Mirac
Receb-i Şerif ayının en büyük hatırası hiç şüphesiz Mirac mucizesidir. Mirac, Peygamberimiz Hz. Muhammed s.a.v.’e ikram edilen en büyük mucizelerden birisidir. Bu mucize, hicretten birbuçuk yıl önce Receb ayının 27. gecesinde gerçekleşmiştir. Allahu Tealâ, Mirac gecesi Rasulullah s.a.v. Efendimiz’i üç müjde ve hediye ile birlikte ümmetine göndermiştir.
Mirac mucizesi “isra” olayı ile başlamıştır. İsra, gece gitmek ve götürmek demektir. Allahu Tealâ, Habibi Hz. Muhammed s.a.v.’e yaptırdığı bu gece yolculuğunu ayette şöyle anlatır: “Kulu Muhammed’i, geceleyin Mescid-i Haram’dan kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzeh, uzak ve temizdir. Şüphesiz O, her şeyi hakkı ile işiten ve görendir.” (İsra, 1) İsra’dan sonra Mirac gerçekleşmiştir. Mirac yükselmek demektir.
Yükseğe çıkaran araca da Mirac denir. Alemlerin sahibi Yüce Allah, dostu Hz. Muhammed s.a.v.’e, gecenin çok kısa bir anında kainat sarayını ve melekût/gayb alemini gezdirmiştir. Melekût Alemini Şereflendiren Misafir Bu yolculuk ve ziyarette gökteki meleklerin reisi Hz. Cebral’i a.s. kendisine refakatçi yapmıştır. Mekke’den Küdüs’e Burak isimli binekle yapılan yolculukta, Hz. Cebrail binitinin üzengisini, Hz. Mikail de yularını tutmuştur. Kainatın bu en şerefli misafiri, teşrif ettiği bütün makamlarda görüştüğü peygamber, melek ve diğer varlıkları şereflendirmiştir.
Yüce Allah, ona yedi kat gökleri ve içindekileri göstermiş, madde aleminden öteye geçirmiş, gayb aleminin sırlarını açmış, mekândan münezzeh bir şekilde huzuruna almış, cemalini göstermiş, kendisiyle selamlaşmış ve konuşmuştur. Hz. Rasulullah s.a.v. Efendimiz bu mucizeyi saadetli ruh ve cesediyle birlikte yaşamış, görmüş ve tatmıştır. Buharî ve Müslim başta olmak üzere meşhur hadis ve tefsir kitaplarımız, bu mucizeyi detaylı bir şekilde anlatmaktadır.
Tasavvufta bu terbiyeye Seyr u sulûk ismi verilir. Arifler, Yüce Allah’ı tanımaya marifetullah, O’na ulaşmaya vuslat, bütün benliği ve sevgisi ile ilâhi muhabbet içinde kaybolmaya Fenafillah, bu hal içinde kalmaya Bekabillah derler. Hepsi, ilâhi yakınlığı, aşkı ve dostluğu ifade eder.
Müminlere Verilen Üç Hediye
Allahu Tealâ, Mirac gecesi Rasulullah s.a.v. Efendimiz’i şu üç müjde ve hediye ile birlikte ümmetine göndermiştir: 1. Ümmetinden Allah’a ortak koşmadan ölen kimselerin affedileceği. 2. Beş vakit namaz. 3. Bakara Suresi’nin son iki ayeti. (Müslim, Tirmizî, Nesaî, Suyutî) Bu üç hediye, kıyamete kadar gelecek her mümine verilmiş en büyük hediyelerdir. Bu hediyeler kısaca, iman, namaz ve niyazdır. Bunların bu gecede ikram edilmesinin özel bir manası vardır. Onlar olmadan manevi Mirac, yani Yüce Allah’a yakınlık olmaz. Bu hediyeleri tanıyalım:
İman ve Tevhid
İman, Yüce Allah’ın kuluna en büyük hediyesi ve emanetidir. İmanın esası tevhiddir. Tevhid, Yüce Allah’ın tek ilâh olduğunu bilmek ve buna iman etmektir. Bu tevhid nuru ve şuuru olmadan Yüce Yaratıcı’yı tanımak, O’na yaklaşmak, sevilmek mümkün değildir. Bu iman ve tevhid, cennetin anahtarıdır. Zerre kadar iman, kulu cehennemden kurtarır, cennete girmeye, orada Yüce Allah’ın cemalini seyretmeye vesile olur. Kendisine böyle bir iman nimeti verilen kul, ebediyyen şükretse azdır.
Kalbe konan bu iman nurunu korumak için devamlı Yüce Allah’tan yardım istemeli, bunu her şeyden önemli ve gerekli görmelidir. İman cevherini korumanın en güzel yolu sürekli tevbe ve zikirle birlikte farz amellere devam edip, haramlardan kaçınmaktır. Sık sık imanı tazelemeli, lâ ilâhe illallah zikrine dili ve kalbi iyice alıştırmalıdır. Son nefeste bu iman üzere giden kimsenin işi kolaydır. Çünkü imanın meyvesi cennettir.
Müminin Miracı: Namaz
Namaz, kul ile Rabbinin özel buluşma anı yapılmıştır. Kul namaza durduğu zaman, onunla Rabbi arasındaki bütün perdeler kaldırılır, Yüce Allah özel olarak kuluna yönelir, onun okuduğu Kur’an’ı dinler, yaptığı zikri över, üzerine bol bol rahmet, feyiz ve nur döker, kulun da bunun farkında olmasını ister. Herkes kalbinin uyanıklığı kadar bu ilâhi yakınlığı ve özel ilgiyi fark eder.
Efendimiz s.a.v., kulun Yüce Allah’a en yakın olduğu anın secde anı olduğunu belirtmiştir. (Müslim, Ebu Davud, vd.) Namazın cennetin anahtarı olduğu müjdelenmiştir. (Tirmizî, Ahmed) Namazın bir özelliği, içinde bütün zikir çeşitlerini bulundurmasıdır. Öyle ki, göklerde ve yerde ne kadar melek ve varlık varsa, hepsinin özel olarak yaptığı ibadet çeşidi namazda toplanmıştır. Allah rızası için edebine uygun namaz kılan bir mümin, bu namazı ile bütün varlıkların ibadet şekliyle Yüce Allah’a şükretmiş ve hepsini temsil etmiş olmaktadır. ]“Ben Yüce Allah’a yaklaşmak, sevilmek ve O’na şükretmek istiyorum” diyen bir kulun kılacağı namazdan daha güzel bir zikir ve ibadet yoktur. Onun için namaz dinin direği, kalpteki imanın en birinci alameti ve Allah’a yaklaşmanın vazgeçilmez vesilesi yapılmıştır. Bu dünyada iman ve namaz emanetini koruyarak ölen kimselere Yüce Allah cennetini ve cemalini müjdelemiştir.
Kulun Rabbi İle Konuşması: Dua
Mirac’la gelen üçüncü hediyemiz Bakara Suresi’nin son iki ayetidir. Bu ayetler iman esaslarını ve ilâhi duaları içermektedir. “Âmenerrasulü” ile başlayan bu iki ayet, Yüce Rabbimiz’in bu ümmete özel ikramıdır. Bu ümmete gücünün üstünde yük yüklenmemiş ve ibadet emredilmemiştir. Ayrıca bu ümmetin unutarak veya yanılarak yaptığı kusurları affedilmiştir.
Rasulullah s.a.v. Efendimiz bu ayetlerin, kendisine Arş’ın altındaki bir hazineden verildiğini, onların daha önceki hiçbir peygambere verilmediğini belirtmiştir. (Ahmed, Hakim, Beyhakî, vd.) Bu ayetleri gece okumak tavsiye edilmiştir. Bu ayette yapılan duaların Allah tarafından kabul edildiği müjdelenmiştir. Onların okunduğu evde şeytanın duramayacağı belirtilmiştir. Rasulullah s.a.v. Efendimiz bu ayetlerin hem Kur’an, hem dua, hem salât /rahmet olduğunu bildirmiştir. Onları okuyanı cennete götüreceğini ve Yüce Rahman’ı razı edeceğini müjdelemiştir. Bu iki ayetin öğrenilmesi, hanım ve çocuklara öğretilmesi tavsiye edilmiştir. (Bkz: Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr; İbnu Kesir, Tefsir) Kulun samimi olarak yaptığı dua ile Rabbi arasında hiçbir perde yoktur. Gönülden gelen niyazlar hemen ilâhi huzura ulaşır; Yüce Mevlâ, kulu için en hayırlı olacak şekilde dualarına karşılık verir. Yeter ki kul, isterken gafil olmasın, istemekten usanmasın.
Haya ve Vefa
Mirac’tan bize kalan iki önemli ders de Hz . Rasulullah s.a.v. Efendimiz’in hayası ve vefasıdır. Büyük arif v k.s. der ki: Yüce Allah, Mirac’ta hiç kimseye bahşetmediği tarifi imkansız saltanat ve nimetleri Rasulullah s.a.v. Efendimiz’e gösterdikçe, O hayasından utanıyor, başını eğiyor, önüne bakıyor, boynunu büküyor, terliyor, iki büklüm oluyordu. O boynunu büktükçe, daha yüksek makamlara çıkarılıyor, daha büyük iltifatlara mazhar oluyordu. Nihayet ilâhi huzura alındı; nihai hedefe ulaştı. “O’nun gözü kaymadı, haddi de aşmadı.” (Necm, 17) ayeti, Efendimiz s.a.v.’in bu edebini anlatmaktadır. Kim bu edebi elde ederse, ona da olduğundan daha güzel haller verilir. Kim de ilâhi ihsan, nimet ve imkanları nefsinden bilir, kibre düşer, vereni unutur, edebi terk ederse, nimet elinden gider, geldiği yere geri döner.
Allahu Tealâ , Habibini s.a.v. Mirac’ta huzuruna alınca, Efendimiz Yüce Allah’a selam verdi; Zât-ı Bâri’yi övdü. Yüce Mevlâ da Habibine: “Ey Rasulüm ! Bütün selam, rahmet ve bereketim senin üzerine olsun” buyurdu. İşte o en özel ve mahrem anda Efendimiz s.a.v., dostlarını ve sevdiklerini unutmadı: “ Ya Rabbi! Selamın bizim ve salih kullarının üzerine olsun” diyerek, hem diğer peygamber kardeşlerini, hem de ümmetinin salihlerini o makamda zikretti. Namazda okuduğumuz “tahiyyat” işte bu dua ve selamlaşmayı anlatmaktadır. Bu tahiyyatı okuyan ümmetin de Yüce Peygamberini hatırlaması, selam verirken kalbini uyanık tutup onun zât-ı âlisine selam veriyor olduğunu bilmesi, O’nun bu vefasına karşı bir vazifedir. Yüce Allah’tan bizi kendisine yaklaştıracak iman, ihlâs, ilim, amel ve edeb isteriz…
Dilaver Selvi
Mirac Hadisesi
Yorumlar kapalı.