Anasayfa Önemli Şahsiyetler Kanuni Sultan Süleyman

Kanuni Sultan Süleyman

tarafından Nasihatler.Com
4 dakika Okuma süresi
A+A-
Orjinale Dön

Kanuni Sultan Süleyman

Dünya tarihine adını altın harflerle yazdırmış büyüklerimizi gerçekten tanıyor muyuz? Onların hayatlarında en sade yaşayanımızdan devlet adamlarımıza kadar, alabileceğimiz pek çok örnek bulunduğunun ne kadar farkındayız? Çocuklarımız bile bir başka kültürün film kahramanlarının hayalî dünyasında yaşarken, örnek olabilecek gerçek kahramanlar bizde. Elini tutan Avrupalı kralın, “dünyanın en mutlu adamı benim!” dediği büyük hükümdarlar bizde. Oysa şimdi…

Yetmişüç yaşındaydı. Ayaklarındaki rahatsızlıktan dolayı yürüyemiyordu. Kendisine dinlenmeyi tavsiye eden hekimlere ve nedimlerine:

-“Benim gibi bir padişah rahat döşeğinde ölmemelidir. Biz, gazâ meydanlarının hakanıyız.” diyordu.

26 Ağustos 1521’de Belgrad’ın fethi ile açılan şan ve şeref dolu dönem, 1 Mayıs 1566’da başlayan Zigetvar seferleriyle devam ediyordu.

Kırkbeş yıllık bir zaman dilimine, Belgrad, Roma, Mohaç, Viyana, Bağdad, Korfo, Budin, Estergon, Tebriz ve Nahcivan seferlerini sığdırmış ve şimdi onüçüncü seferine çıkıyordu.

Mohaç’ta sadece Macar ordusunu değil, Macar devletini de yıkmış, Avrupa’da kendine denk hükümdar tanımamış, Avrupa kralları ancak Osmanlı’nın vezir-i azamına denk sayılmıştı.

Budapeşte’nin alınması ile Avrupa’da nice uzun süre kalmanın sırrına kavuşmuştu.

Viyana Osmanlı’nın Avrupa’da ikiyüz yıl daha kalmasının kilit noktasıydı.

Avrupalı tarihçiler bu fetihler için şu tespitleri yapıyorlardı:

“Osmanlılar, fütühatlarını son derece zekice bir program içerisinde planlamışlardır. Gereksiz bir şehir, gerekli olan bir kaleden önce asla zabt ve fethedilmemektedir. İstanbul’un fethedilmesi için öncelikle Niğbolu, Varna ve Kosova noktalarında tampon güvenlik noktaları tesis edilmiş ve bunu Avrupalılar ancak 17. asrın ortasına doğru anlayabilmişlerdir.

Buralar zabtedildikten sonra İstanbul ele geçirilmiş ve bir merkez etrafında dönen pergel gibi, Osmanlı, sağ adımlarla Afrika’ya, Güney Rusya’ya, Akdeniz’e ve Avrupa’ya hakim olabilmiştir.”

Ve Kanuni, 34 yaşında genç bir padişah olarak dedelerinin izinden giderek aynı stratejiyi uygulamış, Viyana’yı kuşatmış fakat alamamıştı. Biliyordu ki, Viyana’nın alınmasındansa, baskı altında tutulması daha önemliydi.

İki ay Avrupa’da Orduyu Hümayunla gezinmesine rağmen, karşısına hiçbir Avrupa kralı çıkamamıştı.

Şimdi 70 yaşın üzerinde, beyaz elbiseler içerisinde, çavuşların methiyeleri, mehter ve tiyek sesleri arasında, sancak ve tuğların gölgesinde atının üzerinde dimdik yeni bir sefere çıkıyordu.

Bütün İstanbul yollara dökülmüş:

-“Padişahım çok yaşa!” diye, tezahüratta bulunuyorlardı. Onu böyle at üstünde dimdik sefere giderken gören halk, coşku içerisinde padişahlarını yolcu ediyordu. Oysa hekimler bir kaç gün evvel:

-” Efendimiz, sarayın kapısından bir arabayla çıksan…” diye yalvarmışlardı. Fakat Sultan Süleyman bunu reddederek:

-” Tebam beni hep at üstünde gördüler. Şimdi araba içerisinde görürlerse yürekleri yanar.” cevabını vermişti.

Ordu 19 Haziran’da Belgrad’a vardı. Erdel Kralı Sigismund padişahın ayağını öpmek için huzura çıkmış, padişah buna izin vermeyerek elini uzatınca, kral bu iltifat karşısında:

-” Dünyanın en mesut adamı benim” diyerek sevincini göstermişti.

Ordu, Eğri’ye varıncaya kadar seferin hedefini öğrenememişti. Eğri’ye varıldığında hedefin Zigetvar olduğu açıklanmıştı. Nihayet 5 Ağustos 1566’da Zigetvar önlerine varılmıştı.

Muhasara başladığında, uzun ve meşakkatli yolculuktan bitap hale gelen padişah büsbütün sarsılmış olarak yatağa düşmüştü.

Kale zorlu çıkmıştı. Şiddetle karşılık veriyordu. Padişah hasta yatağında sık sık Sokullu Mehmed Paşa’yı yanına çağırarak bilgi alıyordu. Bir gün Sokullu:

-“Top sesleri sizi rahatsız eder, acaba otağ-ı hümayunu biraz geride kursak nasıl olur?” diyecek olunca, padişah şiddetle tepki gösterip:

-“Sen ne söylersin lala? Top sesleri bize ninni gibi gelir. Biz barut dumanları arasında yıllar geçirdik. Allah kuvvet verse de asker kullarımın arasında yer alsam.” diye karşılık vermişti.

Aradan birkaç gün daha geçmişti. Sultan Süleyman sabırsızlıkla yatağından fırlayarak doğrulunca, hekim Bedrettin Çelebi yatağa doğru koşmuş:

-“Aman sultanım ne yaptınız? Mübarek vücudunuzu zedelersiniz. Yatınız.” diye yalvarmıştı. Gözleri çakmak çakmak olan padişah:

-“Bu kale benim bağrımı yakar. Dilerim Hak’tan, ateşlere yanar! Giydirin benim libaslarımı, verin kılıcımı! Yeniçeri kullarımla metrislere atılmak isterim!” Sonra ellerini kaldırarak:

-“Yarabbi, Zigetvar’ı ihsan etmeden canımı alma!” diye dua etmişti. Durumu haber alan Sokullu ve nedime otağa koşarak padişahı teskin etmeye çalışmışlardı. Ama Sultan Süleyman hiddetli bir sesle onları azarlıyordu:

-“Neden mani olursunuz, ben padişahınız değil miyim? Ya sen lala, sen neden gayret göstermezsin? Neden ispat-ı liyakat eylemezsin?”

Yorulmuş olarak, yanıbaşındaki Bedrettin Çelebi’ye dayanan padişahı yatağına yatırdılar.

Dışarıda kıran kırana büyük bir mücadele devam ediyordu. Saatler geçiyordu. Padişahın sabırsızlığı arttı:

-“Bu ocak halâ yanmakta devam edecek mi? Halâ zaferi müjdeleyecek olan davul seslerini işitmeyecek miyim?” diye soruyordu.

İhtiyar arslan, Muhteşem Süleyman, Cihan Padişahı Kanuni, gözlerini fani aleme Zigetvar’ın alındığını göremeden kapadı.

Ertesi gün Zigetvar alınmıştı.

Sokullu herhangi bir karışıklığa meydan vermemek için vefatı bir süre gizledi.

Kanuni’nin cenaze namazı üç yerde kılındı. İlki Zigetvar önlerinde, ikincisi oğlu II. Selim’in katılımı ile Belgrad sarayında 25 bin kişi ile, üçüncüsü ise İstanbul’da Süleymaniye Camii musallâsında. Bu namazda Süleymaniye ile Fatih arasındaki bütün meydan ve sokaklar dolmuş ve 500 kişi imamla beraber tekbiri tekrarlayarak muteşem kalabalığa ancak işittirebilmişti.

Babası Yavuz Sultan Selim’den almış olduğu 6.5 milyon km2 olan Osmanlı Devleti’nin topraklarını 15 milyon km2’ye yükselten Kanuni Sultan Süleyman, “bir sultan-ı azimü’ş-şan idi ki, her kıtada hutbesi yürür ve bin bir kal’ada nevbeti vurulurdu.”

Kanuni Sultan Süleyman, hem büyük bir asker, hem dahi bir idareci ve hem de eşine ender rastlanır bir devlet teşkilatçısı idi.

Batı aleminde Muhteşem ve Büyük ünvanlı, şairlik mahlası olarak Muhibbî, büyük gazaya iştirak ettiği için Gâzi olan Kanuni Sultan Süleyman için şarkiyatçı Ortalon şunu söyler:

“Sultan Süleyman’ın eserleri bir sıraya konulsa en alt katta muharebeleri, onun üstünde bıraktığı abideler ve en üstte ise kurmuş olduğu ilmî ve hukukî müesseseler gelir.”

Muzaffer Taşyürek
Semerkand Dergisi

Bunları da beğenebilirsiniz