Cennetin Anahtarı
Ashab-ı kiramın büyüklerinden Cabir b. Abdullah r.a. rivayet ediyor:
“Adamın biri Allah rasulü s.a.v.’e şöyle sordu:
-“Farz namazları kılsam, Ramazan orucunu tutsam, helalleri helal bilip haramları da haram kabul etsem, bunlara bir şey ilave etmesem, ne dersiniz cennete girebilir miyim?” Allah Rasulü s.a.v;
-“Evet,” diye karşılık verdi.” (Müslim, İman, 16; Ahmed, el-Müsned, 3/316)
Alimlerimiz “helalleri helal kabul etmek” ifadesini, helal olduğuna inanmak; “haramları haram kabul etmek” ifadesini de, haramlardan kaçınmanın yanında haram olduğuna inanmaktır, diye açıklamışlar.
Zaten helalleri helal kabul etmek, onları da işlemek demektir. Buradaki helal ifadesine haram olmayan her şey dahildir. Farz, sünnet, müstehap, mübah..
Helal-haram şuuru olan kişinin helal olanları yapması, insana mubah kılınan dairenin dışına çıkmaması, haramlardan da kaçınması gerekir. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’in “Cennete girebilir miyim?” sorsununa cevap olarak verdiği evet cevabını bu izah ile anlamak, ona göre amel etmek gerekir.
Cenab-ı Mevlâ müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz şeyleri, (kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez. Allah’ın size helal ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah’tan korkun.” (Mâide, 87-88)
Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:
“Beş vakit namazı kılan, Ramazan orucunu tutan, zekâtını veren ve yedi büyük günah tan kaçınan her kişi için cennetin bütün kapıları açılır, hangi kapıdan dilerse cennete girer.”
Bu sözlerden sonra da;
“Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere koyarız.” (Nisa, 31) mealindeki ayet-i kerimeyi okudu.” (Nesâî, Zekât, 1; İbn Hu-zeyme, es-Sahîh, nr. 315)
Bir başka hadis-i şerifte de Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:
“Kim ortak koşmadan Allah’a ibadet eder, namazını kılar, zekâtı verir, Ramazan orucunu tutar ve büyük günahlardan sakınırsa, onun için cennet vardır.” (Nesâî, Tahrimü’d-dem, 3; Ahmed, el-Müsned, 5/413)
Bu ayet-i kerimeler ve hadis-i şeriflerden açıkça anlıyoruz ki, Allah Tealâ’nın rızasına kavuşmak, emrettiklerini yapmak ve nehyettiklerinden sakınmak ile elde edilebilecektir.
Cenab-ı Mevlâ bizi imtihan için yaratmış, bu dünyaya göndermiştir. Bununla birlikte hayrı ve şerri de yaratmış ve peygamberler vasıtasıyla nelerin hayır, nelerin de şer olduğunu öğretmiş, hangisini yapıp hangisinden sakınacağımızı bildirmiştir.
Bir bedevi Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’e gelerek şöyle dedi:
-“Ey Allah’ın Rasulü! Bana işlediğim zaman cennete gireceğim bir ameli göster.”
Efendimiz s.a.v.,
-“Hiçbir şeyi ortak koşmadan Allah’a ibadet edersin, farz namazı kılarsın, farz kılınan zekâtı verir ve Ramazan orucunu tutarsın,” dedi. Adam;
– “Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, asla bunlara bir şey eklemeyeceğim ve eksiltmeyeceğim de!”
Adam arkasını dönüp gidince Allah Rasulü s.a.v. şöyle buyurdu:
-“Kim cennetlik birini görmek isterse bu kişiye baksın.” (Buharı, 1397; Müslim, İman, 15)
Alimlerimiz bu hadis-i şerifi şöyle açıklamışlardır: Gelen bedevinin farz olan namaz, farz olan zekât, Ramazan orucu ve Beytullah’ı hac ibadetlerine kendiliğinden bir şey eklemeyeceğini söylemesinden maksat, şer-i şerifte yükümlü olduğu emirler içinde bundan başkasını yapmayacağını ifade etmektir. Bu hadis-i şerifte haramlardan kaçınmakla ilgili bir husus zikredilmemiştir. Çünkü soruyu soran kişinin asıl maksadı, cennete girmesini sağlayacak amelin ne olduğunu öğrenmekti.
Müminler olarak bizim, iman ettiğimiz hususlara ve yapmakla mükellef olduğumuz ilahî emirlere sımsıkı bağlı olmamız lazımdır. Haramlardan da Ashab-ı kiram efendilerimiz için söylendiği üzere yırtıcı hayvandan kaçar gibi kaçmalıyız. Böylece dünya hayatında bizden istenileni yerine getirmiş olarak inşallah nza-yı ilahîye mazhar oluruz.
Cennetin anahtarını bizlere müjdeleyen ayet-i kerime ve nice hadis-i şerif aynı şart ve hükümleri belirtmektedir. Fakat cennetin önünde engel olarak duran hususlar da vardır. Mesela hadis-i şeriflerde kibrin, kalpteki sevgisizliğin, kul hakkına girmenin cennete girmeye mani olduğu ifade edilmiştir.
Bu hükümler de geniş bir sahayı içine alır. Mesela kibir Allah Tealâ’ya karşı gelmekten insanları küçümsemeye, zulmetmeye kadar bütün günahların ana sebeplerindendir. Yine mümin kardeşlerimizi sevememek de Öyledir. Seven gıybet etmez, kıskanmaz, haset etmez; sahip çıkar, yardım eder, paylaşır. Zora düştüğünde kurtarır. Kul hakkı da kibir, sevgisizlik ve haramlara dalmanın neticesidir ki, cümlemizi Cenab-ı Mevlâ bunlardan muhafaza buyursun.
Bu hususlara dikkat edip Allah Tealâ’ya korku, ümit, tazim ve tevekkül ile yönelmek lazımdır. O’nun tek ilah olduğunu, yani tevhidi kalbe yerleştirmek ve hayata nakşetmek lazımdır. Bu da, başta kendi nefsimiz olmak üzere Allah Teala’dan gayrisinin kalbimiz üzerindeki istila ve hakimiyetini yok ederek gerçekleşir.
Cüneyd-i Bağdadi k.s.’nin “tasavvufun başı da sonu da lâ ilahe illallah’tır” tarifi üzere kelime-i tevhidin hakikatine ulaştığımızda, kalpte Cenab-ı Mevlâ’nın muradı, sevdiği ve istediği dışında ne sevgi, ne irade ne de istek kalacaktır. Himmet ve gayreti bu yüce gayeye yöneltmek gerekir. Belki o zaman “Gir kullarım arasına. Gir cennetime!” (Fecr, 29-30) ilahî hitabı ile şerefyâb oluruz,
Rabbimizin tevfik ve inayetiyle…
S.Mübarek El Hüseyni
Cennetin Anahtarı