Keramet Peşinde
Keramet, Allah Tealâ’nın ikram ve ihsanıyla kulda görülen fevkalâde hallerdir. Peygamberlere mucize, evliyaya keramet verilmiştir. Sofilerde görülen durumlar ise onların kerameti olmayıp mürşitlerinin kerametidir. Sofilerin durumuna “hal” denir. Keramet olabilmesi için veli olmak gerekir.
Dünya imtihan yeri, ahiretin tarlasıdır. Dünyada İslâm’a uygun hareket edilir, semeresi ahirette beklenir. Bir mürid kendisine keramet aramak yerine istikamet aramakla mükelleftir, istikamet her birimizin maksadıdır.
İstikametin özeti, Allah’ın hükümlerine teslim olmak, yasaklarından kaçmaktır. “Tasavvuftan senin beklediğin nedir?” diye sorulursa, “Amelde istikamet, itaatte istikamet, Allah’tan da rızasını bekliyorum.” demek lazım gelir. Amellerimizin son merhalesi Allah’ın rızasıdır.
Keramet beklenmez, dünyada amellerin mükafatı da beklenmez. Beklense de verilmez. İstenilmeden, zayıfları teşvik için, gidilen yolun doğruluğunu göstermek için bazı manevi haller verilebilir.
Asr-ı Saadetle, sahabenin imanı kale gibi olduğundan onlarda çok fazla keramet müşahede edilmemiştir. Sahabilerden sonra görülen keramet, insanların itikadının zayıflaması, ibadetlerinin azalması dolayısıyladır ki, bu bozulmaya işarettir.
Müslüman olmayan, Budist, Brahman olan bazı kimselerin gösterdikleri olağanüstü haller ise, İmam Rabbanî (k.s.) hazretlerinin Mektubat’ına göre keramet değil, istidraçtır. Allah’tan uzaktır.
İmam Rabbanî hazretleri Hindistan’da yaşadı. Oradaki Budistlerin, Brahmanların mahiyetini tahlil etti. Onların hallerinin Allah’a yaklaşmak değil, aksine O’ndan uzaklaşmak olduğunu buyurdu. İnsanlarda görülen olağanüstü haller Allah’ın dinine uyuyorsa makbul, uymuyorsa makbul değildir.
Ayrıca bir kimse yaptığı amellerden dolayı keramete liyakat kazandığına inanırsa, amelleri gözünde ve gönlünde büyür. Allah için yaptığı ibadet ve taati büyüten kimse cahildir. Muhammed Parisa k.s., Faslu’l-Hitab’a
-“Senin zahirdeki günahların kadar ibadet ve taatının günahları da vardır.” buyurmaktadır.
Kişi Allah’a karşı tevazu ve acziyet içinde olursa Allah Tealâ ona mükafat olarak keramet ikram eder. Bu hikmetten dolayı Rasulullah s.a.v Efendimiz, peygamberlik üstünlüklerini söyledikten sonra “Fakat fahr (övünmek) yok…” derdi.
-“Ben yaratılmışların efdaliyim. Fakat fahr yok. Ben Abdulmuttalib’in oğluyum. Fakat fahr yok.”
Başlangıçta İblis ve Belam‘ın da keramete benzeyen çok halleri vardı. Fakat sonunda Allah iblis hakkında, “İblis kibirlendi. Kâfirlerden oldu.”, Belâm b. Baura hakkında ise, “Onun hali bir köpek halidir.” buyurdu. Çünkü Belam, Hüsban dağına çıkıp Yuşa b. Nuh a.s.’a beddua etti.
Bir veli peygambere beddua edince, Allah dilini göbeğine kadar sarkıtıp köpeğe benzetti. Demek ki başlangıçta keramet gibi haller vukua gelse de, Allah’ın emirlerine uyulmayan haller sonunda helak olunabilir.
Allah’tan başka her şey zelil ve değersizdir. Çünkü Allah’tan gayri her şey yaratılmıştır. Keramet de böyledir. Dolayısıyla değersiz bir şeyle kibirlenen, güçlü olmak isteyen kimse de değersiz olur.
Keramet sahibi, onu ikram edeni görüyorsa bu nimettir. Sadece verilen kerameti görüp ikram edeni unutmak ise Allah’tan uzaklıktır. Kerameti değil, vereni görmek lazım. Kendi nefsiyle iftihar etmek, İblis ve Firavun’un yaptığı iştir. Onların helakine sebep, “ben” diyerek kendi üstünlükleri ile övünmeleriydi. Onun için Fahr-ı Kâinat s.a.v. Efendimiz,
-“Üç şey helak edicidir. Bunlardan birincisi, kişinin nefsini beğenmesidir.” buyurmuştur. Keramet ve manevi hal sahibi olmayı bekleyip nefsi kibirlendirmektense gelin tövbe edelim.
“Allahım, maksadım sensin, gayem senin rızandır” diyelim.
Semerkand Dergisi-21 Ağustos 2012
Mehmet ILDIRAR ( Mehmet Yarbay )
Seyda Hazretlerinin Bir Kerameti
Cezbe Nedir, Ne Demektir? (1)
Mürşid ile Tevbeye Mecbur muyuz?
Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi