Yakayı dünyaya kaptırmadan
İmam Gazâlî rh.a. buyuruyor:
“Kıyameti unutma, Allah’ı sevmekten vazgeçme, ömrü malâyani şeylerle tüketme, haramlara dalma. Bunlar kalbin ölmesine sebep olur.”
Ayet-i celilelerde “dünya hayatına razı olup onunla rahat bulanlar ve ayetlerimizden gafil olanlar yok mu..” (Yûnus, 7), “..oysa ahiretin yanında dünya hayatı geçici bir faydadan başka bir şey değildir. ” (Ra’d, 26) buyurulur.
Zikirsiz, fikirsiz, Allah sevgisinden gafil, dünya hayatını maksat edinmiş, ahiretten bihaber olan kimsenin kalbi ölür. Bu insan dünya için ahiretini satmıştır. Ayetlerin hükmüne göre dünya hayatı ile tatmin bulmuştur.
Bazıları yukarıdaki ifadelere bakarak dünyanın sevilmemesi gerektiğinden hareketle, geri kalmışlığımızı buna bağlıyorlar.
Mesele böyle değildir.
Dünya, Mevlâna k.s. hazretlerinin buyurduğu gibi, Allah Tealâ’dan gafil olmaya sebepse kötüdür, din için olursa güzeldir. Su geminin içine dalarsa gemiyi batırır. Geminin altında olursa onu yüzdürür.
Mahşer yerinde hesabı görülen kimse azat olmuş demektir. Onun için, hesabı artanın azabı artar, buyurulmuştur. Eğer bir kul zikirle gönlünü mamur etmişse hesabı kolay olur. Hesabı kolay olanın da azabı olmaz.
Sen dünya lezzetlerine daldın ise ebedî saadete nail olamazsın.
Şöylece bilmelidir ki, kim gönlünde ahireti yakînen bilir, ahirete inanır, bu yolculuğa çıkacağına sevinirse ahirete olan iştiyakı artar. Çünkü mümin için ölüm yok olmak değil, bayramdır.
Ahireti dilemeyip Allah’a kavuşmayı arzu etmeyen kimsenin belki ihlâsı noksandır. Bu gibilerin imanı mücevherin yanındaki boncuk gibidir. Bu durum kuvvetli imana sahip olmamaktan ileri gelir. Böyle kimsenin kendini irşad edecek kâmil bir mürşide ihtiyacı vardır.
Mürid dört şekilde kendisini mürşide teslim eder:
1- Kötü işlerini ve kötü arkadaşlarını terk eder. Halkın içinde gezer ama Hak’tan gafil olmaz. Çünkü tarîk-i Nakşibendiyye halkla iç içe olmayı gerektirir (celvetîdir); uzaklaşmayı, yalnızlığı (halvetîliği) tavsiye etmez.
2- Sükûtu tercih eder. Çünkü söz hatadan arınmış değildir. Yani çok konuşan çok hata yapar.
3- Çok tokluk fayda vermez. Sofi çok tokluk ile de vebale girer. Hikmetten uzak kalır, gaflet basar, zikrin tadını alamaz. Sofi, mürşidine tabi olduktan sonra nefsin aşırılıklarına, dolayısıyla yeme içmede de ifrata son verir.
4- Uykusunun bir kısmından feragat edip gece namazına kalkar, gecenin bereketiyle kalbi aydınlanır.
Müridin nefsini kontrol altına alması neticesinde şehvetleri zayıflayınca kalbine zikir verilir. Türlü çeşitli evrad ile uğraşmaz. Çünkü Mevlâ’ya götüren zikrin çeşitliliği değildir, tek zikirle de insan Mevlâ’ya varır. Nakşibendiyye yolunda iki zikir vardır: Allah ve lâ ilahe illallah.
Ayet-i celilede “Allah’ı çok zikredin” (Ahzab, 41) buyurulması;
Gecede, gündüzde, karada, denizde, havada, hastalıkta, sağlıkta, fakirlikte, zenginlikte; velhasıl her daim, her yerde, her durumda kalp huzuru ile zikretmeyi bildirmek içindir.
Kalbi Mevlâ Teaiâ’nın huzurunda tutarak iki kere Allah demek, gafletle beş bin kere Allah demekten evlâdır.
Zikirde neden geri kalıyoruz? Biz zikrin sayısını sayıyoruz. Zikri, Allah’ın huzurunda olduğumuzu bilerek, gaflete düşmeden çekmek esastır. Kalp kendi kendine Allah’ı zikreder hale gelmelidir. Zikir vesvesenin, gafletin, günahın üstüne çekilirse meyve vermez. Bu yüzden faydasını görmüyorlar.
Gerçek mürid öyle samimi şekilde zikreder ki, ağzı zikretmezse kalbi zikreder. Basireti açılır, kalp gözüyle Allah’ın tecellilerini görür hale gelir.
Mehmet ILDIRAR
Semerkand Dergisi
Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi