Kardeşini de kendin gibi gör
Mümin, kardeşinin derdinden ve üzüntüsünden üzüntü duymalı, sevinciyle sevinmelidir. Kendi sıkıntılarını aşmak için nasıl çaba sarf ediyorsa, kardeşinin derdine derman bulmak için de öyle gayret göstermelidir. Aksi halde gerçek bir kardeşlikten nasıl söz edilebilir?
Kâmil bir mümin kendisi için sevdiği ve istediği şeyleri diğer insanlar için de istemelidir.
İnsanın dünya ve ahiret saadeti, ruhunun kemalatı için gerekli ne kadar haslet varsa bunları kendisi için sevip istediği gibi diğer mümin kardeşleri için de sevmeli; kendisi için nefret ettiklerinden mümin kardeşi için de nefret etmelidir.
Muhammed b. Vasi (r.a), kendisine ait bir eşeği satmak için pazara götürmüş, bu sırada adamın biri yanına gelerek “Bu eşek benim için uygun mu?” diye sormuş. O da “Eğer uygun olmasaydı satmazdım” diye cevap vermiş.
Bu sözüyle o, kendisi için razı olmadığı şeye kardeşi için de razı olmadığını ortaya koyarak hepimizin önünde güzel bir örnek olmuştu.
Kardeşinin sevinciyle sevinip, kederiyle üzülmek. Kardeşini de kendin gibi gör
Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: “Müslümanlar birbirlerine karşı sevgi, şefkat ve merhamette tek bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu rahatsız olunca bütün vücut rahatsız olur.
” Evet, mümin kardeşinin derdinden ve üzüntüsünden üzüntü duymalı, sevinciyle sevinmelidir. Kendi sıkıntılarını aşmak için nasıl çaba sarf ediyorsa, kardeşinin derdine derman bulmak için de öyle gayret göstermelidir. Aksi halde gerçek bir kardeşlikten nasıl söz edilebilir?
Kalbinde hile, haset, aldatma gibi kötülükler bulunan kimse başkasının kendisinden üstün olmasını veya aynı seviyede bulunmasını istemez. Bu da iman zafiyetine sebep olur.
Ancak hayırda yarışmak güzeldir. Bir Müslümanın iyilik, güzellik ve fazilet yarışında herkesten ileride olmayı istemesi gerekir. Bu durumda dikkat edilecek husus, tevazuyu elden bırakmamaktır.
Tevazu; küçük bir çocuk bile olsa, kimden gelirse gelsin, hakkı kabul etmektir. Bir kişi, büyük veya küçük, ister sevdiği, isterse sevmediği kişi olsun hak kim tarafından ifade ediliyorsa edilsin bunu kabulleniyorsa o kimse tevazu sahibidir.
Lakin büyüklük taslayarak hakkı kabullenmekten yüz çeviriyorsa o kişi kibirlidir.
Kalbinde hak aşkı olan Allah dostları yaratılmışlara muhabbetle bakarlar. Allah’a isyan eden kimselere dahi acırlar, ama onların yaptıkları kötü fiillere buğz ederler.
İşledikleri kötülüklerden dolayı cehennemde azap çekecekleri için onlar adına üzülürler. Başka birinde güzel bir meziyet gördükleri vakit o güzelliği kendileri için de temenni ederler.
Dünyalıkta değil fazilette yarışmak
Rasulullah (s.a.v) bir hadis-i şerifte şöyle buyurur: “Ancak şu iki kimseye gıpta edilebilir: Birincisi, Allah’ın kendisine mal verdiği ve o malı gece gündüz Allah yolunda sarf eden kimse. İkincisi, Allah’ın kendisine Kur’an ilmini verdiği ve gece gündüz onu okuyan (onunla amel eden) kişi.
”Ancak başkasının dünyaya ait bir üstünlüğünü görüp, bu durumu kendisi için temenni etmekte hayır olmadığı gibi, başkalarının makam, mevki, ev, araba gibi dünyalık nimetlerini haset etmek son derece yanlış olup, bu durum iman zafiyetine sebep olur.
Dinen istenmesi yasaklanan temennilerde bulunmak da doğru olmaz. Kadınların erkek olmayı istemesi veyahut erkeklere has cihat, miras, şahitlik gibi konularda erkekler gibi olmayı temenni etmeleri yasaklanmıştır.
Din kardeşini kendinden üstün görmek
Mümin daima kendini yüksek derecelerin gerisinde görerek oralara ulaşmaya çalışır. Bir kardeşi fazilet yönünden kendisini geçtiğinde, onun derecesine ulaşmak için gayret gösterir ve nefsinin kusurundan dolayı geride kaldığı için üzüntü duyar.
Kendi nefsinin bulunduğu duruma rıza göstermeyen kişi, Müslümanlara karşı eğer samimi ise onların kendisi gibi olmasını nasıl isteyebilir?
Tam tersine bütün Müslümanların kendinden daha hayırlı bir durumda olmasını ister, tıpkı kendi nefsinin bulunduğu halden daha hayırlı olmasını istediği gibi.
Bir müminin insanlara karşı kin, nefret, haset gibi duygulardan kalbini temizlemesi ve kendisi için sevdiğini kardeşleri için de sevmesi gibi tutumları, kemalat seviyesine ulaşması anlamına da gelir. Bu seviyeye tek başına ulaşmak kolay değildir.
Ancak o yolda hizmet eden hak dostu mürşid-i kâmillerin tedavisine girerek, peşlerinden yürümekle mümkün olur. Zira diğer insanlarla olan ilişkilerimizin niteliği de esasında nefsimizin ne kadar terbiye olunduğuna, ahlâkımızın ne derece güzelleştiğine bağlıdır.
M.Saki Elhüseyni
Kardeşini de Kendin Gibi Gör
Himmet
Mürşid ile Tevbeye Mecbur muyuz?