Yüzüğün Değeri
Sufilerin hallerine sürekli itiraz eden bir genç vardı. Bir gün Zünnun-i Mısri (K.S) o genci yanına çağırdı ve elindeki yüzüğü ona verip,
-“Falan ekmekçinin yanına git ve bu yüzüğü 1 altın karşılığında ona rehin olarak ver” dedi.
Genç yüzüğü alıp götürdü. Fakat söylenen miktarı vermediler. Genç şeyhin huzuruna geri geldi ve,
– “1 dirhemden daha fazlaya rehin almıyorlar” dedi. Şeyh,
– “O halde falan mücevheratçıya götür de kıymetini biçsin” dedi.
Genç yüzüğü tekrar götürdü, kuyumcu yüzüğe 2000 altın kıymet biçti. Tekrar gelip vaziyeti anlatınca Zünnun-i Mısri (K.S) dedi ki:
– “İşte sûfîlerin haline dair senin bilgin, ekmekçinin bu yüzük hakkındaki bilgisi gibidir.”
Bunun üzerine genç tövbe etti ve zihnindeki sorular yok olup gitti.
Mürşid-Teslimiyet
Mevlana hazretleri (K.S) şöyle der:
-“Ey hak yolun yolcusu! Akıllı ve kâmil bir mürşidin gölgesine sığın da, gizli gizli savaşan, sinsi bir düşman olan nefsin elinden kurtul. Mürşidi bulunca, aklını başına al da, ona teslim ol. Musa peygamber gibi, Hz. Hızır’ın buyruğu altına gir.”
Bu Kapıya Eğri Yakışmaz
Yunus Emre (K.S), Tapduk Emre hazretlerinin (K.S) mürididir. Nakledildiğine göre, yıllarca sırtında şeyhinin dergâhına odun taşıdı, hizmet etti. Bu odunlar arasında bir tek eğri odun bulunmazdı. Bir gün Tapduk Emre sordu:
-“Ey Yunus nedir bu hal? Bu odunlar arasında bir tek eğrisine rastlamak mümkün değil.” Yunus Emre şu cevabı verir:
-“Sultanım! Bu kapıya odunun eğrisi bile yakışmaz.”
Hal Dili
Yol Adabı
Nakşibendi yolunun büyüklerinden Ahmed Ziyaeddin hazretleri (K.S) bu yolun adaplarını şöyle sıralıyor:
• Ehl-i sünnet itikadına sahip olmak.
• Tövbesine sadık olmak.
• Haksızlık ettiği kimselerle helâlleşmek.
• Kimseye zulmetmemek, zalime yardım etmemek, ona meyletmemek.
• Hısım akrabanın gönlünü almak.
• Bütün işlerde Hz. Peygamber’in (SAV) sünnetinin gerektirdiği edebe uymak.
• Her hususta zihni açık davranmak, dikkatli olmak.
• Bâtıl ve hurafe bütün işlerden uzak durmak.
• İslâm’ın yasakladığı işleri terkedip, haramlardan sakınmak.
Gizli Ordu
Nakşibendî yolunun büyüklerinden Hace Ubeydullah Ahrar hazretlerinin (K.S) Orta Asya’dan tayy-i mekan ile (bir anda uzun mesafe katederek) İstanbul’un fethine iştirak ettiği anlatılır. Bu olayın farklı yerlerden şahitleri vardır. Torununun oğlu Hâce Muhammed Kasım (K.S) anlatıyor:
“Ubeydullah Ahrar hazretleri, perşembe günü öğleden sonra aniden atının hazırlanmasını emretti. Atına binip süratle Semerkand’dan dışarı çıktı. Mevlânâ Şeyh adıyla tanınan bir talebesi onu bir müddet takip etti. Ubeydullah Ahrâr hazretlerinin, atının üzerinde bir sağa, bir sola meylinden sonra kaybolduğu haberini verdi. Ubeydullah Ahrâr hazretleri bir müddet sonra döndü. Talebeleri, heyecanla bu âni yolculuğun hikmetini sordular. O da;
-“Türk sultanı Mehmed Han, Allah Teâlâ’ya dua ederek benden istimdat, yardım istedi. Ben de ona yardım etmeye gittim. Allah Teâlâ’nın izni ile zafer müyesser oldu” buyurdular.
Aynı kerameti Horasan’dan gelip İstanbul’u ziyaret eden Ubeydullah Ahrar hazretlerinin torunu Hâce Abdülhâdî (K.S) ise şöyle anlatır:
-İstanbul’a gittiğimde Sultan II. Bayezid, dedem Ubeydullah Ahrâr’ın şekil ve şemailini tarif etti, boz bir atının olup olmadığını sordu. Ben de anlattım. Bunun üzerine şöyle dedi:
– Babam Fâtih Sultan Mehmed anlattı:
-Fethin en şiddetli zamanında Rabbim’e iltica ederek, zamanın kutbunun imdada yetişmesini istedim. Şu şu vasıfta, bir beyaz atın üzerinde karşıma geldi,
-“Ey Sultan Mehmed, korkma, zafer senindir” buyurdu.
Hazrete,
-“Nasıl korkmayayım kâfir ordusu çok kalabalık” dedim. O da bana cübbesini açarak,
-“İçine bak” dedi.
Hayretle cübbesinin içinden kalabalık bir ordu gördüm.
-“Bu ordu sana yardıma geldi” dedi ve devam etti:
-“Şimdi şu tepenin üzerinden üç defa köse, büyük davula vur ve bütün askere hücum emrini ver” buyurdu.
Sultan Mehmed Han şöyle devam ediyor:
-“Vezirlerim, o esnadaki halimi düşman askerlerinin çokluğu sebebiyle söylediğimi, hayretimi ifade ettiğimi zannettiler. Çünkü onlar o zatı görmüyorlardı. Buyurduklarını yaptım. Hazret de ordusu ile hücuma iştirak etti. Allah Teâlâ’nın yardımı ve izniyle feth-i mübîn gerçekleşti.”
Deryadan İnciler
Sâdât-ı kiramın Önde gelenlerinden İmam Cafer-i Sadık (K.S) şöyle der:
• Namaz takva sahiplerinin yakınlık sebebidir.
• Hac ise tüm zayıf, güçsüz olanların cihadıdır.
• Bedenin zekâtı oruçtur.
• Amel etmeksizin dua eden kimse yaysız ok atan kimse gibidir.
• Rızkınızın size ulaşmasını sadakatle isteyin.
• Mallarınızı zekâtla koruyunuz.
• İktisat eden, tutumlu davranan fakir düşmez.
• Tedbir geçimin yarısıdır.
• Kim anne ve babasını üzerse itaat etmemiş sayılır.
• Her kim musibet anında ellerini dizlerine vurur dövünürse, kazandığı ecri boşa çıkar, kaybolur.
• Hiç şüphesiz Allah Teâlâ musibet miktarınca sabır indirir.
• Rızkı da geçimi sağlayacak derecede verir.
• Her kim maişetini ölçülü şekilde sağlar, israfa kaçmazsa Allah o kimseye rızıklar ihsan eder.
Hal Dili
A.Suat DEMİRTAŞ