Alauddin Attar Hz.
Adı: Muhammed b. Muhammed Buhari’dir.
Şah-ı Nakşibend’in en büyük halifesi ve damadı. Şah-ı Nakşibend daha hayatta iken bir çok talebelerini ona havale ederdi ve derlerdi ki:
-“Alaüddin bizim yükümüzü hafifletti.”
Henüz çocuk iken Şah-ı Nakşibend hazretleri temiz annesine “Alaüddin buluğa erince bana bildiriniz” diye tembih eylemişti. Buluğa erişince Şah-ı Nakşibend hazretleri Kasr”ı Arifan’dan kalkıp, şehre gelerek Alaüddin’in tahsilde bulunduğu medreseye gidip, altında bir eski hasır, başı altında bir tuğla, önünde bir kitap mütalaa etmekte olduğunu görür.
Alaüddin, Şah-ı Nakşibend hazretlerini görür görmez, saygı için ayağa kalkar, hazreti haceyi, hücresinde daha iyi bir yer olmadığı için kendi yerine oturtur. Sonra hazreti hace, Alaüddin’e hitaben: “Eğer kabul edersen, evimde henüz büluğa ermiş temiz bir kızım vardır. Sana tezviç edeyim” buyurduklarında hace Aftar, tam bir edeple: “Bu hakir hakkında büyük bir lütuf ve saadet buyurdunuz. Fakat görüyorsunuz ki yanımda dünyalık olarak hiçbir şeyim yoktur” diye arzeyleyince, Hazreti Şah-ı Nakşibend: “Benim kızım sana müyesser ve mukadderdir. Rızkınız da Allahü Tealanın gayb hazinelerinden gönderileceği bildirilmektedir. Bunun için hiç üzülme buyurup, iffet ve ismet sahibi kızını hace Attar’a akd ve tezvic eylemişler.
Alaüddin Attar’ın bu afifeden Hace Hasan Attar, Hace Şehabeddin, Hace Mübarek ve Hace Alaeddin adlarında oğulları dünyaya gelmiştir.
Büyük alim Seyyid Şerif Cürcani diyor ki:
“Alaüddin-i Attar hazretlerinin sohbetine kavuşunca Rabbimi tanıyabildim. O zamana kadar cahil idim.
Hastalıkları esnasında şöyle nasihat ettiler:
-“Merasim ve adetleri bir tarafa bırakınız. Halkın adeti neyse, aksini yapınız. Birbirinize uyunuz! Allah’ın Resulunun gelişi, insanların merasim ve adetlerini bıraktırmak içindi. Birbirinize sığınınız ve her biriniz kendinizi nehyedip diğerinizi doğrulayınız. Ölçüleri yerine getirmek azminden dönmeyiniz. Sohbet en büyük sünnetlerdendir. Bu sünnete riayet edip, umumi ve hususi şekilde ona devam ediniz. Eğer bu yolda istikamet gösterirseniz, tek nefesteki hasılatınız, benim bir ömür boyu kazancım kadar olur. Vasiyetimi çiğneyecek olursanız perişan olursunuz.”
Yine buyurdu:
“Sohbet müekked sünnettir. İki günde bir bu taife ile sohbet edip bunların edeplerine hakkıyla riayet eylemek lazımdır, Eğer arada zahiri uzaklık varsa, hiç olmazsa ayda veya iki ayda kendi zahiri ve Batıni halini mürşidine bildirmek gerekir. Aradaki mesafe ne olursa olsun, mürit hayal yoluyla, mürşidine yükselmeli, onunla meşgul olmalıdır ki, külli uzaklık ve gaflet ona hakim olmasın.”
Son hastalığında buyurdu:
“Allahü Tealanın İnayeti ve Hace Bahaeddin hazretlerinin nazar ve himmetleri ile, istesem bütün insanları velayet mertebesine kavuştururdum.”
Kendisinde sahiv hali çok idi. Muhammed Parisa hazretlerinde ise kendinden geçme hali çok olurdu. Sahiv, yani kendinde olmak halinin sekirden üstün olduğuna hakikat sahipleri bildirmişlerdir. Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri buyurur:
“Hazreti Hace Bahaeddin vefat ettikten sonra, şanının yüksekliğindendir ki, bütün eshabı, hatta Muhammed Parisa hazretleri dahi Hace Alaüddin hazretlerine biat eylemişlerdir. Buyurdu:
-“Murakebe yolu, nefy ve isbat yolundan yüce ve cezbeye daha yakındır. Murakabe yolundan vezirlik mertebesine ve mülk ve melukatta tasarrufa erişmek olur. Kalpden geçenleri bilmek, mevhibe nazarı ile bakmak ve dilediği batını nurlandırmak, murakabeye devamla.olur.” Buyurdular ki:
-“Mürşide yapılan rabıta, hakikatte gayr ve neticede lüzumsuz olmasına rağmen; başlangıçta erişme (vüsul) sebebidir. Bu yolun isteklileri başlangıçta mürşidinden gayri bütün alakaları nefyetmek ve kalbinde yalnız mürşidini tutmak borcundadır.”
Tefsirci: “Saliklere başlangıçta mürşit alakasını muhafaza etmeleri en önemli borçtur. Zira mürşit; ilahi hakikatin aynasıdır. Ve ona yönelmek, fena makamına ermeyi ve cezbeye nail olmayı neticelendirir. Cezbesiz ise bu yol açılamaz bu gayr’dır ve onu da nefyetmek lazımdır diye düşünecek olursa; yolda kalır ve tek adım terakki edemez. Her şeyi yerinde kabullenmek ve yerinde nefyetmek lazımdır. Mesela; yolun sonuna gelen, hakikate varmış demektir. Ve her şey ona mürşidî gibi mutlak güzellikten bir ayna haline gelmiştir. Bu makamda hakikati mürşidin aynasından görmekte devam etmek, noksanlık olur.”
H. 802 yılın Recep ayında vefat ediyorlar. Mübarek; orta boylu güler yüzlü, esmer renkliydi. Sakalı gür, daima huzur ve huşu içindeydi.
Yorumlar kapalı.