Ali Ramiteni Hazretleri
Allah tövbeyi kabul etmeyecek olsaydı,bunu emretmezdi,Emretmesi kabul etmesini gösteriyor.Tövbe dilden değil,kusurunu bilerek olmalıdır.
Mahmud Enciriyil Fağnevi hazretlerinin ikinci halifesi. Bu silsilede lakapları: “Azizan”dır. Ramiten kasabasındandır. Buhara’ ya iki fersah mesafede. Sanatı, dokumacılık. Kumaş dokuyarak geçinirdi. Mevlana Celaleddini Rumî bir şiirinde ondan bahseder;
“Eğer hal kaal’ den üstün olmasaydı Buhara büyükleri dokumacıya köle olurlar mıydı?” Reşahat kitabında bazı kerametleri yazılıdır. Mesela bir yerinde şöyle anlatır: Bir zaman Ali Ramiteni’ nin (k.s) evinde iki üç gün yiyecek bir şey bulunamadı. Hanekahda bulunanlar, açlık sebebiyle çok üzülüyorlardı.
Gelen misafire ikram edecek bir şey de yoktu. O sırada hazreti üstadın muhlislerinden yiyecek satan bir genç, pirinç doldurulmuş bir horoz hediye getirdi. Kabul buyurması için yalvardı ve rica etti. Azizan hazretleri bu hale çok memnun ve mahzuz olup: “Kabul kapısı hazırdır, ne istersen iste oğlum!” diye müsaade eder. O şahıs da: “Zahir ve batında size benzemekten başka matlubum yoktur” der ve temenni ve istirham eder. Azizan hazretleri: “Bu iş gayet ağır yüktür bunu kaldıramazsın buyurur.
O şahıs ise, benim matlubum budur, fakat irade siz efendimizin elindedir, dediği zaman Azizan, “pekala” buyurup elinden tutarak beraberce hususi halvet hanesine girerler ve yüz yüze oturarak o şahsa teveccüh eder. Bir müddet sonra zahir ve batında Hacenin şekline bürünür. Fakat aşktan sarhoş olur, kendinden geçer. Öylece kırk gün daha yaşayıp vefat eder. Ona bir anda kendi makamlarını verip, kendisi gibi yaptığı için iki aziz manasına, hazreti Üstad’ın ismi “Azizan” olarak kalmıştır.
Kendisine soruldu: “Duyduk ki siz, gizli zikir yerine açık zikir ile meşgul oluyorsunuz, bu nasıl olur?”
Cevap: “Biz de işittik ki, siz; gizli zikirle uğraşıyorsunuz. Madem ki işittik, demek sizinki de açık.
Kapalı zikirden murat kimsenin onu duymamasıdır. îkisi de bilindikten sonra eşittir. Hatta gizli zikirle meşgul olmak, riyaya daha yakın.”
Soru: “Açık zikri niye tercih ediyorsunuz?”
Cevap: “însana son nefesinde açık zikir telkini, peygamberimizin (SAV) emridir. Derviş ise, her an son nefesindedir.”
Buyurdular: “Halkı hakka davet eden kimse; canavar terbiyecisi gibi olmalıdır. O terbiyeci nasıl uğraştığı hayvanın huyunu ve istidadını bilip ona göre davranırsa o da öyle..”
Yine büyüklerden biri: “Allahü Teala’ nın, bizi, çok çok yapmakla memur kıldığı zikir, dil zikri midir, kalp zikri midir? diye sual edince hazreti Azizan:
-“Başlangıçtakine dil, sondakine kalp zikri.” buyurdu.
Buyurdu: “Allahü Teala’ ya tövbe ediniz!” ayetinde işaret ve beşaret müjde vardır. İşaret, tövbeden dönseniz de tövbe edinizdir. Beşaret, tövbenin kabulüdür. Çünkü Allah’u Teala tövbeyi kabul etmeyecek olsaydı, bunu emir etmezdi, Emretmesi kabul etmesini gösteriyor. Ancak, tövbe dilden değil, gerçekten kusurunu bilerek olmalıdır.”
Buyurdu: “İki halde kendinizi iyi koruyun; konuşurken ve yerken.”
Buyurdu: “İrşat ve davet makamında oturanın kuş terbiyecisi gibi olması lazımdır. Nitekim o, her kuşun tabiatını bilir ve her birini mizacına uygun şekilde besler. Mürşit de böyle olmalı, sadık talipleri kabiliyet ve istidatlarına göre terbiye edip, yetiştirmelidir.”
Seyyid Ata ile muasır idi. Aralarında görüşme ve yazışmalar olmuştu. îlk zamanlarında Seyyid Ata’nın, Azizan hazretlerinin büyüklüğünde şüphesi vardı. Bu sebepten, Seyyidden ona karşı görünüşte edebe uygun olmayan bir hal sadır oldu. 0 sıralarda Kıpçak sahrasındaki Türklerden bir bölük, Seyyid Ata nın bulunduğu havaliyi yağmaladılar, oğlunu da esir ettiler.
Seyyid Ata, bu üzüntünün nereden geldiğini anladı ve Azizan hazretlerine karşı edepsizliğin cezası olduğunu bildi. Yaptığına pişman oldu. Bir ziyafet hazırladı. Özür dilemek için Azizan hazretlerini davet etti. Ona çok tevazu ve inkisar gösterdi. Hazreti Azizan, Seyyidin maksadının ne olduğunu anladı ve ricasını kabul etti ve davetine geldi, Bu mecliste çok sayıda büyükler, alimler, şeyhler var idi.
Bugün Azizan hazretlerinde büyük bir hal ve rahatlık (bast hali) vardı. Sofra düzülüp, yemek hazır olduğunda, Azizan hazretleri: “Seyyid Ata’nın oğlu gelmeyince, Ali (ki kendi ismidir) bu sofradan ağzına tuz koymaz ve elini yemeklere uzatmaz” dedi ve sonra bir an sustu.
Orada bulunanlar, bu büyük sözün neticesini gözetir oldular. Bir an sonra Seyyid Ata’nın oğlu aniden kapıdan içeri giriverdi. Bu hali görünce meclisten bir feryat, bir figandır koptu. Oradakiler şaşakaldılar, dona kaldılar. Gelen gençten Türklerin elinden nasıl kurtulduğunu sordular.
“Şu “anda, Türklerden bir grubun elinde esir idim. Elim ayağım iplerle bağlı idi. Şimdi ise, kendimi sizin yanınızda görüyorum. Bundan daha fazla bir şey bilmiyorum” dedi. Meclistekiler, bunun Hazreti Azizan’ ın tasarrufu olduğunu kesin olarak anladılar ve hepsi başlarını ayaklarına sürdüler ve talebesi olmayı selamet yolu bildiler.
Hace Azizan hazretlerinin küçük oğlu hace İbrahim hazretleridir. Derler ki, hazreti Azizan’ın vefatı yaklaşınca, irşat icazetini bu küçük oğluna verdi. Bu hal, bazı eshabının, “hace hazretlerinin büyük oğlu zahir ve batın ilimlerinde büyük alim iken, insanların irşadı için acaba neden küçük ,oğullarını seçtiler” düşüncesini kalplerine. getirdi. Hazreti Azizan bu düşünceleri anladı ve: “Büyük oğlumuz, bizden sonra çok az durur ve kısa zaman sonra bize kavuşur” buyurdular. Gerçekten babasından sonra on dokuz gün daha yaşadı.
Azizan hazretlerinin dört büyük halifesi olup hepsi de, hal, söz, fazilet ve kemal sahibi idiler. Her biri hazreti Hacenin vefatından sonra Cenab-ı Hakkı isteyen talebi irşatla meşgul oldular. Dört halifesinin de adları Muhammed’dir. Birincisi Hace Mııhammed Külahdüz’dur. Harezm’de medfundur. îkincisi Hace Muhammed Hallac-ı Belhî’dir. Belh şehrinde medfundur. Üçüncüsü Harezmde medfun olan Hace Muhammed Baverdi’dir. Dördüncüsü Hace Muhammed Baba Semmasi olup, mübarek mezan Semmas’tadır. Kaim makamı olup, kendi maddesinde uzun anlatılmıştır.
İki oğlu var idi. îkisi de zahiri ve batını ilimleri kendinde toplamış ilmi ile amil alim ve arif-i kamil idiler. Büyüğünün ismi Hace Muhammed olup Hace Horci (küçük) diye tanınır. Çünkü babasına Hace-i Büzürk (büyük) derlerdi. Babasının sağlığında yaşı 80’e varmıştır. Küçüğünün ismi Hace İbrahim olup 793 senesinde vefat eylemiştir.
721 veya 728 (m. 1327) , de yüz otuz yaşında olduğu halde Harezm şehrinde 28 zilkade, pazartesi gününde vefat eyledi.
Mevlana Abdurrahman Cami bu zatın oğludur.
Mübarek, güler yüzlü, orta boylu, mükemmel bir endama sahipti.
Ali Ramiteni Hazretleri
Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V)
Seyda Hazretlerinin Bir Kerameti
Yorumlar kapalı.