Büyük günahlar
Günah bir tür virüs gibidir. İçine girdiği her şeyi bozar. Sağlamı hasta, ayakta olanı yatalak eder. Yalnızca kişinin değil toplumun da huzurunu kaçırır. Çünkü işlenen günahlar kişi ile sınırlı kalmaz, çevresine de bulaşır. Şayet kişi işlediği günahlarla başkalarına tesir edip onların da günaha düşmesine sebep olursa, ayrıca herkesin günahı kadar günah yüklenmiş olur.
Farsça bir kelime olan “günah” sözlükte suç manasına gelir. Terim olarak ise Allah Tealâ’nın ve Rasulü sallallahu aleyhi vesellemin yasakladığı fiillerin tümüne verilen addır.
Günah kelimesi Arapça’da “kebîre” çoğulu “kebâir” olarak isimlendirilir.Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde, “ism, bağy, fuhş, münker, zenb, vizr, cünâh, dalâlet, fesad, fısk, fücûr, gayy, cenef, nekb, isyan” gibi isimlerle de anılır.
Kur’an ve Sünnet’in “uzak dur” dediği
Yüce Allah kullarının dünya ve ahirette selamete ulaşabilmesi için rehberler göndermiştir. Bunlar ilahî kitaplar ve peygamberlerdir. Ayrıca sâlih kullar, hak dostları, hakiki âlimler de hak yolun rehberleridir.
Allah Tealâ, “Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik ya şükredici olur ya da nankör…”(İnsân 3) buyurarak kullarına hak ile bâtılı, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini tarif ettiğini bildirmiştir. İnsana doğru yolu seçebilecek meziyetler vermiş, akıl ile müzeyyen kılmıştır. Bu aklı gerektiği gibi kullanmak ise onunla hakkı seçip Allah Tealâ’nın ipine (dinine) sarılmaktır. Bunun için de ilahî emirlere yapışıp günahlardan sakınmalıdır.
Yapılması yasak olan; içki içmek, adam öldürmek, zina etmek, iftira atmak gibi haram fiilleri işlemek günah sayıldığı gibi; yapılması farz olan namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek gibi amellerin terki de günahtır.
Yüce Allah’ın biz kullarına yasak koyduğu her şeyde bir koruma vardır. Bu, Cenab-ı Hakk’ın engin rahmetinin tecellisidir. Bizler âciz kullar olduğumuz halde uhdemiz altındakileri, ailemizi, çocuklarımızı, sevdiklerimizi her türlü tehlikeden korumak isteriz. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ise Allah Tealâ’nın mümin kullarına olan merhametinin, bir annenin çocuğuna olan merhametinden daha büyük olduğunu bildiriyor.
Şu halde bizleri yoktan var eden Rabbimiz, dünya ve ahiretin tehlikelerinden, kötü ve çirkin işlerinden kullarını sakındırarak cehennem ateşinden korunmamızı istiyor. İşte bu sebeple bütün ilahî kitaplarda kötü ve çirkin işleri yani günahları açıkça bildirmiş, her peygamber ümmetini bunlardan alıkoymuştur. Bu manada Kur’an-ı Kerim’de mealen, “Günahın açığını da, gizlisini de terk edin” (En’am 120) buyurarak her türlü günahtan biz merhamete muhtaç kullarını sakındırmıştır.
Kalp karardığı vakit
İnsan çok özel bir varlıktır. Yüce Allah, “And olsun ki, biz insanoğullarını şerefli kıldık…” (İsrâ 70) buyurur. İnsanoğlunun bu şerefinin korunması, ancak ilahî değerin muhafaza edilmesi ile mümkündür. Bugün şahit olduğumuz adaletsizlik, merhametsizlik, sömürü bu durumu ispat eder. İlâhî değerlerin korunması ise fert ve toplum olarak günahlardan, haramlardan sakınmak demektir.
Kur’an-ı Kerim’de günah işlemenin “zulüm” olarak tarif edilmesinin üzerinden düşünmek gerekir. Günah işleyen en başta kendisine yazık etmiş, zarar vermiş demektir. Bu ise insanın kendi şerefine verdiği en büyük kayıptır. Âdem aleyhisselam ve Hz. Havva annemiz hatalarından tevbe ettiklerinde şöyle demişlerdi:
“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!” (A’râf 23)
Yine Hz. Lokman aleyhisselam oğluna şirki zulüm olarak tarif ederek demiştir ki:
“Yavrum, Allah’a şirk koşma! Çünkü şirk çok büyük bir zulümdür.” (Lokmân 13)
Günah neticesinde kişi kendisini cehennem ateşine reva görmüş, Rabbinin rahmetinden uzaklaştırmış olur. Bununla beraber dünyada huzurunu kaybeder. Bu ise zulmün ta kendisidir.
Günahlar kişinin dünyadaki saadetini yerle bir edip mana âlemini derinden sarsar. Öyle ki Ebu Hüreyre radıyallahu anhûdan rivayetle, Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselam şöyle buyurmuştur:
“Şüphe yok ki mümin bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Eğer tevbe eder, günahtan uzaklaşır ve istiğfar ederse siyah nokta kalbinden silinir. Günaha geri dönerse leke artar ve pas gibi kalbini kaplar. ‘Hayır, onların işleyip kazandıkları şeyler kalplerinin üzerine pas tutmuştur.’ (Mutaffifin, 14)ayetindeki kalbin paslanması budur.” (İbni Mâce, Zühd, 29)
Kalp günahla kirlenirse ruhu daraltır, huzursuz, tatminsiz yapar. Bu durum ise kişinin bütün hayatını etkiler. Efendimiz sallalahu aleyhi vesellem buyurur ki: “Bedende bir et parçası vardır, o düzelirse bütün beden düzelir, o bozulursa bütün beden bozulur. İyi dinleyin o et parçası kalptir.” (Buharî, İman, 39)
Günah bir tür virüs gibidir. İçine girdiği her şeyi bozar. Sağlamı hasta, ayakta olanı yatalak eder. Yalnızca kişinin değil toplumun da huzurunu kaçırır. Çünkü işlenen günahlar kişi ile sınırlı kalmaz, çevresine de bulaşır. Şayet kişi işlediği günahlarla başkalarına tesir edip onların da günaha düşmesine sebep olursa, ayrıca herkesin günahı kadar günah yüklenmiş olur. Cenab-ı Allah mealen şöyle buyurur:
“Onlara, ‘Rabbiniz ne indirdi?’ denildiği zaman, ‘öncekilerin masallarını’ derler. Onlar kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak taşımalarından başka, bilgisizlikleri yüzünden saptırmakta oldukları kimselerin günahlarının bir kısmını da yüklenecekler. Dikkat edin, yüklendikleri günah ne kötüdür!” (Nahl 24-25)
Büyük günahlar kaç çeşit?
Müminlerin günahların tümünden sakınması gerekir. Bununla birlikte bazı günahlar ayet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde “büyük günahlar” olarak adlandırılmıştır.
Âlimlerimiz büyük günah hususunda farklı tasnifler yapmış olsa da çoğu Efendimiz aleyhissalâtu vesselamın şu hadisine dayanarak yedi günahı zikretmişlerdir:
“Helâk edici şu yedi şeyden sakının:
• Allah’a şirk koşmak,
• Büyü yapmak, yaptırmak,
• Haksız yere Allah’ın haram kıldığı cana kıymak,
• Yetim malı yemek,
• Faiz yemek,
• Savaştan kaçmak,
• İffetli müslüman kadına zina iftirası atmak.” (Müslim, İman, 38; Hâfız Zehebî, el-Kebâir)
İbn Abbas radıyallahu anh büyük günahlar konusunda bu hadis-i şerif üzerinden buyurmuştur ki: “Büyük günahlar yetmişe yakındır. Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellemin yedi büyük günah sayması, büyük günahların sadece yedi tane olduğu anlamına gelmez.”
Bazı hadis-i şeriflerde büyük günahların sayı ile belirtilmesi günahların bunlarla sınırlı olduğunu belirtmek için değil, günah çeşitlerine dikkat çekmek içindir. Elbette başka günah türleri de vardır. Pek çok ayet-i kerime ve hadis-i şerifte bunlar zikredilmiştir.
Âlimler büyük günahlara dair pek çok eser kaleme almış, maddeler halinde zikretmişlerdir. Bu eserlerin en meşhurları ise İbn Hacer el-Heytemî (v. 974/1567) ve İmam Hafız Zehebî (v. 748/1347) rahmetullahi aleyhimâya aittir.
İbn Hacer el-Heytemî büyük günahları topladığı “ez-Zevâcir” isimli eserinde 467 büyük günah, İmam Hafız Zehebî “el-Kebâir” isimli eserinde ise yetmiş kadar büyük günah zikretmiştir.
‘Küçük günah’tan ne anlamalıyız?
Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde “büyük günah” ifadesinin yer aldığını belirtmiştik. Dolayısıyla bazı günahlar bu tanımlamanın kapsamına girerken, bazıları da “küçük günah” olarak isimlendirilmiştir. Ancak “küçük günah” kavramı ilk akla gelen manada değildir. “Küçük” dediğimizde, hafif, önemsiz gibi manalar akla gelir. Fakat hiçbir günah hafif görülmemelidir.
Bu konuda Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:
“Mümin günahını üzerine yıkılmasından korktuğu bir dağ olarak görür. Fâcir (çekinmeden günah işleyen kişi) ise günahını burnunun ucuna konmuş, uçacak bir sinek gibi görür.” (Buharî, Daavât 4)
Büyük ve küçük tanımlamaları günahın çeşidini ve bunları işleyen kimselerin cezasını belirlemek içindir. Mesela adam yaralamak ile öldürmek aynı derecede değildir. Öldürmek yaralamaya göre daha büyük bir günahtır. Fakat bu tanımlama adam yaralamayı küçük göstermez.
İmam Heytemî rahmetullahi aleyh ez-Zevâciradlı eserinde der ki: “Âlimlerden bir topluluk, günahların küçük diye tanımlanmasını reddeder. Bütün günahlar büyüktür. Bazı günahları büyük bazılarının küçük olarak isimlendirilmesi kendisinden daha büyük olana göredir. Yani ‘diğerinden daha büyük’ demektir.”
Kur’an-ı Kerim’de üç farklı ayette “büyük günahlardan kaçınmak” diye bir kavram vardır. Bu ayet-i celilelerde büyük günahlardan kaçınan kimsenin elde edeceği dört vasıf anlatılmıştır.
• “Eğer size nehyolunanların (günahların) büyüklerinden kaçınırsanız, sizin (diğer) günahlarınızı örteriz ve sizi değerli bir yere koyarız.”(Nisâ 31)
Ayet-i kerimede zikredilen “değerli yer” cennettir.
• “Onlar (iman edip tevekkül edenler) büyük günahlardan ve fuhşiyattan (çirkin işlerden) kaçınırlar, öfkelendiklerinde dahi bağışlarlar.”(Şurâ 37)
Bu ayet-i kerimede günahlardan kaçınma ile ahlâk bir arada zikredilmiştir. Cenab-ı Hak büyük günahlardan kaçınan kimselerin aynı zamanda öfkelendiğinde dahi affedebilecek kadar güzel ahlak sahibi olduğunu bildirir.
• “Onlar (iyi kullar), ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir.” (Necm 32)
Büyük günahlar birçok ayet-i kerime ve hadis-i şerifte farklı olarak zikredilse de biz bunları, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin “Helak edici şu yedi şeyden sakının” hadis-i şerifinde zikrettiği maddeler üzerinden açıklayacağız.
Allah Tealâ’ya şirk koşmak
Helak edici yedi büyük günahtan birincisi ve günahların en büyüğü Allah Tealâ’ya şirk koşmaktır. Bu da ikiye ayrılır:
• İtikattaki şirk: Cenab-ı Hakk’a herhangi bir şeyi denk tutmaktır. Allah Tealâ’ya ibadet etmekle birlikte; taş, ağaç, güneş, yıldız, ay, peygamber, şeyh, melek veya başka bir varlığa ibadet etmektir. Yüce Allah’ın ayet-i celilelerde kullarını sakındırdığı en büyük şirk budur. Bu konuda pek çok ayet bulunur; biri şudur:
“Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğinde bağışlar.” (Nisâ 48)
Allah Tealâ’ya ortak koşan ve müşrik olarak ölen kimse kesin olarak cehennem ehlindendir. Yüce Mevlâ’ya iman ederek mümin olarak ölen kimse ise günahlarından dolayı azap görse de sonunda kesin olarak cennet ehlindendir.
Hz. Âdem’den Hz. Nuh’a kadar bütün peygamberler ve onların vârisleri olan sâlih evlatlarının -aleyhimüsselam- ömürleri şirkle mücadele içinde geçmiştir.
Sapkın insanlar, Hz. Âdem aleyhisselamın neslinden olan Vedd, Suva, Yeğûs, Ye’ûk ve Nesr isimli sâlih zatları vefatlarından sonra ilahlaştırmış, temsilen onların heykellerini yapmış ve bunlara tapmışlardı.
Bu heykeller ve onlara tapınma Hz. Nuh aleyhisselamın devrine kadar ulaşmıştı. Onun bu putperestlik ile mücadelesi Kur’an-ı Kerim’de şöyle zikredilir:
“Bir de (ileri gelenler, yardakçılarına) şöyle dediler: Sakın ilahlarınızı (tapındığınız putları) bırakmayın. Hele (en büyükleri olan) Vedd’i, Suva’ı, Yeğûs’u, Ye’ûk’u, Nesr’i asla bırakmayın…” (Nûh 23)
Nuh tufanında kumlara gömülerek kaybolan bu putlar bulunarak yeniden gün yüzüne çıkarılmış, Hz. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem dönemine kadar ulaşmıştır. O da kötü bir miras gibi nesilden nesile aktarılan bu şirkle mücadele etmiştir.
Ameldeki şirk: Amellerde riya olmasıdır. Allah Tealâ şöyle buyuruyor:
“Artık her kim Rabbine kavuşmayı bekliyorsa dünya ve ahirete yararlı iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” (Kehf 110)Ayet-i kerimedeki uyarıdan maksat “kul amelini gösteriş için yapmasın” demektir.
Büyü yapmak
Helak edici büyük günahlardan biri de büyü yapmaktır. Büyü yapmak ve büyüden medet ummak imanın zayıflamasına sebeptir; hatta küfre dahi götürür. Çünkü büyü, olmayan bir şeyi oldurmaya, olacak bir şeyi engellemeye yönelik bir inanış ve çabadır. Kaderin sahibi ve tek yaratıcı ise ancak Yüce Allah’tır.
Âlimlerimiz büyüyü anlatırken büyü ile küfürarasında irtibat kurarlar. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
“Halbuki Süleyman (büyü yapıp) kâfir olmadı. Lakin şeytanlar (büyü yapıp) kâfir oldular.”(Bakara 102)
Şeytanın insanları büyü ile uğraştırmasındaki maksadı küfre düşmeleridir. Halbuki çoğu kişi bunu masum bir şey, belki sadece günah olarak görür. Bu çirkin ve yerilmiş işin kendisini küfre götüreceğinden habersizdir.
Büyü temelde iman ve itikatla alakalıdır. Allah Tealâ’ya tevekkül etmeyen, sabretmeyen, itikadı zayıf kişiler bu yola başvurur. Bu esnada söyledikleri pek çok kelime de onları küfre götürür.
Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin helak edici yedi şeyin ikincisi olarak şirkin hemen peşinden büyüyü zikretmesi, bu fiilin küfre yakınlığını gösterir.
Bir hadis-i şeriflerinde buyurur ki:
“Üç grup cennete giremez: Devamlı içki içenler, sıla-i rahimi kesenler, sihirbaza inananlar.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/399)
Adam öldürmek
Helak edici büyük günahlardan biri de adam öldürmektir. Yüce Allah mealen şöyle buyurur:
“Kim de bir mümini kasten öldürürse, onun cezası içinde devamlı kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lânet etmiş ve büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisâ 93)
Pek çok ayet-i celilede cana kıymanın yasaklandığı zikredilir. Bir ayet-i kerimede ise (Mâide 32), bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek gibi, bir insanı kurtarmanın da bütün insanlığı kurtarmak sayılacağı haber verilir.
Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şeriflerinde, “İki müslüman kılıçlarıyla vuruştukları zaman öldüren de öldürülen de ateştedir.” buyurdu. Sahabiler, “Ya Rasulallah! Bu öldüren tamam da öldürülen niye ateştedir?” diye sorduklarında ise, “O da kardeşini öldürme eylemindeydi.” (Buhârî, İman 22)buyurdu.
Yine bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“Bir mümini öldürmek Allah katında dünyanın yok olmasından daha büyüktür.” (Nesaî, Tahrimu’d Dem, 2)
Yetim malı yemek
Helak edici büyük günahlardan biri de yetim malı yemektir. Allah Tealâ mealen şöyle buyurur:
“Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.” (Nisâ 10)
Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatır. Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
“Allah bazı insanları ağızlarından ateşler fışkırır halde diriltecektir.” Kendisine, “Bunlar kimlerdir ya Rasulallah?” diye sorulunca buyurdu ki:
“Sen Allah’ın, ‘Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.’ (Nisâ 10) diye buyurduğunu görmedin mi?” (İbn Hibban, Es-sahîh, nr. 5566; Ebû Ya‘lâ, el-Müsned, nr. 7440)
İmam Süddî rahmetullahi aleyh der ki: “Yetim malını haksız olarak yiyen kişi, ağzından, kulaklarından, burnundan ateş çıktığı halde diriltilir. Onu gören herkes onun yetim malı yediğini anlar.”
Yetime sahip çıkanlar da cennette Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ile beraber olmakla müjdelenmişlerdir. Nitekim Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem işaret ve orta parmağını yan yana getirerek: “Ben ve yetime sahip çıkan cennette şöyleyiz.” (Müslim, Kitab’üz Zühd, 44) buyurmuştur.
Faiz yemek
Helak edici büyük günahlardan biri de faiz yemektir. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
“Allah, alışverişi helâl, faizi haram kıldı.” (Bakara 275)
Kur’an-ı Kerim’de faiz yiyenlerin akıbetinin çok kötü olacağı şöyle haber verilir:
“Faiz yiyen kimseler, şeytan çarpmış olan nasıl kalkarsa mezarlarından öylece kalkarlar.”(Bakara 275)
İmam Katâde rahmetullahi aleyh der ki: “Faiz yiyenler kıyamet günü mecnun olarak dirilirler. Bu onların faiz yediklerinin alâmetidir. Bu özellikleri ile herkes onları tanır.”
Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurmuştur ki:
“Dört sınıf insan vardır. Tevbe etmedikleri müddetçe Allah’ın onları cennete sokmaması ve nimetlerinin tadına vardırmaması Allah’ın hakkıdır. Bunlar devamlı içki içenler, faiz yiyenler, haksız yere yetim malı yiyenler ve anne babasına asi olanlardır.”
(Süyûtî, Câmiu’s-Sagîr, nr. 928)
Savaştan kaçmak
Helak edici büyük günahlardan biri de savaştan kaçmaktır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
“Kim böyle bir günde kâfirlere arka çevirip kaçarsa ancak tekrar düşmana atılmak için kendisini kaçar gibi göstererek aldatmak veya başka birliğe katılıp savaşmak için müstesna muhakkak ki o Allah’ın gazabına uğramıştır. Onun yeri cehennemdir ve orası ne kötü dönüş yeridir!” (Enfâl 16)
İffetli müslüman kadına zina iftirası atmak
Helak edici büyük günahlardan biri de iffetli müslüman kadınlara iftira atmaktır. Cenab-ı Allah şöyle buyurur:
“İffetli müslüman kadınlara zina iftirası edenler, sonra dört şahit getirmeyenler (var ya) işte bunlara seksen değnek vurun. Bunların şahitliklerini ebediyen kabul etmeyin. Bunlar asıl fâsıklardır.” (Nûr 4)
Efendimiz Sallallahu Aleyhi vesellem buyurmuştur ki: “Kim kölesine, cariyesine zina isnadında bulunursa, dediği doğru değilse kıyamet günü ona had cezası uygulanır.” (Buhârî, Hudûd 45)
Nur suresinde, kendisine iftira atılan Hz. Âişe radıyallahu anhâ annemiz hakkında on bir ayet inmiştir. (Nûr 11-21). Bu iftiranın öyle sözgelimi bir şey olmadığı, hem dünyevî hem de uhrevî cezaları olduğu beyan edilmiştir.
Büyük günahlardan kurtuluş
Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde kişinin işlediği günahlardan dolayı pişmanlık duyması gerektiği vurgulanır. Tevbe sürekli teşvik edilir. Hatta kul günahlara dalma hususunda haddi aşsa da ümidini kesmemesi, pişman olup Allah Tealâ’ya yönelmesi işaret edilir. Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:
“(Ey Rasulüm, tarafımdan kavmine) de ki: “Ey (günah işlemekle) nefslerine karşı haddi aşmış kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahlara mağfiret buyurur. Şüphesiz ki O çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” (Zümer 53)
Her gün okunması tavsiye edilen Bakara suresinin son iki ayetinde şu dua yer alır:
“(Ya Rabbi) Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et…” (Bakara 286)
Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim Aleyhisselamın duası da bize örnek gösterilir. O büyük nebînin amelleri, itikadı, imanı, duası Yüce Allah tarafından övülmüştür. Hayatında verdiği üstün mücadeleler detayları ile anlatılmıştır.
Onun örnek dualarından biri de, her gün namazların son teşehhüdünde okuduğumuz şu duadır:
“Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde beni, ana babamı ve müminleri bağışla!” (İbrâhim 41)
Hakan ÖNER
Semerkand Dergisi