabr-i şerifleri İznik’te, Sultan Eşrefoğlu hazretlerinin (K.S) kabr-i şeriflerinin karşısındaki büyük kapının yanındadır (Allah sırrını yüce eylesin).
Yörük Suretinde Melekler
Abdürrahim Tirsi hazretlerinin (K.S) asadarı ( Asadar:Tarikatta, şeyhin asasını taşımak, getirmek ve götürmekle görevli kişidir.) Habib Dede’den şöyle rivayet ediliyor:
Abdürrahim Tirsi hazretleri (K.S), Tire yaylasındaki cami-i şerifi yapmak için toplu halde ağaç kesmek için dağa giderken, yanına az miktarda pirinç çorbası ve çok sayıda yemek kabı alır.
Dağa varıp çalışmaya başladıklarında çalışanlar o kadar artar ki anlatılmaz. Herkes hizmet için gelir, çalışmaya başlar. Kuşluk vakti olunca insanlar bölük bölük sofralar oluştururlar. Abdürrahim Tirsi hazretleri de (K.S) getirdiği pirinç çorbasının üzerine Fatiha-i şerife’yi okur ve,
-“Tabaklara doldurun” diye buyurur.
O çorbadan bütün tabaklara doldururlar. Orada olanların hepsi yer ve tenceredeki çorbadan hiç eksilmez. Yemekten sonra tekrar çalışmaya başlarlar. Öğle vakti gelince ezan okunur, abdestler tazelenir, öğle namazı, kılınır. Tesbih ve dua biter bitmez meşe ağaçlarının olduğu taraftan yörük kıyafetli adamlar, içinde çeşit çeşit yemeklerin bulunduğu ağzına kadar dolu yemek sepetlerini getirip Abdürrahim Tirsi hazretlerinin (K.S) önüne bırakırlar.
Abdürrahim Tirsi hazretleri (K.S) o adamlara dua ettikten sonra, yemekleri hizmette çalışanlara ikram eder. Bütün çalışanlar yemeklerini yiyip doyuncaya kadar yemekleri getirenler Abdürrahim Tirsi hazretlerinin (K.S) karşısında hiçbir şey söylemeden ayakta beklerler. Adamlar yemek bittikten sonra sofralarını toplarlar, dua ederler ve geldikleri yoldan geri dönüp giderler.
Cuma günü olunca Abdürrahim Tirsi hazretleri (K.S), çalışanlarla beraber cumayı eda etmek için camiye gider. Ben de yaylaya gelen yörüklerin bazılarını bulup,
-“Ey müminler, şaşılacak bir şekilde yemek getirdiniz. Şeyh efendi hazretleri de bundan çok memnun oldu” dedim. Adamlar,
-“Hangi yemekten bahsediyorsunuz, bizim ondan haberimiz yoktur” diye söyleyince şeyh hazretlerinin hizmetini görenlerden birine,
-“Habib Dede, o yemeği getirenler yörükler değildi, yörük suretinde meleklerdi. Allah Teala kereminin fazlından bizim hizmetimizdeki müminleri tazim için melekleriyle, kudret sofrasından cennet yemekleri gönderdi” dedi ve devamında,
-“O meleklerin yörükler suretinde gelmelerinin sebebi, yörüklerin saf, temiz itikad sahibi mümin olmalarındandır” diye buyurdu.
“Kaza gelince göz kör olur”
Rivayet edilir ki:
Fatih Sultan Mehmet Han hazretleri (Allah’ın rahmeti ve mağfireti üzerine olsun), veziri Mahmud Paşa’yı bir suçundan dolayı Yedikule’ye hapsettirmiş.
Eşrefoğlu hazretlerine (K.S) intisaplı olan paşa, kurtulmasına himmet etmesi için bir elçiyi İznik’e göndermiş.
Elçi, kısa sürede İznik’e varıp paşanın gönderdiği nâmeyi Eşrefoğlu hazretlerine (K.S) vermiş.
Eşrefoğlu hazretleri (K.S) nâmeyi okuduktan sonra elçiye,
– “Gebze’ye gidin, orada filan yerde, filan isimli yaşlı bir kadın vardır. Bizim selâmımızı söyleyin, Mahmud Paşa’nın kurtuluşu için dua etsin” demiş.
Elçi derhal Gebze’ye gidip, söylenen kadını bulmuş. Sultan Eşrefoğlu hazretlerinin (K.S) selâmını söyleyip, Mahmud Paşa‘nın kurtulması için dua etmesini istemiş.
O yaşlı kadın, Mahmud Paşa’nın hapsolduğunu duyunca,
-“Elhamdülillah, iki senedir dua ediyorum, demek duam kabul oldu” demiş.
Elçi, kadına böyle dua etmesinin sebebini sorduğunda,
-“Mahmud Paşa, kaptan paşa iken oğlumu suçsuz yere asmıştı, ben de o zaman yalvararak dua etmiştim, artık çok geç, yapacak bir şey yok, kendini hazırlasın” demiş.
Mahmud Paşanın elçisi üzgün ve ümitsiz bir şekilde İstanbul’a dönüp durumu paşaya bildirmiş. Paşa, haberden sonra hayatından ümidini kesmiş.
O gece yarısı padişahın adamları gelip paşayı boğmuşlar. Paşanın ölümünden sonra Fatih Sultan Mehmet Han hazretleri çok pişman olmuş ama ne çare,
-“Kaza gelince göz kör olur, göremez.”
Eşrefoğlu Rumi Hazretleri
Bu yazı Semerkand Yayınlarından çıkan “Eşrefoğlu Rumi” adlı kitaptan alıntıdır.
Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi