Tövbesini bozan çarpılır mı ?
Bazı insanlara şeytan diyebilir ki:
-“Sakın ha! Bir mürşide filan gideyim deme; sonra oraya gidersin, tövbe edersin; bir de tövbeni tutamaz bozarsan; Allah korusun çarpılırsın!”
Şimdi kardeşler!
Çarpılmak nasıl olur?
Çarpılmak, Allah Teala’dan yüz çevirmekse, evet, doğru Allah Teala’dan uzaklaştığı için insan çarpılmış olur. Çünkü dünyevi heveslere yönelmiş, ahiret işlerinden yüzünü çevirmiş, ebedi hayatını kaybetmiş demektir. Bu da çarpılmak demektir. Yok, eğer, bir mürşid-i kamil yanına giderek Allah’a yönelmiş ve günahlarına tövbe etmiş ise; aklı başına gelmiş, nefis sarhoşluğundan kurtulmuş, kalbine, gönlüne Allah sevgisi girmiş demektir. Bunun neresi çarpılmak!
İnsan, hiç günahsız olur mu?
Melek mi ki insan, hiç günah işlemesin?
Tekrar günah işlerse, tekrar tövbe eder, Allah da onu çok sever ve günahlarını bağışlar.
İnsan, günah işler ve artık tövbem kabul olmaz diyerek yüzünü Allah’tan çevirirse, Allah Teala’nın rahmetinden ümidini keserse, kendini küfre götüren yola hazırlamış olur. İşte bu, çarpılmanın en büyüğüdür. Şeytan bu ve benzeri usullerle insanın Allah’a yakınlaşmasını engeller. “Senin tövbe etmene ne gerek var. Tövbeyi kendi başına da edersin” diye aldatır.
Bunun sonunda insan, “Ben tövbe etsem de kabul olmaz” diye düşünmeye başlar. Bu düşünce, inanç haline gelince küfür olur. Şeytanın da gayesi budur. İnsana günah işletir ve artık onlar affedilmez diye de kandırır. Oysa Allah’ın rahmetinden ümidini kesmemek Rabbimiz’in bize bir emridir. Bunu bilmeyen insanlar tövbe etmeyi “çarpılmak” zannediyor.
Bunun bir başka çeşidi daha olabilir; o da mürşid-i kamil olan zatlara düşman olmaktır. Onlar aleyhinde sözler sarfetmektir. Kişi, o zaman da zarar görür.
Ankara Polatlı’da tanıdığım biri vardı; Ankara’ya çalışmaya gelmişti. O anlattı:
-“Bizim köyde biri vardı. Durmadan Seyda hazretleri ne dil uzatıp duruyordu. Kendisine çok söyledim, Şu mübarek zatlar hakkında konuşup durma” dedim.
Hiç fayda etmedi kendisine.. Bir gece teröristler bizim köye geldiler; köylülerden yiyecek istediler, onlar da verdi. Ertesi gün köye gelen askerler de bütün köylüleri çıkarıp sıraya dizdiler. Belli ki hepsini bir güzel döveceklerdi.
Komutan,
-“Sakallılara dokunmayın, onları serbest bırakın; şu sakallı hariç” dedi.
O sakallı olan da sürekli olarak Seyda hazretleri hakkında ileri geri konuşup durandı. Başka hiçbir sakallıya dokunmadılar, sakalsızları zaten dövdüler; ama o adam sakallı olduğu halde niye dövüldü, hiç kimse anlayamadı!
Buna benzer bir hadise de bizim memlekette (Çorum) oldu. O da bizim köydendi..
Bu kişi de sürekli olarak velilere dil uzatıp duruyordu. Kendisine çok söyledim,
-“Bu, Allah adamlarına karışma,” diye..
Beni dinlemedi. Birkaç gün sonra ağılına hırsız girdi. O zamanlar halk hayvancılıkla geçinirdi. On tane besili koyununu hırsızlar alıp götürdü. Ama kimin götürdüğü anlaşılamadı!
İşte çarpılma budur.
Allah dostlarına insan itiraz ederse, farkına varmaz, gerçekten çarpılır. Yoksa insanı, şeytan çarpamaz. Çünkü şeytanın, bir mümin üzerinde böyle gücü kuvveti yoktur.
İnsan her seferinde tövbesini bozmuş olsa da yine tövbe etmelidir. Çünkü günahta ısrar eden kişi, tasavvuftan fayda göremez. O zaman ne yapacak? Bir beşer olarak günaha girecek olursa hemen tövbe edecek, tövbesinde de samimi olmak için çok gayret sarfetmelidir.
Biz bu kapıda hiçbir zaman, birine, “Sen artık bu kapıya yaramazsın” denilerek geri çevrildiğini, tövbe etmek isteyenin geri döndürüldüğünü ne duyduk ne de gördük.
Milyonlarca insan gelip geçmiştir bu kapıdan.. Hiçbirine, “Sen bu kapıya gelme artık” denildiğini işitmedik. Yok, böyle bir şey kardeşler!
Sadat-ı kiram efendilerimizin hepsi de cehennemden insan kurtarmaya çalışıyorlar, iman kurtarmaya gayret ediyorlar. Niye cehenneme göndersinler? Kim olursa olsun, ne kadar günahkar olursa olsun, Allah Teala’nın rahmetinin büyüklüğünü, veliler, kamil mürşidler bizden çok daha iyi bilirler. Biz ne biliyoruz ki! Hiçbir şey..
Tövbesini bozan çarpılır mı ?
Onların merhametleri bizim merhametimizden kat kat fazladır. Bizim acımayıp da tövbesini kabul etmeyeceğimiz insanlara onlar hiçbir şey yokmuş gibi bakıyorlar. Bize kalsa, biz pek çok insanın tövbesine fırsat vermeyiz, “Sen çok kötü adamsın, bu kadar günah işledin, git cehenneme!” deriz.
Bizim merhametimiz çok azdır. Onlar öyle değiller. Onlar Allah Teala’yı tanımış kimselerdir. Allah Teala’yı tanıyan onun rahmetini de tanıyor. Allah’ın rahmetini tanıyanın kendisi de geniş oluyor.
Bakın sadatlara. Hiçbir zaman kimseye sen tövbeni bozuyorsun, artık buraya gelme demezler, onlar insanı ateşten korumaya uğraşıyorlar, ateşe atmaya değil.
Sadatları görür görmez namaz kılmayı istemeyen namaz kılmaya başlıyor, günahları terkediyor. Bu nasıl oluyor? Bir nazarla oluyor. Sohbet yok, nasihat yok ama nazar insanın fıtratını değiştiriyor.
“Gel, gel, kim olursan ol gel.
İster kafir, ister Mecusi, ister putperest ol yine gel.
Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir.
Tövbeni bin defa bozmuş olsan bile yine gel.”
Mevlana hazretleri (K.S)
Hz. Süleyman’ın (A.S) bir veziri vardı, ismi Asaf b. Berahya idi. Kur’an-ı Kerim’de o, Belkıs’ın tahtını getiren zat olarak zikredilir. Bu mübarek zat bir günah işlemiş, tövbe etmiş. Fakat tövbesinde duramamış, yine aynı günahı işlemiş. Tam yetmiş defa tövbesini bozmuş. Ama çarpılmamış. Asaf b. Berahya, her seferinde tövbemi bozuyorum diye demir halka yapıp boynuna taktırmış. Eskiden kölelerin boynuna demir halka yapıp takarlarmış köle oldukları belli olsun diye. Boynunda demir halka olan kimselerin köle oldukları bilinir kaçsa bile yakalanıp getirilirmiş. Bu zat da kendisi köleymiş gibi boynuna bir halka yaptırıp taktırmış. Aynı zamanda Hz. Süleyman’ın da (A.S) veziri. Süleyman peygamberin huzuruna da bu halkayla girip çıkarmış. Allah Teala Hz. Süleyman’a (A.S) Cebrail’i (A.S) göndermiş.
“Süleyman kuluma selam söyle (Vezir Asaf), boynundaki o halkayı çıkarsın. Günah işlerse yine tövbe etsin, ben affederim” demiş. “Onu çarparım” dememiş. O mübarek zat, o halindeyken de Yemen’den Kudüs’e göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir an içinde Belkıs’ın tahtını getirmiş. Kur’an-ı Kerim’de sabit bir keramettir bu.
Bakın böyle olduğu halde çarpılmamış, üstelik bu kerameti de göstermiş.
Çarpılma diye bir şey yok kardeşlerim.
Çarpılma odur ki sen günah işlersin, tövbem kabul olmaz diye yüzünü Allah’tan çevirirsin, Allah Teala’nın rahmetinden ümidini kesersin, kendini küfre götüren yola hazırlanırsın işte çarpılmanın en büyüğü budur.
Zannediliyor ki artık günahlar affolunmaz. Böyle bir şey yok. Allah’ın rahmetinden ümit kesmek olmaz.
Doktor Ahmet ÇAĞIL