Yılanın Aşkı
Peygamber Efendimiz (SAV) hicret edeceği gece gizli bir yerde saklandıktan sonra ertesi gün ıssız bir anda sevgili arkadaşı Ebû Bekir’in evine doğru geldi. Mekke’li kafirlere yakalanmamak için çeşitli tedbirler alan Hazreti Ebu Bekir yanına beş bin dirhem de para aldı ve Peygamber Efendimiz (SAV) ile birlikte Safer ayının yirmi yedinci Pazartesi gecesi evin arka penceresinden çıkarak Sevr mağarasına yöneldiler.
Sanki ayak parmakları üzerinde yürüyorlardı. Bazen de Ebû Bekir ileri geri sağ sola gidiyordu. İzler kendilerini takip edecek kafirleri şaşırtsın ve nereye gittikleri belli olmasın diye böyle yapıyordu.
Gözü dönmüş kâfirler Peygamber Efendimiz’in yerinde Hazreti Ali‘yi bulunca her tarafı didik didik aramaya başladılar. Vaziyet anlaşılmıştı. Efendimiz Ebû Bekir’i de alarak gitmişti. İz takibinde şöhretli Ebû Kürz’ü buldular.
Sevr mağarasına yaklaştıklarında Peygamberimizin ayakkabısı parçalanmış mübarek ayağı kanıyordu. Hazreti Ebû Bekir Kâinatın Sultanı’nı sırtına alarak mağaranın kapısına kadar getirdi. Ay her tarafı gündüz gibi aydınlatıyordu.
Hz. Ebû Bekir Peygamber Efendimiz’den (SAV) müsaade isteyerek mağaraya önce kendisi girdi. Maksadı yılan çiyan gibi haşerat varsa onları zararsız hale getirmekti. Mağaranın içinde her hangi bir haşerat görünmemekle beraber duvarlarda yılan delikleri vardı. Ebu Bekir (ra) gayet iyi bir kumaştan dikilmiş olan gömleğini hemen üstünden çıkartıp parçalayarak bu delikleri tıkamaya başladı. Az sonra bütün delikleri tıkamış fakat yere yakın noktadaki birine çaput yetmemişti.
Bu son deliği de ayak tabanı ile kapattıktan sonra Resulullah’ı içeriye davet etti. Çok yorgun düşmüş olan Sevgili Peygamberimiz arkadaşının dizine başını koyarak uyumaya başladı. Efendimiz (SAV) uyurken bir yılan dışarıya çıkacak başka hiçbir delik bulamayınca içeriden Hazreti Ebû Bekir’in ayağını soktu.
Ebû Bekir’in canı öylesine yandı ki kendini ne kadar sıktıysa da zehirin etkisinden göz yaşlarını tutamadı. İstemeden akan damlalardan bir ikisi de Efendimizin mübarek yüzünü ıslattı. O hemen uyandı ve mağara arkadaşına niçin ağladığını sordular.
– “Yılan” dedi Hazreti Ebu Bekr. “Ayağımı yılan soktu ya Resulallah!”
Resulullah sallallahu Teala aleyhi ve sellem “Onunla benim aramı aç, bırak çıksın” buyurdu. O an Ebu Bekir Sıddık radıyallahu anh mübarek ayağını delikten çekti. İçeriden görünüşü hüzün ve gam veren zehirli bir yılan çıktı. Fahr-i alem sallallahu Teala aleyhi ve sellem:
-“Ey utanmaz yılan! Benim mağara arkadaşımı ve esrarıma vakıf olanı, Allah Tealadan korkup, benden haya etmedin mi, ayağını sokarak eziyet ettin?” diyerek hitab edip azarlayınca, yılan cevaba kadir olup dedi ki:
-“Ya Habib-i Rahman! Ey insanların ve cin’nin Peygamberi! Senin aşığın sadece insanlar değildir. Belki hayvan zümresinden kuşlar, yılanlar, karıncalar, cemaline aşıktır.
Hatta ben kulun, birçok yaşlı, gözü nemli kendi cinsimiz olan büyüklerimizden yüksek vasıflarınızı dinleyip, ışık saçan yüzünüzü görmeğe müştak ve hayran ve kendinden geçmiş, şaşkın şekilde ağlayarak, mal ve mülkünü terk edip aşık divanen olmuştum.
Bu mağarayı şereflendireceğini öğrenmiştim. Onun için nice zamandan beri, bu sıkıntılı mağarada gece-gündüz demeyip, yolunuzu bekliyordum. Böylece, sizin buraya teşrifiniz ile ayrılık acısına ve içimdeki derde merhem edeyim.
Çünkü en mesud bir zamanda, bu karanlık mağarada, arkadaşın (mağaraya girince), sabah güneşi gibi zahir olup, devlet güneşim doğdu. Amma ne var ki arkadaşın yine perde oldu. Bu sebeble, korku ve haya ben kulundan kalkıp, zaruri olarak, bu küstahlık benden vaki oldu” diye özür dileyince, Seyyidü’s Sakaleyn, dünya ve ahirette bulunanların şefaatçisi, yılanın özrünü kabul etti.
Sevgili Peygamberimiz yaraya tükrüklerinden birazcık sürdüler; acı derhal dindi.
Bu esnada Ebu Kürz ve peşindeki insanlar Sevr Mağarasına çıkan izleri tesbit etmiş geliyorlardı…
Mağara ağzına gelen bir örümcek çok kısa bir zamanda kapıyı ağları ile tamamen örttü. Sonra bir güvercin bu ağlara hemen bir yuva yaptı; yuvaya yumurtladı ve üzerine yattı. Ve kapının önünde âniden bir ağaç yükseliverdi. Derken Allah düşmanları yirmi metre kadar yaklaştıklarında sesleri işitilmeye başlandı.
Sesler yaklaşınca Hz. Ebû Bekir çok üzüldü ve göz yaşlarını tutamadı. Peygamberimiz (SAV):
“Niçin ağlıyorsun?” deyince: “Ya Resulallah! Korkum kendim için değil. Şayet size bir zarar gelirse İslâm dîni mahv olur.”
Efendimiz Hz. Ebu Bekir’i teselli ederek:
“Hayır üzülme. Allah bizimle beraberdir.” dedi. Hz. Ebu Bekir tekrar:
“İşte mağaranın ağzına dayandılar; eğilseler bizi görecekler.” deyince Peygamber Efendimiz (SAV): Allah’a karşı büyük bir tevekkül içinde Rabbinin korumasından en ufak bir ümitsizliğe düşmeden arkadaşına cesaret veriyor ve:
“Üçüncüsü Allah olan iki dosta kimse zarar veremez.” diyordu.
Ebu Kürz şaşkın ve neş’esi kaçmış bir şekilde: “İzler buraya kadar. Ya yere girdiler ya da göğe uçtular. Garip çok garip!.” deyince biri:
“Ee! Belki içerdedir… diye fikir yürüttü. Bunun üzerine Ümeyye bin Halef şöyle dedi:
“Dediğin söze bak! Güvercin biz yaklaşırken uçtu. Yumurtaları da yuvada sapasağlam. Bu örümcek ağı belki Ebû’l-Kâsım’ın doğumundan evvel bile vardı. Şayet mağaraya girmiş olsalardı ağ bozulmuş yumurtalar da yere düşmüş olurdu.”
Bütün hepsi ayaklarının altında yuvarlanan taşlarla birlikte çekip gittiler.
Kâfirlerin bütün ümidleri kırılsın ve aramaktan vazgeçsinler diye Peygamber Efendimiz (SAV) mağarada üç gün üç gece daha kaldılar.
Mağaradan sağ salim çıkabilecekleri fikrine sahip olduklarında Efendimizin talimatı ile Âmir ve Abdullah adında iki sahabi birer deve getirdiler. Bir deveye bu ikisi binerek yol göstermek için öne düştüler; diğerine de Peygamberimiz binerek arkasına da Hz. Ebû Bekir’i aldı ve Medine’ye doğru hicretlerine devam ettiler.
Yılanın Aşkı
Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V)
Peygamberlik Sırası
Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi
Yorumlar kapalı.