Kendini beğenme
Kalbi içten içe çürüten kötü hallerin en dikkat edilmesi gerekeni nefsinden razı olma, kendini beğenme hastalığı.. Klasik kitaplarımızda geçen ifadesiyle “ucb.”
Ucb ile kibir birbirine yakın iki hastalık. Fakat aralarında kritik bir fark var. Kişi tek başınayken kibre yani büyüklenmeye kapılamazken, yalnız başına da ucba yani kendini beğenme gafletine düşebiliyor. Üstelik kibir ucbdan doğuyor. Bu sebeple ayet-i kerimeler, hadis-i şerifler ve âlimlerimiz bu hususta müminleri ısrarla uyarıyor.
Meselenin hakikatini, dikkat edilmesi gereken yönlerini ve tedavi yollarını İmam Gazalî rahmetullahi aleyhin Kimyâ-yı Saadet’inden kısmî değişiklerle sunuyoruz.
Kendini beğenme yani ‘ucb’ bir hastalıktır ve kötü huylardandır. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
‘Üç şey helâk edicidir:
•İtaat edilen cimrilik.
•Peşine düşülen nefsanî istekler.
•Kişinin kendini beğenmesi.” (Taberâni El Mu’cevul Evsat. nr 5448)
Yine buyurmuştur ki:
“Şayet hiç günah işlemiyor olsaydınız, sizin için günah işlemekten daha büyük bir tehlikeden korkardım: Ucbdan sakının, ucbdan sakının!” (Bezzar. El-Musned.6936)
Hz. Âişe radıyallahu anhâya, ‘Kişi ne zaman kötü biri olur?’ diye sorulduğunda şöyle demiştir: ‘Kendisinin iyi biri olduğunu düşündüğünde!’
Abdullah b. Mesud radıyallahu anh demiştir ki: *Helâk yani yıkım şu iki şeydedir: (İlahî rahmetten) ümidi kesmek ve kendini beğenmek.”
Abdullah b. Mesud radıyallahu anhûnun bu iki hususu birlikte zikretmesinin sebebi, ebedi saadete ancak çalışma, talep, ciddiyet ve gayret ile ulaşılır. Ümidini kesen kimse ise gayreti bırakır ve artık talep de etmez. Kendisini beğenen kimse ise işi tamam görür, gerekeni yaptığını, erdiğini zannederek çaba göstermekten uzaklaşır.
Mutarrıf b. Abdullah rahmetullahi aleyh demiştir ki: “Gece uyuyup sabah pişman olarak kalkmam, benim için geceyi ibadetle geçirip sabah kendimi beğenmiş olarak kalkmaktan daha iyidir’
Bişr b. Mansur es-Süleymî rahmetullahi aleyh, ibadete düşkün, görüldüğünde Allah Tealâ’yı ve ahireti hatırlatan kimselerdendi.
Bir gün namazı uzattı. Bir adam da arkasında ona bakıyordu. Bişr onun yaptığını fark etti. Namazı bitirdikten sonra adama dedi ki: ‘Gördüğün şeye aldanma! iblis de Allah Tealâ’ya meleklerle birlikte uzun müddet ibadet yaptı, sonra da gideceği yere yani cehenneme gitti.”
Kendini beğenmekten kendini övmeye Kendini beğenmekten pek çok felaket meydana gelir. Bunlardan biri kibirdir. Kibir kötü bir ahlâktır. Ahlâk ise kalbin durumudur, fakat etkisi dışa yansır. Kibir, kişinin kendisini başkalarının önünde tutması ve olduğundan iyi görmesidir. Böyle kişide şeytanî bir hava olur. İşte bu havanın ortaya çıkması kibirdir. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Allahım, (şeytan tarafından içime) büyüklük düşüncesinin üflenmesinden (atılmasından) sana sığınırım.”(Ebu Davud Salat. 121)
Bu şeytanî hava kişinin içine dolunca, başkalarını kendisinden düşük görür, kendisine hizmet etmelerini bekler. Hatta kendisine hizmet edenleri bile beğenmeyip, ‘bana hizmet etmeye layık değilsin’ der. Büyüklük taslayan kimse yürürken ve otururken öncelik arar; hürmet ve saygı bekler, öyle bir hale girer ki nasihat kabul etmez; nasihat etmek istediğinde ise kasılarak konuşur.
Bir şey öğretmeye çalışsalar öfkelenir. Bunun için Resulullah sallallahu aleyhi vesellem kibrin tarifini yaparken ve hakikatini açıklarken, hakikati inkârı da katarak şöyle buyurmuştur:
-“Kibir, hakkı reddeden ve insanları düşük gören kimsenin yaptığıdır.” (Ahmed bin Hanbel. el- Müsned, 4/133; Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, nr. 548)
biliyorsa buna “idlâl”denir. Yani hak yoldan ayrılma, bir tür sapmadır. Çünkü bu hal, kişinin kendi ameline güvenmesi demektir.
