Sevememe Hastalığı
İbadette ihlas sahibi olabilmek çok kıymetlidir. “İhlas, ibadetin ruhudur” buyuruyor büyüklerimiz …
İnsanın cesedinden ruhu çıksa insan ölmüş olur. Ölen bir insanı annemiz, babamız, ailemiz ve çocuklarımız bile olsa evimizde en fazla bir gece yatırıyoruz. Daha sonra hemen götürüp toprağa saklıyoruz; kokusu çıkmasın diye!
Bakınız, içinde ruh olmayan, en sevdiğimiz biri bile olsa yanımızda tutmuyoruz. İşte ibadetin ruhu da ihlastır. Ruhsuz ibadet işe yaramıyor. İhlas, Allah Teala’nın rızası için ibadet etmektir. Bu da ancak sevgiyle mümkün olabiliyor. Seven ihlasla ibadet ederken, sevmeyen ihlasla ibadet edemiyor.
Çünkü ihlas, şeytanın insanları azdırma gayretini engelleyen bir tutumdur. Nitekim, “Şeytan, ‘Rabbim! Beni saptırdığın için, and olsun ki yeryüzünde fenalıkları onlara güzel göstereceğim; ihlas sahibi kulların bir yana, onların hepsini saptıracağım’ dedi” (Hicr 15/39-40; sad 38/82-83).
İhlas sahibi kullar, hiçbir işte Allah’a ortak koşmazlar. Kitabı ve peygamberi yalanlamazlar. Sapık yollara yönelmezler. Tevhid inancına ters düşünceler beslemezler. Bu yüzden de şeytanın her türlü saptırmasından ancak ihlas sahibi kullar kurtulabilecektir. Onun için şeytan, Rabbu’l Alemin’e şöyle demiştir:
“Ancak içlerinden kendilerine ihlas verilen kulların hariç (Benim azdırmam, onları etkilemez)” (Hicr 15/40; sad 38/82-83).
Allah için olan her işte ihlas var demektir. Mesela, bir ibadeti cennete girmek için yaparsak Allah için yapılmış sayılmıyor. Cehennem azabından korktuğumuz için olursa da aynı durum söz konusu. İhlas sahibi kul, her yaptığını Cenab-ı Hakk’ın yüce zatı için yapar. Allah Teala’nın sevgisi olduğu, ibadete ve sevilmeye layık olduğu için yapar…
Nitekim bizler bile güzel vasıfta olanları severiz. Yaratılıştan yetenekli olanları beğeniriz. İster futbolcu, ister bir ses sanatkarı, isterse bir ressam olsun; güzel vasıflara sahip olanlar sevilir. Şimdi futbolcuları, oyuncuları bir düşünün kazanınca nasıl seviniyorlar, bayram ediyorlar. Neden? Kendi takımları kazanmış oluyor da ondan. Halbuki bu oynayanların hepsi insan değil mi? İnsanın böyle bir gücü kuvveti var. İnsan nedir ki Rabbü’l-alemin’in gücünün, kuvvetinin ve saltanatının büyüklüğünün yanında?
Bu futbolcular, oyuncular yaptığı bir işe o kadar çok seviniyorlar, elde ettikleri sonucu gözlerinde o kadar çok büyütüyorlar ki..
Yaptıkları iş onlar için çok kıymetli oluyor. Rabbu’l-Alemin, onların yaptığı iş kadar da mı kıymetli değil?
Peki, sevilmeye layık olan kim öyleyse? Kalbimizdeki hastalık bize Allah’ı sevdirmiyor..
İşte Sadat-ı Kiram efendilerimiz, bu sevememe hastalığından bizi kurtarmak için sohbet, rabıta, zikir ve mürşid ziyareti tavsiye ediyor. İşte o zaman kalbi hastalıklarımızdan kurtuluyor, ihlas sahibi kul olabiliyoruz.
Rabbü’l-alemin, bir kuluna azıcık bir şey vermiş; biz onu gözümüzde büyütüyoruz. İlah gibi ona taparsak hiç olur mu? O yetenekli kula o güzelliği veren asıl kaynağı, bunları herkese dağıtanı sevmek gerekmez mi? Demek ki esas sevilmesi lazım olan Rabbu’l-Alemin’dir. Bütün güzel sıfatlar O’nundur. Bütün insanlardaki güzellik kırıntıları O’nun hazinesinden gelmektedir.
İşte bize de bütün kabiliyetleri veren Rabbu’l-Alemin’dir. Kaynak orada, onun yanındadır. Depo oradadır. Şimdi biz, esas deponun sahibini sevmezsek olur mu? Asıl sevilmesi gerekeni sevmek lazım. İşte ihlas budur değerli kardeşlerim.
Bizdeki bu hastalığın tedavi olması gerekir. Bu hastalık, günahların, dünya sevgisinin ve nefsin bizi sarhoş etmesinden kaynaklanıyor. Bu manevi sarhoşluk, tedavi olmadıkça biz doğruyu göremeyiz. Doğruyu göremeyince de Rabbu’l Alemin’i sıfatlarıyla idrak edemeyiz.
Sevememe Hastalığı
Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi