Anasayfa Tasavvuf Sohbetleri Cahil Sofilik Olur mu?

Cahil Sofilik Olur mu?

tarafından Nasihatler.Com
3 dakika Okuma süresi
A+A-
Orjinale Dön

Cahil Sofilik Olur mu?

Allah ve Rasulü’nün bildirdiği gibi İslâm’ı yaşamadan tasavvufi bir hayattan söz edilemez. Bunun için ehl-i tasavvuf olan kişilerin, mürşidin manevi terbiyesi altında seyr-i süluklarını tamamlarken dinin emir ve yasaklarına ve Rasulullah (s.a.v.)’in sünnet-i seniyyesine uymaları gerekir.

Mürit, yani isteyen, talep eden kişi, Allah’ın hükümlerine sarılıp O’nun yolunda ilerlemeyi talep eden kişidir. İslâm’ı, Rasullullah s.a.v.’in bildirdiklerini bilmeden, Allah’ın hükümlerine teslim olmadan, ibadet ve taati ciddiye almadan mürit olunmaz. Yolunda olunanın yolunda ilerlemeyi istemeden, O’nu istemesi samimi olmaz. Bir mürit, mürşit eli tuttuktan sonra hemen dinini öğrenmesi, eksiklerini tamamlaması gerekir.

Şam’da doğup yine orada vefat etmiş olan fıkıh alimlerinin büyüklerinden İbn Abidin hazretleri, zahir ilim eğitimini tamamladıktan sonra tasavvufta da eğitimini tamamlamıştır. Büyük bir ilme sahip olarak Mevlâna Halid hazretlerinin halifesi olmuştur.

İbn Abidin hazretleri, kadın olsun erkek olsun, her müslümanın dinini muhakkak öğrenmesi gerektiğini buyurmuştur. Bir mümin hangi işi yapacak, hangi ibadeti ifa edecekse onunla ilgili bilgiyi öğrenmesi farzdır.

Cahil Sofilik Olur mu?

Şu halde ilk işimiz, dinimizi öğrenmek için sıkı bir gayret içerisine girmektir. “Her kime hikmet verildiyse ona pek çok hayır verilmiş demektir.” (Bakara, 269) ayetindeki hikmet kelimesini tefsir alimleri fıkıh ilmi olarak tefsir etmişlerdir. Bunun içindir ki ilimlerin en hayırlısı fıkıh ilmidir. Fıkıh ilmi ibadet, taat, alışveriş, insanlar arası münasebetler, miras gibi hususları içine alır.

Allah’tan korkan, takva sahibi bir fıkıh alimi, durmaksızın ibadet eden zahitten üstündür. Tasavvufta adı geçen riya, ucub, ihlas gibi meselelerin fıkıh ilminde de hükmü bulunduğundan, bunların hükümlerini bilmek de farzdır.

İbn Abidin hazretleri bir eserinde şöyle buyurmaktadır: “İhlası elde etmek için kalp bilgilerini öğrenmek de farzdır. Tasavvufî hayat, ahlak-i hamide (övülmüş, güzel ahlak) olarak ihlâsı, samimiyeti, dürüst, mert olmayı, niyetin her türlü kötü fikirden arındırılıp doğru olmasını emreder. Tam bir muhabbet ve marifeti istediği gibi, düşük, kötü ahlâk olan harama yönelmeyi, ucubu, hasedi ve riyayı yasaklar.”

Hangi meselenin haram, hangisinin helal olduğu ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerle bellidir. Niyet, ihlas, marifet, iman-ı kamil, muhabbet gibi hususlar emredilmiştir. Gösteriş, kendini beğenmek, başkasının elinde olanı kıskanmak, haset etmek, cimrilik gibi hususlar yasaklanmıştır.

Emredilmiş veya yasaklanmış olan bu hususların bilinmesi de farzdır. Çünkü bir kişi ibadetinde, bilhassa Allah rızası için yaptığı bütün işlerde riyakarlık yapar, göstere göstere yapıp insanların takdiri peşine düşerse ya da kendini ibadeti bol iyi kullardan görüp başkalarını küçümserse yaptığı amelin sevabından mahrum olur.

Böyle bir hataya düşmemesi için ucub ve kibiri, yani kendini beğenme ve büyüklenmenin ne olduğunu, Allah ve Rasulü’nün bu konuda bizden ne istediğini bilmesi gerekir.

İnsan, Allah’ın kuludur, Allah’ın rızası için yaşar. Bu yüzden doğru niyetli, ihlâslı ve yapacağı ameller için bilgili olmak zorundadır.

Mümin alışverişi, nikâh ve talâkı da bilmelidir. Evlilik kurumunun sağlıklı bir şekilde devam etmesi için nikâha, boşanmaya dair meseleler öğrenilmelidir.

İbn Abidin hazretleri, cahil kimselerin iman dairesinden çıkartacak kelimeleri, hatalı sözleri sık kullanmalarının muhtemel olmasından dolayı, imanın her gün yenilenmesinin, nikâhın da ayda bir iki kez iki şahit huzurunda tazelenmesinin icap ettiğini söylemiştir.

Mehmet Ildırar
Himmet
Mürşid ile Tevbeye Mecbur muyuz?

Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi

Bunları da beğenebilirsiniz