Kişi eğer bir kimseye bir şey verir de verdiğini büyük görürse bu “ucb” olur. Bunun yanında ondan hizmet ve karşılık da beklerse, bu da idlâl olur. Bir haberde şöyle denilmiştir:
“Ameline güvenen kimsenin namazı başından yukarı yükselmez. Günahını itiraf ederek gülmen, amelinle övünerek ağlamandan daha hayırlıdır.” (bk. Muhâsibî, er-Riâye, s. 297)
Kendini beğenmenin ilacı Ucb yani kendini beğenme, sebebi cahillik olan bir hastalıktır. İlacı da yalnızca kalbe inmiş bilgi, yani marifettir. Ucbu, kulun kendi seçimi ile yapılan ibadet, sadaka, Allah yolunda mücahede, halkı yönetme ve ıslah etme gibi bir işte düşünelim. Bunlardaki ucb; güzellik, kuvvet, nesep gibi kulun kendi tercihi ile olmayan ve kendisinden görmediği şeylerden daha ağırdır.
Buna göre deriz ki: Kulun verâ, takva, ibadet ve amelle ucba düşmesinin sebebi; bunların kendisinde bulunması, kendisinin bunlara mahal ve mecra olması yahut ondan meydana gelmesi, kendi sebebiyle, kuvveti I ve kudretiyle olmasıdır.
Kişi eğer bu işlerin kendisinde bulunmasından, bunlara mahal ve mecra olmasından dolayı ucba düşüyorsa, bu bir cehalettir. Aslında bu işlerin onda ve onun üzerinde gerçekleşmesi kendisinden değil, başkası tarafındandır. Çünkü mahal, bu iş için tahsis edilmiş ve ona mecra yapılmıştır. Onun meydana gelmesinde ve elde edilmesinde kendisinin bir dahli yoktur. Bu durumda, kendisine ait olmayan bir şeyle nasıl ucba düşer?
Eğer “Bu amel benim isteğimle oldu!” dersen, “Bu isteği kim yarattı ve sana kim verdi?” deriz. Çünkü kendisine istek verilen kimselere vazifeli bir melek gönderilir. Kişi buna aykırı bir şey yapamaz. İstek kişinin kendisinden değildir. O halde hepsi Allah Tealâ nın nimetleridir. Senin ucba kapılmanda cahilliğindendir. Çünkü senin bir şeyin yoktur Sen kendin için değil, Cenab ı Hakk’ın ihsanı için hayrete düşmelisin.
Bunu şu örnekte düşün: Bir hükümdar hizmetçilerinin yanına çıksa ve onlara baksa İçlerinden birine, onda bulunan bir sıfat sebep, güzellik ve hizmet için değil, sırf bir ihsan olarak bir mükâfat verse.. O hizmetçinin bir şey hak etmediği halde hükümdarın bu ihsanı, kararı ve tercihinden hoşlanıp hayrette kalması gerekir. Bu durumda onun kendisini beğenmesi nedendir?
Bu durumda o hizmetkârın şöyle demesi mümkündür:
“Hükümdar adalet sahibidir, kimseye zulmetmez. Birini önde tutması, diğerini geride bırakması olsa olsa bir sebep içindir. Eğer hükümdar bende bu mükâfatı gerektiren ödüllendirmeye layık gizli bir özelik fark etmeseydi beni tercih etmezdi.”
O zaman kendisine denir ki: ‘Buradaki hükümdar Âlemlerin Rabbidir. Böyle ayrıcalıklı bir özelliğin varsa bu da hükümdarın bir sebep yokken diğerlerini bırakıp sana ayırdığı bir ihsan ve ikramıdır.
Yoksa başkasının ihsanı mıdır? Eğer o da hükümdarın ihsanı ise bu durumda senin o özelliğinle kendini beğenme hakkın yoktur. Bu şuna benzer: Hükümdar sana, verdiği için minnet duyduğun, kendinden bilip ucba düşmediğin bir binek verse, sonra bir de o binek için görevli verse, sende bununla kendini beğenip şöyle desen:
“Bana binek sahibi olduğum için görevli verdi; benden başkalarına gelince, onların bineği yok.’ O zaman denilir ki: “Sana bineği veren de odur. Binekle görevliyi birlikte vermesiyle birini diğerinden sonra vermesi arasında bir
Bu kötü ahlâk insan ile Rabbi arasında kalın bir perdedir. Bütün kötü huylar bundan doğar. Kibir, insanı bütün güzel hallerden uzaklaştırır. Çünkü kendini üstün görme ve gurur sıfatları taşıyan kimse, kendisi için beğenmediğini başkalarına layık görür. Bu ise müslümanlığa sığmaz. Böyle birisi hiç kimseye tevazu gösteremez. Bu hal de müttakilere yakışmaz. Çünkü bu sıfattaki bir kimse kendisini kin ve hasetten kurtaramaz. Öfkesini yenemez, dilini gıybetten koruyamaz, kötü düşüncelerden kalbini temizleyemez. Kendisine hürmet göstermeyene kin besler.
İnsanların en aşağısı kimdir? Daima nefsine tapan, kendisini başkalarından üstün gören, hile ve aldatmadan kurtulamayan, yalanı ve nifakı bırakmayan, daima kendi yaptığı işleri güzel göstermeye çalışan kimsedir. Oysa işin aslı şöyledir: Kendi nefsini göz ardı etmeyen hiç kimse müslümanlığın kokusunu duyamaz. Hatta dünyada da rahat yüzü göremez.
Büyüklerden biri demiştir ki: “Eğer cennet kokusu almak istiyorsan nefsini bütün insanlardan aşağı tutl”
Semerkand Dergisi
Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi