Rabiatül Adeviyye
Çölün kıyısından Hint vadisine yayılan coğrafi konumu, büyük kültür mirası, etnik zenginliği ile İslam’ın en parlak dönemlerinde Irak.
714 veya 718 yılında Basra’da doğmuştur. Adeviyye namıyla anılmasına sebep bağlı olduğu Kays bin Adi kabilesine olan nispetten gelmektedir. Künyesi ise Ümmül Hayrdır.
Bir seher vakti, ay ışığı huzmeleri bir fakirhanenin penceresinden içeri sızarken gaybda asılı duran aşk haberi geldi. Madem dördüncüdür, adı “Râbia olsun” dedi baba, şefkatle tuttuğu minik yavruyu bitap düşen annenin koynuna bırakırken.
Yoksulluğa eklenen kıtlığın aileyi böyle sarstığı bir dönemde Râbia’nın anne ve babası geride dört yetim bırakarak garip gidenler kervanına yürüdü.
Râbia ve kardeşleri, hırsızların ve esir tüccarlarının cirit attığı şehirde himayesiz kaldı. Karanlık bir dehlizde kaybolmuş gibiydiler. Sokakta tehlike, yoksul kulübede açlık vardı. Bu çaresizlik içinde dört yetim birbirinden koparıldı.
Rabia eline düştüğü esir tüccarı tarafından itilip kakılarak satılığa çıkarıldı. Ve altı dirheme kaba, zorba bir tüccarın evine köle olarak satıldı. Tüccar onu en ağır işlerde çalıştırıyor, ona eziyet ediyordu. Bir gün kötü niyetli bir adamdan uzaklaşmaya çalışırken ayağı kayarak düştü ve bileğini incitti. Yüzünü yere eğerek
-“Ey Rabbim! Garibim, bir öksüz, bir köleyim; esir düştüm, bileğim incindi ama bundan kederlenmiyorum. Ben ancak senin rızanı istiyorum yalnız benden razı olup olmadığını bileyim yeter.” diyerek niyazda bulundu.
Bir gece;
-“Ya ilahi, sen biliyorsun ki benim emelim senin emirlerine uymaktır. Eğer benim elimden gelse sana ibadetten bir an geri kalmazdım. Fakat ihtiyar bir kişiye hizmet ettiğim için sana olması gerektiği gibi ibadet edemiyorum” demiş ve bu sözleri efendisi duymuş ve onun nasıl bir kişi olduğunu anlayarak azat etmiştir.
Hazreti Rabia ihtiyarın yanından ayrıldı. Hacca gitmeye karar verdi ve bir kervana katıldı. Onun züht ve takvası daha çocuk yaşlarda kendini göstermiş hayatı boyunca bu yoldan ayrılmamıştır.
Hazreti Rabiatül Adeviyye, yapmadığı şeyleri anlatırlar endişesiyle çok istemese de nasihatlerinden faydalanmak isteyen birçok kişi tarafından ziyaret edilmiştir. Kendisiyle görüşüp nasihat alanlar arasında Hasan-ı-Basri, Zünnun-u Mısri, İbrahim bin Ethem, Süfyan Sevri, Şakik-i Belhi, Mâlik bin Dinar gibi ünlü sufiler ve emirler bulunmakta ve bu konuşmalar ve nasihatler çeşitli şekillerde rivayet edilmektedir.
Hazreti Rabia ve rızka dair bir ders
Evliya Malik bin Dinar şöyle anlatır: Bir zaman Hazreti Rabiatül Adeviyye’nin yanına vardım. Baktım abdestini almış, kalan sudan da birkaç yudum içmiş idi. Baktım abdest aldığı testinin bir tarafı kırıktı ve yıpranmış bir hasırda oturuyordu. Eski bir de yastığı vardı.
Halini görünce çok üzüldüm ve dedim ki;
-“Ey Rabia! Benim zengin arkadaşlarım var. İstersen sana onlardan bir şeyler alayım” Bana döndü ve
-“Ya Malik! Bana ve onlara da rızkı veren Allah’tır. O fakir kimseleri fakir olduğu için unutup, zengin kimseleri de zengin olduğu için hatırlıyor ve onlara yardım mı ediyor sanıyorsun?” dedi. Ben;
-“Hayır, böyle bir şey olur mu?” dedim. Cevaben;
-“Benim bu halimi en iyi bilen Allahtır, beni bilen birine halimi benim hatırlatmam olur mu? Madem o öyle istemiş, biz de Onun istediğini istiyoruz” diye cevap verdi.
Hazreti Rabia ve duası
Hazreti Rabia çok fazla oruç tutardı. Bir defasında bir haftaya yakın hiç yiyecek bulamadı, açlığı iyice şiddetlendi. Birden kapı çaldı ve birisi bir tabak yemek getirdi. O da yemek için mum getirmeye gitti. Geldiğinde baktı ki kedi yemeğini dökmüş. Bu sefer su içmek isterken bardağı düşürüp kırılınca Hazreti Rabia;
-“Ya Rabbi! Bu aciz kulunu imtihan ediyorsun, ancak acizliğimden sabredemiyorum” dedi ve bir ah çekti. Bu ah öyleydi ki neredeyse ev yanacaktı. Hazreti Rabia bir ses duydu
-“Ey Rabia, sen eğer istersen dünya nimetlerini üzerine saçayım, üzerindeki bütün dert ve belaları kaldırayım. Ancak dertler ve belalar ile dünya bir arada bulunmaz.” Bu sözler işiten Hazreti Rabia;
-“Ya Rabbi! beni her daim kendin ile beraber kıl ve beni senden alıkoyacak her türlü şeylerden uzak tut” diye dua etti.
Ahirete irtihali
Artık iyice yaşlanmış ve zayıflamış olan Râbia da aşk ve özlem ateşiyle tutuşmaktadır. Kalbi, son günlerinde yine özel bir davetin çekimine kapılır.
-“Belki de benim yok oluşum bu yolculukta tamamlanacak.” der dostlarına ve yola revan olur. Dostları, bu yolculuğun dönüşü olmayacağını düşünerek onu uğurlar.
Rabiâ aylarca süren yolculuktan sonra emeline kavuşur ve sağ salim dönerek kendisini bekleyenleri sevindirir. Fakat bu seyahatten sonra iyice bitkin düşer. Artık terk-i diyar zamanı geldiğini hissettiği bir gün dostlarına
-“Beni şu duvardaki kefene sarın, kimseye haber vermeden sessizce gömün.” der ve karanlık bir gece yüzünde nur, dudaklarında sonsuz tebessüm uğruna iki âlemi de terk ettiği Rabbine kavuşur.
Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi