Komutan Tüban’dan Peygamberimize mektup
Yesrib’in Medine-i Münevvere olmasına çok var. Daha çok var veda tepelerinden ayın doğmasına, bir dağın Uhud adını almasına, Medine’nin hicret yurdu olmasına daha çok var.
Tüban isimli bir hükümdar Yesrib’e saldırı için ordusunu durdurur. Yanında bulunan Ehl-i Kitap:
-“Ey hükümdar” der
-“Yalvarırız dur. Çünkü burası son peygamberin hicret yurdudur. Bir de bize izin ver O’nu bekleyelim.”
Ehl-i Kitaptan bu dört yüz alim Yesrib’de kalır. Hükümdar onlara evler yaptırır. Bir ev daha eklenir evlerine ortasına. Hükümdarın gözleri nemli ve alevlidir “Bu ev” der “hicret edecek peygamberin evidir.”
Ve bir mektup Tüban’dan son peygambere “Ben Hz. Ahmed’in gönderileceğine inanıyorum. Eğer ömrüm O’nun ömrünü yakalarsa O’nun uğrunda savaşır kalbindeki kederi dağıtırım.”
Bir mektup saklanır çölde altın mühürle mühürlenmiş, kem göz görmemiş, el değmemiş. Sır gibi saklanır yedi asır.
Bir mektup, bir ev, Uhud adında bir dağ, Yesrib adında diyar, bekliyorlar…
Yedi asır sonra Darun Nedve’de yeryüzünün en karanlık evinde içerde küfür, içerde nefret, içerde şeytan ve dilekleri. Dışarıda iman, dışarıda selamet, dışarıda Hafaza melekleri. Şeytan Necitli bir ihtiyar. Ölümüne konuşuyorlar, ölümünü konuşuyorlar ilk söz alan Ebu’l Bahteri bin Hişam:
-“O’nu demir bir kafese kilitleyin ve ölümünü bekleyin.”
Son söz alan Ebu Cehil bin Hişam:
-“Her kabileden bir yiğit keskin bir kılış alsın, aynı anda saldırsın.”
Ebu Cehil’in bu fikri son karar. Mekkeli müşrikler ve Necitli ihtiyar bekliyorlar..
Bekliyorlar nursuz, onursuz yüzler kılıçları kınında, nur saçan bir evin yakınında. Mızraklarının ucuna dokunuyor ay gözlerinde kin sözlerinde alay. Bunlar zulmetin çocukları, bunlar şeytanın kulu gibiler. Nefes alıp veriyorlar ama toprağın üzerinde ölü gibiler.
Cehennem çukurundan çıkmışlar sanki akıl yok, kalp yok deli gibiler. Ancak o bir peygamber, göklerden haber habersiz inip anlatır Cebrail olup biteni.
Peygamber yatağında Hz. Ali korkusuzca uzanır uykuya dalar. Başlarına toprak saçılmış adamlar göremediler aralarından çıkıp giden Nebi’yi
Gözlerine perde gibi inen sureyi duyamadılar.
Nur saçan bir ev, Sevr’e doğru yürüyen Yâr. Yatağında uyuyan Haydar-ı Kerrar, bekliyorlar..
Sevr mağarası hicretin çöle açılan kapısıydı, geçince o kapıdan iki dost mağaranın önünde birdenbire büyüyen bir ağaç kaldı geride. “Ümmü gaylan” ağacı.
Ağacın dalında yuva yapan iki dağ güvercini bir örümcek ağı, Resulullahın muhafızları..
Ve Kâbe-i Muazzama, Mekke-i Mükerreme geride kaldı. Bir hafta süren hicret yolculuğu bir hafta süren kum rüzgârları. Kumları, yolları, dağları okşayan peygamber nazarları ve önce Harre mevkiinde yiğitler selamladı O’nu ve güneş selamladı Seretan burcunda 23 derece ve 6 dakikada ve Kamer selamladı Esed burcunda 6 derece ve 35 dakikada.
Sonra Kuba, ilk mescid ve ilk Cuma günlerdir sözler yollarda, günlerdir ağızlarda yürekler. O’nu sadece Ensar mı bekler? Bir mektup, bir ev, Uhud adında bir dağ, Yesrib adında diyar.. Bekliyorlar..
Vakit ikindi vakti Yesrib’in gözü Veda tepelerinde Önce bir sessizlik, sonra bir uğultu ve haykırışlar çınlıyor çölde. Çünkü Sevgili görünüyor ufukta. Yesrib Medine-i Münevvere oluyor.. Dolunay doğuyor Veda tepelerinden, gül değil canlar atılıyor yollara. İşte geliyor, Resulullah geliyor, Medine-i Münevvere ağlıyor, Medine-i Münevvere gülüyor.
İşte Resulullah geliyor, ardından Ebu Bekir. İşte Dost, işte Yâr.. Ey rüzgâr al Resulullah’ın kokusunu Uhud’a götür, bitsin hasreti Uhud’un
Ey Ensar, ey şerefli insanlar; açın Kasva’nın yolunu, nereye çökeceği ona bildirilmiştir, yetmez mi size Resulullah’ın komşuluğu?
Ey Eba Eyyubel Ensari sevin, Kasva’nın çöktüğü yere en yakın senin evin. Ama bilir misin bu ev 7 asır önce yapılan 401. evdi..
Bu ev zaten Resulullah’ın eviydi. Ey Eyüp Sultan sevin sonunda geldi ev sahibin, Medine mesud, sevinçli Uhud.
Ev şükrediyor kendi dilinde ve mektup şimdi sahibinin elinde.
Ya Resulullah 7 asır önceden seni bekleyen ev gibi kalplerimiz Uhud’umuz yok ama umudumuz var. Geleceksin değil mi?
Bir de kardeşlerimiz var yeryüzünde, her biri başka bir kapının eşiğinde. Ama değil mi ki bütün kapılar senin? Değil mi ki üzerlerinde gözlerin?
Onlar hicret niyetiyle gezen bugünün muhacirleri, gittikleri yerde Ensar’dan kalma bir ruh var mı acaba?
Anadolu’daki gibi ezanların okunmuyor oralarda, adın yankılanmıyor semalarında. Belki bugün okunur diye tutuyorlar fecrin elinden.
Onlara bir sabah vakti Hz. Bilal’i gönderirsin değil mi? Gittikleri yer Medine-i Münevvere değil ama
Niyetleri ilahi rıza, hicretleri sana. Ya Resulullah
Garip bir diyar, bir eş ve çocuklar..
Bekliyorlar..
(Komutan Tüban’dan Peygamberimize mektup)
Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V)
Peygamberlik Sırası