Yar ile bayram
İnsanı kurtaran da arkadaşıdır, batıran da..
Kardeşler, insan bu Allah dostlarıyla tanışıp, tövbe edip o mübarek nazarlarını aldıktan sonra kendisine dikkat etmesi gerekir. Bu güzel halini koruması için kendisini günaha sürükleyen eski arkadaşlarını terketmesi lazım.
Kötü alışkanlıkları olan ve günahlara dalmış vaziyette bulunan her insan, içinde bulunduğu hallerden kurtulmak ister. Ancak nefsine karşı koyamaz. Bazan günah işler. Bu sebeple de çok pişman olur, içi yanar. “Ne olacak benim halim? Ne yapayım ben?” diyerek halinden şikayet eder. Aslında, bu çok güzel bir duygudur. Çünkü bu hal, kişinin gaflette olmadığının, kendinden haberdar olduğunun ve nefsinin düşmanlığını bildiğinin bir alametidir. İçinde düşman olduğunu bilen kişi, devamlı onu kontrol altında tutmaya çalışıyor demektir. Tabii ki ilk önce kendi gücü, nefsine karşı koymaya yetmez. Bu haldeki kişinin evvela manen kuvvetlenmesi ve nefsine yetecek gücü bulması gerekir.
Diğer yandan bir kişi, cami cemaati arasında bulunsa, beş vakit namazını camide de kılsa, tövbe nimetinden mahrumsa, nefsinin düşmanlığından haberi yoksa gaflette sayılır.
Eğer insan, Allah Teala’nın sevmediğini severse, dinden uzak olan insanların hareketlerinden ve konuşmasından memnun kalırsa, bu tür insanların giyinişini taklit ederse, Allah Teala’ya olan düşmanlığını da seviyor demektir.
Ancak sûfi böyle olmaz; sûfi ne kadar cahil de olsa tövbe etmekle önce bunun farkına varıyor; sadatın himmetiyle … İşte tövbe ederken bu konu çok önemlidir. Bunun amelden daha çok kıymeti vardır. Bu yüzden insanın çevresi ve arkadaş grubu önemlidir. Çünkü insan, arkadaşının tesirinde kalarak tövbe ediyor veya tövbekar olmak istemiyor.
Gavs-ı Bilvanisi Seyyid Abdülhakim hazretleri, bir gün bize sohbetinde Şeyh Sa’di-i Şirazi’den bahsetti:
-Şeyh Sa’di-i Şirazi, büyük bir Allah dostu idi, dedi. Bir gün hamamda bazı insanların tas içerisinde bizim bildiğimiz kilden çamuru sakalına, yüzlerine sürdüklerini görmüş.
Şeyh Sa’di-i Şirazi:
-“O çamur o kadar güzel kokuyordu ki kokusu dimağıma sindi. Gönül dili ile o çamura sordum:”
-“Ey kil, bu izzet, bu şeref sana nereden geldi? Bu güzel koku sana nereden bulaştı? Senin güzel kokundan mest oldum. Misk misin? Amber misin? Bu nedir böyle?” Çamur lisan-ı hal ile:
-“Ben hakir bir toprak idim. Lakin bir müddet gül ile beraber kaldım. Onun izzetinden bana da kemal bulaştı. Bendeki bu azizlik ve şeref, onunla kısa bir süre de olsa beraber olmamdan, sohbet etmemden hasıl oldu. Ama yine de hor ve hakir bir toprağım.”
Gavs-ı Bilvanisi hazretleri, Şeyh Sa’di-i Şirazi’nin bu sohbetini yaptıktan sonra:
-“İnsan, Allah’ın dostlarıyla ve sevdikleriyle beraber olursa o velilerin güzel halleri bu misalde olduğu gibi insana bulaşır.
KİMLERLE BERABERİZ?
Özel bir hastahane vardı. Çalışan doktor ve hemşirelerin hepsi de tövbe etmiş, güzel sofi olmuşlardı. Bir gün, kadın hastalıkları için kadın doktoru lazım oldu. Çünkü İslami konularda hassas olan bazı kadınlar erkek doktorlara muayene olmak istemiyorlardı. Onun için “Kadın doktor var mı?” diye soruyorlardı. Bayan hastaların istediği kadın doğum uzmanı yoktu. Hastahane yetkilileri bir bayan doktor aramaya başladılar. Sonunda da bir hanım doktor buldular. Ona,
-“Gel bizim hastahanede çalış,” dediler. O da,
– “Çalışırım, ama siz benim kıyafetime karışırsınız, namaz kılmıyor diye bana baskı yaparsınız; böyle şeyler yaparsanız sizin yanınızda çalışmam,” dedi.
Hastahanedeki doktorlar Gavs hazretlerine bu konuyu danıştılar:
-“Hanım bir doktor var, bizim hastahanede çalışsın mı,” diye sordular. Gavs hazretleri de,
-“Çalışsın, herhangi bir sıkıntı olmaz,” buyurdu.
Bu sefer sûfi olan doktorlar, başı açık olan kadın doktora “serbestçe” çalışabileceğine dair güvence verdiler. Kadın doktor da bu güvence ile çalışmaya, görevine gidip gelmeye başladı. Derken üç dört gün sonra kendi kendine başını örtüp, namaz kılmaya başladı. Oysa ona hiç kimse bir şey söylemedi. Kocası,
-“Hanım sana ne oldu? Birden bire değiştin? Biri sana bir şey mi dedi, niye böyle yaptın,” diye sorup soruşturdu. Kadın,
-“Emin ol ben de bilmiyorum, bu hastahaneye başlayınca böyle oldu; hiç kimse bana bu konuda bir şey söylemedi,” dedi.
İşte kardeşler!
Bu olay benim şahit olduğum bir hadiseydi; her insanın aklı fikri var. Kendi tercihini insanın kendisi yapıyor. İnsana çevresi çok tesir ediyor. Ona göre insan, kusurunu anlayabiliyor ve halini düzeltebiliyor. Tövbe etmeye ihtiyaç hissedebiliyor veya hiç de oralı olmuyor.
İbn Kavvam hazretleri (v. 658/1259) evliyanın büyüklerindendir. Mübarekler Suriye’de yaşamış. Onun bir müridi anlatıyor.
– Bir gün, şeyhimi ziyaret için çıktım. Yolda bir kervana rastladım. Onlarla arkadaş oldum. Onlar da yol boyunca durmadan içkiden, içki alemleri nden bahsettiler. Gideceğimiz yere varıp şeyhimin bulunduğu köye geldim. Onun huzuruna girdim. Beni görünce,
-“Hayırdır yâ İbrahim, nedir bu halin,” dedi. Ben de,
-“Kurban benim halimde ne var ki,” dedim.
-“Elinde içki ve içki aletleri var,” dedi. O zaman benim aklım başıma geldi ve,
-“Kurban ben buraya bir kervanla beraber geldim. Kervandakiler sürekli içki âlemlerinden bahsediyorlardı. Demek ki onların hali bana tesir etmiş,” dedim.
Kardeşler, zahirde o sûfînin elinde ne içki ne de içki aletleri var. Biz, üzerimizdeki tesirini göremezken bakın evliyaullah nasıl görüyor.
Daha sonra İbn Kavvâm hazretleri:
-“Evladım iyi kimselerle beraber ol. Kötü kimselerden elinden geldiği kadar kaç, uzaklaş. Çünkü kötü kimsenin sohbeti, arkadaşlığı, dünyada da ahirette de insanı rezil eder. Onun için Peygamberimiz (SAV) buyurmuş:
“Her kim bir kavmin içine karışır da kaynaşırsa onlardan olur.”
Doktor Ahmet ÇAĞIL
Yar ile bayram