Anasayfa Kitap Tanıtımları Nefsin Kusurları ve Tedavileri

Nefsin Kusurları ve Tedavileri

tarafından Nasihatler.Com
4 dakika Okuma süresi
A+A-
Orjinale Dön

Nefsin Kusurları ve Tedavileri

Nefsin Kurtuluş Kapısında Olduğunu Zannetmek
Nefsin kusurlarından biri, kulun çeşitli zikir, taat ve ibadetlerle kapıya vurarak kurtuluş kapısında (cennetlik) olduğunu zannetmesidir. Aslında kapı açıktır, lâkin Mevlâ’nın emirlerine çok muhalefet etmesi sebebiyle Hakk’a dönme kapısı bu kimseye kapatılmıştır.
Nasıl ki Hasan b. Yahya, Cafer b. Muhammed’in İbn Mesrûk’tan işittiği şu olayı bana haber verdi:

“Bir gün Rabia el-Adeviyye, Salih Mürrî’nin meclisine uğradı. O esnada Salih Mürrî şöyle diyordu: ‘Her kim kapıyı çalmaya devam ederse kapının kendisine açılması umulur.’ Onun bu sözlerini işten Râbia el-Adeviyye şöyle dedi: ‘Doğrusu kapı açık fakat sen ondan kaçıyorsun (gerçekten ihlâslı bir şekilde çabalamıyorsun). Sen bu yolda daha attığın ilk adımda hata ettin o halde nasıl maksadına ulaşacaksın?”

Bu nedenle şehvetine tâbi olan bir kul nefsinin kusurlarından, Hakk’ın emrine muhalefet etmekten ayrılmayan kimse de nevasına tâbi olmaktan nasıl kurtulabilir?
Muhammed b. Ahmed b. Hamdan’dan, Muhammed b. İshak Sekafî’nin İbn Ebü’d-Dünya’dan dinleyip kendisine naklettiği şu sözü işittim:
“Hikmet sahibi bazı kimseler şöyle der: Sende kusurlar bulunduğu sürece iyi olacağını, (manevi hastalıklardan) şifa bulacağını sanma. Günah işlemeye devam ettiğin müddetçe de kurtuluşa ereceğini bekleme.”

İlginizi Çekebilir

Tedavisi:
Bu haletten kurtuluşun tedavisi, Serî-i Sakatî’nin (K.S) tavsiyesiyesiyle şöyledir:
“Mevlâ’nın bildirdiği hidayet yolundan gitmek, helâl yemek, tam takva sahibi olmaktır.”

Gönülden Pişman Olmaksızın Sadece Tövbe Sözleriyle Yetinmek

Nefsin Kusurları:
Nefsin başka bir kusuru kişinin ağladığı vakit ferahlaması, sonra da gönlü rahatlayarak sevinçli olmasıdır (Ağlamakla gerekeni yaptım zannına kapılarak gönlün tatmin olmasıdır).

Tedavisi:
Bu kusurdan kurtulmanın yolu, (hatalarına) ağlamakla beraber hüzünlü olmaya devam etmektir. Hatta ağlaması sebebiyle gönlü rahatlayıp sevince kapılmamalıdır (bununla teselli bulmamalıdır). Üstelik kul zelil bir halde, Mevlâ’sına karşı zelil ve âciz olduğunu kabullenerek hüzün içerisinde ağlamalıdır. Sırf üzüntüden, bir sıkıntıdan dolayı ağlamamalıdır.

Zira her kim sırf üzüntüden dolayı ağlarsa bu ağlamasından dolayı ferahlık duyar, sevinçli olur. Her kim de gerçekten üzülerek hüzün içerisinde ağlarsa bu ağlamak onun keder ve hüznünü daha da artırır, ferahlatmaz (asıl olan gözün ağlamasıyla beraber gönlün de devamlı hüzün içerisinde olması, ferahlayıp sevinç içerisinde olmamasıdır).

