Makbul tövbenin alameti
Bir hanım kardeşimiz vardı; mektubunda yaşadıklarını şöyle anlatmış:
“Tövbe ettim, âdabı yaptım. Bir müddet sonra da vird (zikir) dersi aldım. Bu yola girer girmez öyle himmetler başladı ki.. Aslında açık giyinen biri sayılmazdım. Tövbe almaya giderken giydiğim manto, çorap, eşarp, gelirken o kadar rahatsız etmeye başladı ki sanki pardesü ile değil de ev kıyafeti ile dolaşıyor gibi hissediyordum kendimi. Kendimi hiç çorap giymemiş gibi hissediyor, her geçen gün biraz daha giyim kuşamımdan, kılık kıyafetimden, konuşmalarımdan, oturup kalkmalarımdan rahatsız oluyordum.
Önceden erkeklerin elini öpmekten, tokalaşmaktan çekinmezken sonraları bundan rahatsız olmaya başladım. Düğünlerden de hoşlanır, şarkı türkü dinlemeyi severdim. Namazlarımı ihmal eder, hacca gidersem düzeleceğimi zannederdim.
Önceden bir günah işlesem, gıybet yapsam, “Aman canım olanı konuşuyoruz” der hiç rahatsız olmazdım.
Tövbe edip, sekiz şartı yaptıktan sonra, virde başladım. Yavaş yavaş yaşayış ve düşüncelerimin Kur’an ve Sünnet ölçülerine doğru sevkedildiğimi hissettim.
Başıma gelen her güzel halin himmet olduğunu gördüm ve anladım. Çünkü her yaptığım iş, sanki içime doğuyor ve yaptığım işten manevi bir haz alıyordum. Allah Teâlâ’ya binlerce hamd-ü senalar olsun. Bize Gavs-ı Sani Hazretleri’ne mürid olmayı nasip etti. Allah, mürşidimden razı olsun, sırrını yüceltsin, cümlemize sebat ve azim versin.”
MAKBUL İBADET NE DEMEK?
Evliyadan Ebu’l-Fazl hazretleri (RA) bir gün,
-“Ben ibadet ve taatlerimin kabul olup olmadığını biliyorum” demiş.
-“Peki, nasıl biliyorsun?”
-“Çünkü amel ve ibadetlerin şartlannı biliyorum. Allah’ın bir kuldan nasıl bir ibadet istediğinden haberim var. Ben bildiğim ilim ile Allah’a ibadet ediyorum. Bundan dolayı da biliyorum ki benim ibadetim kabul olmaz. Çünkü amel ve ibadetlerimde nefsimi itaate alıştıramadım, nefsim yolsuzluğundan vazgeçmedi. Cenâb-ı Hakk’a karşı uğursuzluğunu yenemedim, huzurla ve kusursuz taat yapamadım ki, ibadetim kabule şayandır diyeyim.”
ALLAH’A YAKIN OLABİLMENİN ŞARTI
Bayezid-i Bistami hazretleri anlatıyor:
-“Otuz yıl ibadetle meşgul oldum. Bu zaman zarfında hayatımı Allah’a tahsis ettim. Ama bir gün gayb aleminden bana şöyle bir nida geldi:”
-“Allah’ın hazinesinde ibadet etmenin şekli çoktur. Yaptığın ibadet sayesinde Allah’a yaklaşacağını zannetme!” Ben de sordum:
-“Peki, Allah’a yakınlaşmanın alameti nedir?” Dediler ki:
-“Zillettir; kendini hakir görmek, gönlünü aşağıda tutmak, ümmet-i Muhammed arasında kendisini garip bir yolcu gibi hissetmek, alçak gönüllü olmak zillettir.”
Evet, kardeşler!
İbadetsiz kimse Allah’a yakın olamıyor. Çünkü ibadeti emreden yüce Allah’tır. İbadetlerde ise hakir olmak, gönlümüzü aşağıda tutmak, kendimizi insanlar arasında garip bir yolcu gibi hissetmek gerekiyor. Yoksa Allah’a yakınlık olmuyor.
‘Büyük bir kıtlık olduğunu farzedin; insanın parası olunca gıda bulmak için parasına bakar mı? Bakmaz. Elinde gıda maddesi bulunduran bir kimse de zengin bir insana, elindeki malının iyisini de kötüsünü de hiç ayırmadan, aynı kefeye koyarak satar. Sâdât-ı kiram efendilerimiz de sûfîlerini iyisiyle kötüsüyle pazara çıkarırlar; kıyamet günü Allah Teâlâ’ya arzederler.’
Doktor Ahmet ÇAĞIL
Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi