Gönülden gönüle giden yol: Rabıta
Rabıta için sadatlar tek başına “erdiricidir” demişlerdir. Rabıta, ilahi ve zati sıfatlarla vasıflanmış, müşahede mertebesine ermiş kamil bir mürşide kalbi bağlayıp, huzur ve gıyabında (uzakta veya yanında) o mürşidin sureti (dış görünüşü), sireti (iç alemi) ve özellikle ruhaniyetini hayal ederek, kendisi ile berabermiş gibi farzederek, yanındayken takındığı tavrı, uzakta iken de (gıyabında) sürdürmeye çalışmaktır.
Kısaca, rabıta, muhabbet/sevgi ve hürmetle kalbi bağlamaktan ibarettir. Rabıtanın özü, mürşidi düşünerek ve şahsını hayal ederek ondan bir şey istemek değildir. Çünkü her şeyi yaratan ve yapan hakiki müessir Allah Teala’dır. Rabıtada, bir mürşid-i kamile yüce Allah’ın ihsan ettikleri idrak edilir.
“Rabıta, kamil bir mürşide gönülden bağlanmaktır. Hiçbir insan, gönül bağından ayrı kalamaz. Kimisi malının, kimisi sanatının, kimisi kadınların, kimisi de sevdiklerinin gönül bağıyla birlikte hayat sürer.”
Tasavvufta rabıta denilince şu anlaşılır: Kalbi, bu tür dünyevi arzu ve isteklerden kurtarıp kamil bir mürşidin şahsında rahmani tecellileri hayale getirmektir. Herhangi bir şeyi düşünmek, gönülden ona sevgi beslemek, o şeyin elde edilmesine fırsat tanır. Özellikle düşünceyi, o arzu edilen şey üzerinde yoğunlaştırmak işi kolaylaştırır. İstenilenin elde edilmesini sağlar. Eğer bu istek, Allah’ın rızasına uygun ise hem çok sevap vardır hem de ibadetten sayılır. Ama şer ise, haram ise, onun elde edilmesi zarardır. Bunun için alimlerimiz, kişinin kendi hanımıyla cinsel ilişkide bulunurken, başka bir kadının veya erkeğin güzelliklerini düşünüp, eşiyle birlikte olduğunu hayal etmesinin haram olduğunu, bunun bir anlamda zinaya sebep olacağını beyan etmişlerdir. Hatta bazı alimler, bakılması haram olan şeyleri düşünüp, hayal etmenin de haram olduğunu söylerler.
Görülüyor ki alimlerimiz, kalbin kötü ve haram şeylerden arındırılıp, salih ve güzel şeylerin düşünülmesini tavsiye etmektedirler. Salih kişilerin muhabbetini kazanmaya çalışmak rabıtanın ta kendisidir. Çünkü salih kişinin yüceliğini ve muhabbetini düşünmek, kalbinde onun duygularını hissetmektir. İnsan bu duyguyla, sevdiği kişinin sohbetine koşar, isteklerini yerine getirir, istemediklerini asla yapmaz, onun ahlakıyla ahlaklanır.” (Mevlana Halid-i Bağdadi, Mektûbat, s. 19.)
Seyda hazretleri (K.S) (1993) Pursaklar’da (Ankara) tövbe etmiş olan bir emekli profesörle (Öğretim görevlisi olarak Amerika’da ve Avrupa da hayatını geçirmiş emekli olunca vatanına gelmişti) şöyle sohbet etti:
-“İbrahim Aleyhisselam devrinde (Lübnan-Mısır bölgesinde) yaşayan bir kavim (Keldaniler), geçimlerini sığır beslemekle temin ederlerdi. Sığırları da ya tam beyaz veya tam siyah renkli olur, hiç alaca olana rastlanmazdı. Onlar da alaca olanların hasretini çekerlerdi. İçlerinden bir heykeltıraş, bir buzağı heykeli yaptı. Ve alaca renkle boyadı. Sığırların su içtikleri çeşmenin üzerine bu heykeli dikti. O çeşmeden su içen ineklerin bu hadiseden sonra yavruları alaca olmaya başladı.”
Bu zat, tövbe aldıktan sonra rabıta talimatı anlatılırken, Keldaniler’in sığırlarının buzağı heykeline bakarak, renklerinin yapısının değiştiğini İngilizce bir eserden kendisinin de bizzat okuduğunu söylemesi bizim de bu konuya inancımızı kuvvetlendirmiş oldu.
Burada anlatılan rabıtanın zahir bakışın tesiri yalnız insanlara mahsus değildir. Büyük hadis alimi Aliame Münavi bunun hayvan ve bitkilerde de görüldüğünü söyler:
-“Yaratılmışlara bakmak, insanların nefislerinde bakılanın ahlaki özelliklerinin tohumunu eker. Sevinçli kimsenin sevinci, üzüntülü kimsenin üzüntüsü, ona bakana sirayet ettiği gibi.. Hayaldeki bir suretin sahibinden sevinç veya üzüntü, onu düşünene doğru gelir. Bu sadece insana mahsus bir meziyet değildir. Hayvan ve bitkilerde bile vardır.”
Böyle bir olayın tıbben olabilmesi için insanın, hayvan ve bitkilerin özelliklerini belirleyen “gen” dediğimiz ve vasıflarımızı taşıyan hücre içi yapısının değişmesi lazımdır.
Buna benzer bir olay, atom bombası atıldığı zaman yerle bir olan Japonya’da da meydana gelmişti. Hormonlu gübrelerle yetiştirilen bitkiler, anormal şekil almışlardı.
Nakşibendi yolunun büyüklerinden Hace Azizan Ali Ramiteni hazretleri (K.S) bir gün, bir müridini teveccühe aldı. Ona manevi yakınlık gösterdi. Karşısına oturttu, nazar etti, nefes verdi. Bir müddet sonra o mürid, Hace Azizan Ali Ramiteni hazretlerinin şekline büründü. Zahiri ve batınıyla bir süre tıpkı onun gibi oldu. Daha sonra bu hal onun üzerinden gitti.
Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah Teala’dan korkun ve sadıklarla beraber olun” (Tevbe 9/119).
Allah Teala’nın sadık kulları, Rab’lerine verdikleri kulluk sözünde sadakat gösteren kamil zatlardır. Bu zatların başında sahabe-i kiram gelir. Onlar Allah’ın resulü ile her an ve her zaman beraberdiler. Bu beraberlik hem zahirde hem de batında idi.
Gönülden gönüle giden yol: Rabıta
Dr. Ahmet ÇAĞIL
Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi
Yorumlar kapalı.