İbadetlerden Tat Almamak

Nefsin Kusurları:
Nefsin başka bir kusuru, Cenâb-ı Mevlâ’ya itaat ve ibadet etmesi fakat bundan lezzet duymamasıdır. Bunun nedeni, yaptığı ibadete riyanın karışması, ihlâsının az olması ve sünnetlerden birini terketmesidir.

Tedavisi:
Kulun ihlâsı talep ve elde etmesi, yaptığı bütün işlerde sünnete tâbi olmaya devam etmesidir. Ayrıca işlerin sonunun sahih ve iyi olması için işlerin başında niyeti düzeltmektir.

Kendini Hayır Ehlinden Saymak

Nefsin Kusurları:
Hayır meclislerinde, iyiliklerin yapıldığı mekânlarda bulunması veya kendi yaptığı ameller sebebiyle kendisinin hayır ehli kimselerinden olduğu beklentisine girmesi de nefsin kusurlarındandır.
Oysa hayır ehli öyle kimseler vardır ki aralarında bulunan bazı kimselerin hayırsızlıkları ve günahları sebebiyle kendilerine gelecek hayırdan ümidini keserler (ve şayet tövbe etmezlerse onların bu isyan ve günahları sebebiyle başlarına bir musibet gelmelerinden korkarlar).
Nitekim selef-i sâlihîn âlimlerden birine,
– Arafat’takileri nasıl gördün, onlar hakkında görüşün nedir, diye soruldu. O da şu cevabı verdi:
– Öyle kavimler, topluluklar gördüm ki şayet ben onların arasında olmasaydım Hak Teâlâ’nın onları bağışlamasını ümit ederdim (zira benim günahlarım yüzünden onların bağışlanmamalarından endişe ediyorum). Yaka-za ehlinin, manen gafletten uyanan kimselerin yolu da aynen böyledir. Kendilerini hayır ehlinden saymazlar, mütevazidirler.

Tedavisi:
Cenâb-ı Hak her ne kadar günahlarını affetse bile o günahları işlerken ve Rabb’inin emirlerine muhalefet ederken O’nun kendisini gördüğünü bilmesi ve bundan dolayı haya etmesidir (Nitekim o bu günahları Rabb’i kendisini gördüğü halde işlemiştir, bu utanılması ve unutulmaması gereken bir suçtur). Kul nefsi hakkında iyi zan beslememeli, hep kusurlu görmelidir. Nitekim Fudayl b. İyâz (K.S) yüce Rabb’ine şu niyazda bulunmuştur:
“Allahım! Sen her ne kadar benim günahlarımı affetsen de ben senden çok utanıyorum, sana karşı mahcubum.”
Kul bu hale ancak, Allah Teâlâ’nın yaptıklarını bildiğini ve kendisini gördüğünü tam olarak idrak ettiği zaman ulaşır.

Şehvet: Arapça’da “şiddetli arzu” demektir. Tasavvufta bedenî arzular, nefsin hoşuna giden şey, nefsin bir şeye meyletmesi. Düşük arzular, nefsin aşırı ve ölçüyü aşan istek ve arzuları. İslâm’da şehvetleri yok etmek değil, terbiye etmek, meşru sınırlar içinde tutmaya çalışmak esastır.

Heva: Arzu, istek. Tasavvufta nefsin tabiatının gereğine meyletmesi, süflî şeylere yönelip ulvî şeylerden yüz çevirmesi. Dinî ölçülere bakmaksızın nefsin hoşuna giden şeylere, kötü arzulara yönelmesidir.

Takva: Arapça, “korkma, sakınma, kaygılanma” anlamında kullanılan bir kelimedir. Dinî terim olarak, takvanın dışı Allah’ın hududunu muhafaza, içi de ihlâs ve niyettir. Takva, dini daha derin bir anlayışla yaşama olayıdır, dinde hassaslıktır. Takvada, ruhsattan kaçış, azimetle amel ediş söz konusudur. Kısaca Allah’tan gereği gibi korkarak O’na karşı gelmekten sakınmak, günahlardan ve şüpheli şeylerden kendini muhafaza etmektir.

Nefsin Kusurları ve Tedavisi

Bunları da beğenebilirsiniz