Muhabbet, ihlas, teslimiyet
Mürşidi malından, mülkünden, çoluk çocuğundan ve hatta kendi nefsinden daha fazla sevmek, ona değer vermek ve ona güvenmektir.
Bu yolun büyükleri demişlerdir ki: Gerçek muhabbet, sevgilinin arzu ve isteklerini, kendi nefsinin arzu ve isteklerine tercih etmektir. Kâmil mürşide gösterilen bu muhabbet, esasında Yüce Allah içindir. Bu muhabbet derecesine tasavvufta “fena fiş’-şeyh” denir. Manası, şeyhin muhabbetinde fani olmak demektir. Bu hâli elde eden insanın bütün arzusu, mürşidinin sevdiği şeyleri yapmak ve devamlı onun istekleri doğrultusunda yaşamak olur.
Kâmil bir mürşidin Allah rızasından başka bir arzusu yoktur. Hak yolunda ona tabi olmak Allah ve Resûlüne tabi olmak demektir. Bunun için samimiyet ve çok safi bir sevgi gerekir. Bu muhabbetin devamı ve bir ileri derecesi Hz. Resûlullah (Selamun Aleykum.v) Efendimizi bütün benliği ile sevmek ve bütün davranışlarında sünnetine uygun hareket etmektir. Buna tasavvufta “Fena fi’r-Resûl” denir.
Resûlullah (Selamun Aleykum.v) Efendimiz, kendisinin ne derece sevilmesi gerektiğini şöyle belirtmiştir:
“Allah’a yemin ederek söylüyorum ki, ben bir kimseye ailesinden, çoluk çocuğundan, anne-babasından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça, o kimse gerçek manada iman etmiş olmaz.”
Muhabbetin en üst derecesi, kalbi Allahu Teala’ya bağlamak ve O’na hakkıyla kulluk yapmaktır. Bütün zikir, fikir, ibadet ve hizmetlerin hedefi Allah sevgisidir. Bu doyumsuz ve ölümsüz sevgiye ulaşma hâline arifler “Fena fillah” mertebesi demişlerdir. Manası, kendi iradesini Yüce Allah’ın iradesine tabi etmek, O’nun emirlerini noksansız yerine getirmek, hep O’nun sevdiğini sevmek, ilahi sevgi içinde kendini kaybetmektir.
Mürşide muhabbet, mümine güzel ibadet yapma şevkini kazandırır. Güzel ibadet, insanı kâmil yapar. Kâmil insanın hediyesi Yüce Allah’ın muhabbeti ve cemalini seyirdir. Bundan daha büyük bir nimet var mıdır?
Şunu da belirtelim ki; muhabbet zorlama ile olmaz. Allahu Teala’dan samimi muhabbet istemelidir. İnsanın iradesiyle yapabileceği şey edep ve saygıdır. Kâmil mürşidler terbiye için edep ve saygıyı yeterli görürler. Yeter ki mürid edepli ve sabırlı olsun.
İhlâs
Mürşidi sırf Allah rızası için sevmek ve ona karşı samimi olmaktır. Bunun gereği, irşad ve terbiye için tabi olduğu mürşidine bütün varlığı ile bağlanmaktır.
Şöyle ki, bütün alem gavs, kutub, mürşid ve büyük velilerle dolu olsa, mürid, hidayet ve manevi nasibinin sadece kendi mürşidinin yanında olduğunu bilmeli, kendisine sevgiyle tabi olmalıdır.
Mürid, ulaştığı bütün ilahi ilim, feyiz ve nurun kendisine mürşidinin üzerinden geldiğini, Cenab-ı Hakk’ın onu vesile ettiğini bilmeli ve kalbini tamamen ona çevirmelidir. Kısaca gönlünü ve gözünü mürşidinde toplamalıdır. Şüphe müride zarar verir. Bu yolun piri Hace Nakşibend Hz.lerinin şu hâli, anlattığımız konuda güzel bir örnektir:
Hace Nakşibend Hz.leri mürşidi Seyyid Emir Külal Hz.lerinin ziyaretine gidiyordu. Yolda önüne Hz. Hızır Aleyhisselam çıktı ve Nakşibend Hz.lerini kendisiyle meşgul etmek istedi. Nakşibend Hz.leri ona hiç iltifat etmedi. Hz. Hızır (a.s) ısrar etti fakat fayda vermedi. Sonunda Hz. Hızır (a.s) kendisini tanıttı. O zaman Nakşibend Hz.leri:
“Ben sizin Hızır olduğunuzu biliyorum. Fakat size ayıracak ne vaktim ne de sevgim var. Benim bir kalbim var onu da mürşidime verdim. Başkasına verecek ikinci bir kalbim yok!” dedi ve yoluna devam etti. Mürşidinin huzuruna çıkınca Seyyid Emir Külal Hz.leri yoldaki olayı kendisi hatırlattı ve Hz. Hızır’a verdiği cevaptan memnuniyetini belirtti.
Bütün Allah dostları, hiç ayırım yapmadan Allah rızası için sevilir, bu imanın gereğidir. Ancak kalp terbiye için sadece bir mürşide bağlanır. Bu da terbiyenin gereğidir.
Teslimiyet
Mürid Allah yolunda tabi olduğu mürşidine içi ve dışıyla, kalbi ve diliyle, her şeyi ile teslim olmalı, acı tatlı her halde kendisine uymalıdır. Onun emir, tavsiye ve tercihlerinin kendisi için en hayırlı olduğuna inanıp gönül hoşluğu ile emirlerine sarılmalıdır. Bir ölü kendisini yıkayan kimseye nasıl hiç itiraz etmez ise, mürid de mürşidinin önünde bu derece bir teslimiyet göstermelidir. Böyle yaparsa manevi kirlerden temizlenmesi, kötü hâllerden kurtulması kolay olur.
Teslim olan kimse tez zamanda ilerler, kemale erer. Aksi takdirde olduğu yerde durur, itiraz ve şüpheyle yolunu kaybeder. Sadat-ı Kiramın zahiren ve batınen tasarrufları altına girmek ve kendilerinden tam fayda görmek için onlara son derece itimat etmeli ve kendilerine teslim olarak üzerimizde sanatlarını icra etme imkanı vermelidir. Teslim olmayan tabi olmaz, tabi olmayan yol alamaz.
Büyük arif İmam Gazâlî’nin (rah) belirttiği gibi; manen hasta bir müridin mürşidinden tedavi olup fayda görmesi için şu üç şey çok önemlidir:
1-Mürid önce kendisinin hasta olduğunu kabul etmeli, sonra kâmil bir mürşidin elinde irşat olma ve manevi hastalıklarından kurtulma arzusunda samimi olmalıdır. Kendisini hasta kabul etmeyen kimse doktor aramaz, arayışında samimi olmaz, bu kimse doktoru bulsa bile teslim olamaz.
2-Mürid kalbinin doktoru olan mürşidine güvenmelidir. Onun manevi tedavi işinde ehil olduğuna kesin olarak inanmalıdır. Çünkü kâmil mürşidin bu işteki ehliyeti önceki mürşid tarafından tasdik ve ilan edilmiştir.
Mürşid ümmetin önüne çıkmadan önce çok ciddi bir terbiyeden geçmektedir. Nefsin bütün sıfatlarını tanımakta, onun hastalıklarını ve tedavi yollarını bilmektedir. Kendisi nefsin mutmainne makamını geçerek Allahu Teala’nın sevgili bir kulu olmuş ve bundan sonra kendisine irşat izni verilmiştir.ihlas
3-Mürid mürşidinin verdiği manevi reçeteyi aynen uygulamalıdır. Mürşide güvendiği gibi onun verdiği ilaçlara da güvenmeli ve nefsine acı da gelse onları sabırla ve gönül hoşluğu ile devamlı içmelidir. Bu şartlara uyan kimse -inşaallah- derdine derman bulacak, kalbi Allah ile huzura kavuşacaktır.
S.M.Saki El Hüseyni
Muhabbet, ihlâs, teslimiyet
Nasihatler
Himmet
Mürşid ile Tevbeye Mecbur muyuz?
Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi
Yorumlar kapalı.