Eşler birbirinin hakkına riayet etmeli
İnsana bir vadi dolusu altın verilse ikincisini ister, ikincisi verilse üçüncüsünü ister, bir türlü doymak bilmez. Onun gözünü ancak bir avuç toprak doyurur. (İnsan kabre girince bu hırstan kurtulur.) Ancak kim tövbe ederse Allah tövbesini kabul eder.” Hadisi şerifte işaret edildiği gibi günümüz toplumlarında insanlar mal, makam, şan şöhret hırsıyla başkalarının sırtına basarak, başkalarının hukukunu hiçe sayarak nice zulümler işliyor.
Halbuki yaratılmışların hukukunu Cenabı Hak en güzel şekilde belirlemiştir. Mülk sahibi O’dur; hüküm de O’na aittir. O, kime neyi vermişse, ona razı olunmalıdır. Gaye, nefsini değil yüce Rabbi razı etmektir. İnsan nefsi Allah’tan razı olmadıkça hiçbir şeye razı olmaz, hiçbir şey onu tatmin edip gözünü doyurmaz.
Kadın hakları da böyledir. Ailede ve toplumda en çok tartışılan ve en çok çiğnenen konu kadın hakkı konusudur. Halbuki Allah ve Rasulü’nün getirdiği sınırlar ve edeplere uyulursa hiçbir sorun kalmayacaktır. Erkek ve kadının yaratılışına göre vazifeleri değiştiği gibi, aldıkları vazife ve sorumluluklara göre de hakları farklıdır. Herkes yüce Allah’ın kendisine belirlediği hakkını istemekte eşittir, fakat herkesin alacağı hak, isteyeceği hizmet ve bekleyeceği hürmet eşit değildir.
Kadının yuvada farklı durumları vardır. Kadın kocasına eş iken, çocuklarına annedir. Hanım olarak kocasına karşı mühim vazifeleri vardır. Öyle ki, kocanın hakkının büyüklüğünü ifade için Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Eğer bir insanın diğer insana secde etmesi dinimizde (caiz olsaydı), hakkının büyüklüğünden dolayı kadının kocasına secde etmesini emrederdim.”
Kadını anne olarak ele aldığımızda ise durum değişmektedir. Çocukları önünde anne, babadan daha fazla hak ve hizmete layıktır. Gönlünü hoş tutma ve güzel geçim konusunda babadan üç derece önde gelir. Sahabeden biri Hz. Peygamber’e gelip “Anne babamdan hangisi daha fazla iyilik yapmama ve kendisiyle ilgilenmeme layıktır?” diye sorunca, Peygamberimiz üç defa anneyi zikretmiş, dördüncüde, “Anneden sonra baba gelir, sonra sırasıyla yakın akrabalarla ilgilenmek gerekir” buyurmuştur.
Herkese hakkını ver
Hz. Rasulullah (s.a.v), Selman-ı Farisi (r.a) ile Ebu Derda’yı (r.a) kardeş yapmıştı. Selman-ı Farisi, Ebu Derda’yı ziyarete geldiğinde hanımını eski püskü bir elbise içinde gördü, durumunu sorunca, kadın “Kardeşinin dünyada kadına veya başka bir şeye ihtiyacı yok, bizimle hiç ilgilenmiyor!” dedi. Biraz sonra Ebu Derda geldi, Selman-ı Farisi ona “Merhaba” dedi. Ardından ona yemek getirdi ve “Hadi ye” dedi. Ebu Derda, “Ben oruçluyum” dedi. Selman-ı Farisi “Vallahi sen yemeden ben bir şey yemeyeceğim” deyince Ebu Derda (nafile orucunu açarak) yemek yedi.
Selman-ı Farisi, o gece Ebu Derda’nın yanında kaldı. Gecenin bir kısmı geçince Ebu Derda geceyi ibadetle geçirmek için kalktı; Selman-ı Farisi ona engel olarak, “Ey Ebu Derda, Rabbi’nin sende hakkı var, ailenin sende hakkı var, bedeninin sende hakkı var; her hak sahibine hakkını ver. Devamlı oruç tutma; bazen oruç tut, bazen ye. Gecenin bir kısmında uyu, bir kısmında kalk ibadet et.
Hanımınla ilgilen ve bazen onunla birlikte ol” dedi. Sabah vakti yaklaşınca Selman-ı Farisi, “Şimdi kalk, ibadet edelim dedi ve ikisi birlikte kalkıp gece namazı kıldılar, sonra sabah namazı için mescide gittiler. Hz. Peygamber (s.a.v) namazı kıldırınca Ebu Derda kalkıp Efendimiz’in huzuruna gitti ve Selman-ı Farisi’nin kendisine söylediklerini haber verdi. Hz. Peygamber, Selman-ı Farisi’nin söylediklerini aynen tekrarlayarak “Selman doğru söylemiş” buyurdu.
Yine bütün geceyi ibadetle gündüzleri de oruçla geçiren Abdullah bin Amr’ı, Rahmet Peygamberi (s.a.v) şöyle uyarmıştır: “Böyle yapma, bazen oruç tut, bazen tutma; gecenin bir kısmında kalk ibadet yap, bir kısmında yatıp uyu. Hiç şüphesiz bedeninin sende hakkı var, gözlerinin sende hakkı var, hanımının sende hakkı var, misafirinin sende hakkı var.”
Önce muhabbet, sonra ibadet
Ebu Said Hudri (r.a) anlatıyor: “Hz Peygamber’in (s.a.v) huzurunda bulunuyorduk, bir kadın geldi, Allah Rasulü’ne şu şikayette bulundu: ‘Kocam Saffan bin Muattal, ben namaz kıldığımda beni dövüyor, oruç tuttuğumda orucumu açtırıyor,’ Kocası Saffan da oradaydı, Allah Rasulü (s.a.v) ona hanımının söylediklerinin ne olduğunu sordu. Saffan şu açıklamada bulundu: ‘Onun ‘Namaz kıldığımda beni dövüyor’ sözünün aslı şudur: Bu kadın namaz kılarken çok uzun sureler okuyor, beni bekletiyor, kendisine böyle yapma dedim, dinlemedi, ben de dövdüm.’ Bunu dinleyen Allah Rasulü; ‘Bir kısa sure okunsa insana yeter!’ buyurdu.
Saffan sözüne şöyle devam etti: ‘Onun, ‘Oruç tuttuğumda orucumu açtırıyor’ sözüne gelince, bunun aslı şudur: Bu kadın ben izin vermediğim halde sürekli nafile oruç tutuyor. Ben genç birisiyim, sabredemiyorum kendisiyle eğlenmek istiyorum, o da orucum diyor, bunun için oruç tutmasını istemiyorum!’ Bunu dinleyen Allah Rasulü; ‘Hiçbir kadın kocasının izni olmadan nafile oruç tutmasın!’ buyurdu.”
Demek, iyi niyet ve ibadet için de olsa, kocanın veya hanımın hakkını ihmal etmek hak değildir. Gaye, yüce Allah’ı razı etmektir. Rabbimiz bizden edebe uygun hareket etmemizi istemektedir. Allah hepimize rızasına uygun bir hayat nasip etsin.
M.Saki El Hüseyni
Eşler birbirinin hakkına riayet etmeli